Hafız Ali’nin fıkrasıdır.

Sevgili Üstadım Efendim Hazretleri;
Otuz Birinci Mektubun On Beşinci Lem’asının birinci kısmını, büyük bir meserretle aldım.

Sevgili Üstadım, zâten fakir, âcizane nazarımda, “Şems-i hidayetten neşr-i envâr eden Sözler” hak ve hem hakikat olarak, hakikat âleminin çarşısıdır. Hakikat âleminde ne varsa, o kadar zengin, o kadar mücehhez, o kadar bîpâyandır. Böyle bir çarşı-yı âlem mallarını almak lâzım ki, bir padişah kuvveti olsun. Eğer görmekse, öyle bir keskin nâfiz, seyyar bir nazar olmalı ki, seyr-i seyahatle görebilirsin. Bu da pek ender bulunduğundan, almak ve görmek için lâzım ki, bütün malların bir nümune levhası bulunsun.

Ey sevgili Üstad; Her nümune levhaları mukaddemâ görülüyordu ki, yalnız bir parçayla topların ve küllîlerin nevilerini gösterir. Daha birşeye yaramaz. Fakat serâser nur olan hazine-i bînihayenin fihriste ve nümune levhasının her parçasından, “hanîfen müslimen” gömleği çıkacak. Harika derecede parçaları ve kıymetleri hâvidirler. Nasıl umuma muhalif külliyatla harika olduğu gibi, cüz’iyatlarıyla hârika bir hatemi taşıyorlar.

Evet, Üstadım, bu mektubu istinsah ederken kalb ve ruhum cûş u hurûşa gelerek bütün envâr-ı resâili kemâl-i şevk ve tahassürle görmek istiyordular. Demek, Üstadım, umum risalelerin her parçasına ihtiyacımız olduğu gibi, her parçayı da birden görmeye şiddetle ihtiyaç varmış. Cenâb-ı Vâcibü’l-Vücud size kemâl-i rahmet ve merhametinden, o rahmet ve merhametinin iktizasıyla nâil-i mükâfat buyursun. Âmin.
Hâfız Ali

• • •
Önceki Risale: ( 165 ) / Sonraki Risale: ( 167 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âb-ı hayât-ı bâkiye : sonsuzluğa ait hayat suyu
âcizane : âciz bir şekilde; alçak gönüllülük ifadesi için söylen söz
bîpâyan : sınırsız
cûş u hurûş : coşup taşma; neşe ve âhenk
cüz’iyat : fertler, bireyler
çarşı-yı âlem : dünya çarşısı
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler, mü’minler
envâr-ı resâil : risalelerin nurları
fakir : muhtaç anlamında, tevazu ifadesi olarak “ben” yerine kullanılan söz
fıkra : kısa yazı
hak ve hakikat : doğru gerçek; asıl ve esas
hanîfen müslimen : İslâmiyet, İslâm dini
hatem : mühür
hâvi : içine alan
hazine-i bînihaye : sonsuz hazine
hülâsa : özet, öz
istinsah etmek : yazarak çoğaltmak
kâffe : hepsi, bütün
kemâl-i şevk ve tahassür : tam ve kusursuz bir istek ve hasret
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
küllî : kapsamlı, bireylerden oluşan topluuk, tür
külliyat : bütün fertler topluluğu; bütün türler
levha : tablo
menba-ı envâr-ı hakaik : hakikat nurlarının kaynağı
meserret : sevinç, sürûr
muhalif : aykırı
mukaddemâ : bundan daha önce
mücehhez : donanımlı, donanmış
müstahzar : özel bir maksatla hazırlanan
nâfiz : derinlere işleyen; etkili
nazar : bakış
nebean etme : kaynaklanma
neşr-i envâr : nurların yayılması
nevi : çeşit
nurlar : Risale-i Nur
nümune : örnek
serâser : baştan başa; her taraf
seyr-i seyahat : yolculuk seyri, gözlemi
seyyar : gezen, dolaşan
Sözler : Risale-i Nur için kullanılan diğer bir ad
şems-i hidayet : hak ve doğru yol güneşi
umum : bütün
Yükleniyor...