Hulûsi Beyin fıkrasıdır. Eğirdir’de bir kardeşimize gönderdiği mektuptandır.

Üstad Hazretlerinin son Otuz Birinci Mektubun On Üç ve On Dördüncü Lem’alarını hâvi olan pek kıymetli, nurlu ve hikmetli, serâpâ nur olan hakaik derslerinden derin mânâlı, şirin lezzetli, asel-i musaffâ nev’inden ekmel eserlerini almakla bahtiyar, cevap takdimine muvaffak olamamakla bedbahtım. Şuracıkta karalamaya niyet eylediğim birkaç satırla, o ders-i hakaikten aldığım feyzi izah veya duygularımı nakletmek istemiyorum. Çünkü, bu dersin nihayetindeki hususî haşiye, sanki mânen beni bir müddet mektup yazmaktan men etti. Zâhirî mânâlar da bu işaretin doğrudan doğruya bu biçareye ait olduğunu göstermektedir. Bu nurlu dersi bir defa (On Üçüncü Lem’a kısmını) İmam Ömer Efendi gibi arkadaşlara okuyabildim.

Sevgili Üstadımın emirleri, işaretleri, dersleri, tenbihleri, ikazları, irşadları, tehditleri, şefkatleri hep hakikatlidir. Bugüne kadar söylenmişler böyle olmakla beraber, bundan sonrakiler de aynı mahiyettedir. Asla şüphe ve tereddüdüm yoktur. Tabiî, sevk-i tabiî, tesadüfî değil. Hakikî, fıtrî sevk-i İlâhî, kader-i Sübhânî, her işimizde hâkim. Cüz-ü ihtiyarımızla seyyiatımızdan mes’ul olmakla beraber, hasenat tevfik-i Hüdâ ile olduğuna, Kur’ân-ı bâhirü’l-burhan şahid-i sadıktır.
Hulûsi

• • •
Önceki Risale: ( 168 ) / Sonraki Risale: ( 170 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

biçare : çaresiz
cüz-ü ihtiyar : sınırlı irade
fıtrî : doğal, yaratılıştan gelen
hakikat : doğru gerçek, esas
hakikî : asıl, gerçek
hâkim : hükmeden, idareci
hararetle : heyecanla, istekle
hasbıhal etmek : sohbet etmek
hasenat : iyilikler, sevaplar
hasıl olmak : meydana gelmek
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
himayetkâr : koruyucu
ihtar : uyarı
irşad : doğru yolu gösterme, uyarma
kader-i Sübhânî : her türlü eksiklikten sonsuz derecede yüce olan Allah’ın ezelî ilmi ile kâinatta olmuş ve olacak herşeyi bilip takdir etmesi
Kur’ân-ı bâhirü’l-burhan : kesin deliller denizi olan Kur’ân
maatteessüf : ne yazık ki, maalesef
mahiyet : temel nitelik, özellik
mânen : mânevî olarak
musibet-i diniye : dine gelen musibet, belâ
mühim : önemli
mülayim : yumuşak
rakîbane : rekabet edercesine
sevk-i İlâhî : Allah’ın yönlendirmesi
sevk-i tabiî : içgüdü, düşünme sonucu olarak değil, tabii hareket
seyyiat : günahlar, kötülükler
şahid-i sadık : doğru sözlü, güvenilir şahit
taallûk eden : ilgilendiren
tabiî : tabiat gereği, kendiliğinden
tarafgirâne : taraf tutarak
tesadüfî : rastlantı
tevfik-i Hüdâ : Allah’ın muvaffak eylemesi
zâhirî : dış görünüşte
ziyade : çok, fazla
asel-i musaffâ : süzülmüş, saf bal
âyât : âyetler
aziz : çok değerli
bahtiyar : talihli, mutlu
bâriz : açık, belli
bedbaht : talihsiz, bahtsız
bilhassa : özellikle
ders-i hakaik : hakikatler dersi
eczâ : kısımlar, bölümler
ehemmiyet : değer, önem
ekmel : en mükemmel
feyiz : mânevî bereket, bolluk
fıkra : bir meseleyle ilgili kaleme alınan yazı
fihriste : içindekiler
gayat : gayeler
hakaik : hakikatler, gerçekler
hâvi olan : içine alan
hikmet : bir gaye ve faydaya yönelik olarak, tam yerli yerinde olma
hülâsa-i meâl : açıklamanın özeti
ihtiyar : istek, irade
mahiyet : temel nitelik, özellik
mânâlı : anlamlı
manidar : mânâlı, anlamlı
muhterem : saygıdeğer
muvaffak olma : başarma
müellif : yazar
münasip : uygun
nâiliyet : ermek, erişmek
nazar atfetme : bakma, dikkat etme
nazar : bakış
nev’inden : türünden
nihayet : son
Rab : herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
Risaleti’n-Nur : Risale-i Nur’un diğer bir adı
sathî : sığ, yüzeysel
serâpâ : baştan ayağa
suret : şekil, biçim
sünuhat-ı kalbiye : Allah’ın yardımıyla kalbe gelen mânâlar
şükür etmek : Allah’a karşı minnet duymak, teşekkür etmek
tâdâd etmek : saymak
umum : bütün
vasıf : özellik
vücuda getirme : meydana getirme
yek : tek, bir
Yükleniyor...