Osman Nuri’nin bir fıkrasıdır.

Kur’ân-ı Azîm;


Bir kelimeni, milyonlar defa tekrar okusam,
İlk başladığım lezzeti, daima duyarım.
Sen İslâm ocaklarının sönmez bir lem’asısın,
Sen o misilsiz Zâtın emsalsiz kelâmısın.

Rabbin en sevgili Resulüne kısmet olan,
Değerli bin bir çeşit ispatlı kelâmısın.
Hangi kitap var ki, asırlarca böyle hürmetle okunsun?
Nasıl bir nankör var ki, gelsin sana dokunsun?

Hâşâ, sana inanmayanlar kâfirse bile,
Gelsin onun dellâlının yanına otursun.
O dellâldan alınca ders-i ilhamı,
Lânetler eder, inkâr ettiğine Kur’ân’ı,

İlmin en derin hocası, burhanı,
Zelîl eder, karşısında seni tanımayanı.
Kudsî kitabın çok ünlü, onun dellâlı Üstadım Said
Gönül ister ki, o ayarda bulunsun binler Said.

Aynı günün sabahı okuduğum, büyük ve kudsî kitabımız olan Kur’ân-ı Azîmüşşândan aldığım nurlu ilham-ı İlâhîden, dolayısıyla güneş gibi kuvvetli olan Risale-i âliyelerinizin âcizde bıraktığı derin his ve tesirlerden doğmuştur.
Osman Nuri

• • •
Önceki Risale: ( 162 ) / Sonraki Risale: ( 164 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adem-i muvaffakiyet : başarısızlık
arîza : isteklerini arz etme, dile getirme
cehl : cahillik, bilgisizlik
dellâl : ilân edici, duyurucu
ders-i ilham : Allah tarafından kalbe gönderilen ders
el-amân : imdat; af ve yardım dileme
emsalsiz : benzersiz
envâr-ı bahr-i muhît : nur okyanusu, denizi
esef : üzüntü, acı
fakir : muhtaç anlamında, tevazu ifadesi olarak “ben” yerine kullanılan söz
fıkra : kısa yazı
hademe : hizmetçi
hasebiyle : dolayısıyla
hâşâ : asla
hubur : sevinç, gönül ferahlığı
ibtihac : sevinç, sevinme
in’ikâs eden : yansıyan
istidad : kabiliyet
kâfir : Allah’ı veya Allah’ın bildirdiği kesin olan birşeyi inkâr eden kimse
kâtib : yazıcı
keder : sıkıntı, üzüntü
kelâm : ifade, söz
Kur’ân-ı Azîm : büyük, yüce Kur’ân
lem’a : parıltı
mesâil : meseleler
misilsiz : eşsiz
muavin : yardımcı
muterifâne : itiraf ederek
müstağrak olma : gark olma, dalma
müstehak : hak etmiş, layık
mütesellî : teselli bulan, üzüntüsü dağılan
mütevellit : doğan, hasıl olan, çıkan
müvezzi : dağıtımcı, dağıtan
nihayet : en sonunda
nisbetinde : oranında
Rab : varlıklara her türlü ihtiyaçlarını veren ve onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
Resul : Allah’ın elçisi
sa’y etme : çalışma
tahrir : yazma
tahsildar : tahsil eden; alacakları toplayan kişi
ümmîlik : okuma-yazma bilmeme, tahsil görmemişlik
Yükleniyor...