Hulûsi Beye hitaben yazılmış bir mektuptur.

2 وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ1 بِاسْمِهِ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ حِسَابِ اَبْجَدْ اَعْدَادِ حُرُوفِ مَا قَرَأْتَهُ مِنْ اَجْزَاۤءِ رِسَالَةِ النُّورِ 3

Sevgili kardeşim; Seni teşvik için değil, çünkü teşvike muhtaç değilsin. Hem medar-ı fahr olmak için değil; çünkü fahr ise ucb ve riyâya medardır. Belki sana medar-ı şükür olmak için diyorum ki:

Sen ve Hakkı Efendi benim için yüz ciddî talebe hükmüne geçtiniz. Hattâ diyebilirim ki, kader-i İlâhî beni bu yerlere göndermesi, sizleri şu vazife-i kudsiyede uyandırmak içinmiş. Şimdi şu zamanda iman-ı tahkikînin dersini vermek pek büyük bir fazilettir ve kudsî bir vazifedir. İman-ı tahkikîyi taşıyan bir mü’min, çok mü’minlere bir nokta-i istinad olur ki, şuursuz olarak avâm-ı mü’minîn o iman-ı tahkikî sahibinin kuvvet-i imanına istinad ederek kuvve-i mâneviyeleri kırılmaz; dalâletlere karşı dayanırlar.

İşte şöyle bir derste bulunduğunuz için Cenâb-ı Hakka yüz binler şükretmelisiniz. Ben de Cenâb-ı Hakka yüz binler şükür ediyorum ki, o kuvvetli omuzlarınız yüküm altına girdiği için zaif omuzum ağırlıktan kurtulup ruhum rahat etti. İstirahat bulan ruhum size takdirkârane ve minnettârâne bakıyor. Ve mes’uliyetten kurtulan kalbim de muvaffakiyetinize dua ediyor. Ve icrâ-yı vazife için çok düşünmekten kurtulan aklım da sizi tebrik ediyor. Ben şu vazife-i kudsiyede bilmeyerek istihdam olunurdum; siz bilerek hizmet ediyorsunuz, bahtiyarsınız. İnşaallah, niyet-i hâliseniz, benim müşevveş niyetimi dahi tashih edecektir. Şimdi başka birkaç noktayı size beyan ediyorum.

Evvelen: Yazdığım bazı şeylere dair fikrinizi soruyordum. Maksadım, “Gördüğüm hakikat acaba hakikat midir?” diye sormuyorum. Belki, “Hakikate açılan yol, acaba umuma yol olabilir mi?” diye soruyorum. Çünkü umumun telâkkisini sizin kadar bilmiyorum.

Saniyen: Misafir müftüye ve Şeyh Mustafa’ya, size gönderilen mektubun birer suretini verdiğin için iyi ettiniz. Hattâ bana da bir suret gönderiniz. Hem biraderzadem olan o müftünün oğluna deyiniz ki, benim tarafımdan âhiret kardeşim ve Kur’ân hizmetinde arkadaşım ve meşreben celâlli olan pederine yazsın: Selâm, duamla beraber ondan istiyorum ki, beraber götürdüğü envâr-ı Kur’âniyenin suhulet-i intişarları için irşad ve nasihatinde 4 فَقُولاَ لَهُ قَوْلاً لَيِّنًا âyetindeki lûtf-u irşadı kendine rehber etsin…

Rabian: Sorduğun suallere dair yanımda kitap bulunmadığı için, Hanefî ulemâsının kavillerini ve ehâdîsin rivayetlerini şimdilik bilmiyorum. Fakat bence, böyle efdaliyet meselesinde, kabul-i âmmeyi ihsâs eden âdet-i cemaat medar-ı tercihtir. Âdet-i İslâmiye nasıl gelmiş, o daha efdaldir.

Birinci sualiniz: Eğer Kur’ân okunurken, namazın, tesbihatın tetimmesi ise, kıbleye karşı duranlar, vaziyetlerini bozmamak evlâdır. Yalnız müezzinin önündeki adam arkasını çevirsin, yahut çekilsin. Eğer Kur’ân müstakil olarak okunursa, okuyana karşı teveccüh etmek evlâdır. Hem cihât-ı sitte ile mukayyed olmayan ruh kulağıyla dinleyen adam kıbleye karşı teveccüh etse; ve cismanî kulağıyla dinleyen adam, okuyana karşı teveccüh etse, evlâdır.

İkinci sualiniz: Cemaatin iştiyakına ve okuyanın niyetine göre efdaliyet tahavvül eder. HAŞİYE

Üçüncü sualiniz: Üç İhlâs, bir Fatiha, muhtasar bir hatim hükmünde olduğundan ona vakit tahdit edilmez. Her vakitte gayet müstahsendir.

Dördüncü sualiniz:

اَللّٰهُمَّ اَنْتَ السَّلاَمُ وَمِنْكَ السَّلاَمُ تَبَارَكْتَ يَا ذَا الْجَلاَلِ وَاْلاِكْرَامِ 5

kelâmını değil yalnız müezzin, her bir musallî her bir namazın selâmından sonra söylemesi Şâfiîce sünnettir. Hanefîce dahi, müezzin için her namazda sünnet olması gerektir. Umum ihvanlara selâm ve bayramlarınızı tebrik ediyorum.
Âhiret kardeşiniz
Said Nursî

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.
2 : “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
3 : Risaletü’n-Nur eczâlarından okuduğunuz harf adedinin ebced hesabı sayısınca, Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
4 : “Ona yumuşak söz söyleyin.” Tâhâ Sûresi, 20:44.
HAŞİYE : İkinci sual: Sabah ve akşam namazlarından sonra Sûre-i Haşr’in sonunda هُوَ اللهُ الَّذِى’den başlamak sünnet iken لاَيَسْتَوِى ’den başlanması, efdaliyeti terk olur mu?
5 : “Allah’ım selâm Sensin; selâmet de ancak Sendendir. Mübâreksin, ey Celâl ve İkrâm Sahibi!” Müslim, Mesâcid: 135, 136; Ebû Dâvud, Vitr: 25, 27; Tirmizî, Salât: 108; Nesâî, Sehv: 81, 82; İbn-i Mâce, İkâme: 32; Dârimî, Salât: 88; Müsned: 5:275, 280, 6:62, 184, 235.
Önceki Risale: ( 209 ) / Sonraki Risale: ( 211 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
avâm-ı mü’minîn : okuma-yazması ve bilgisi az olan mü’minler
bahtiyar : talihli, mutlu
beyan etme : açıklama, izah etme
biraderzade : kardeş oğlu, yeğen
celâlli : haşmetli
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah
dalâlet : hak yoldan ayrılma, sapkınlık
envâr-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın nurları, hakikatleri
evvelen : öncelikle, ilk olarak
fazilet : değer ve üstünlük
hakikat : gerçek, doğru
icrâ-yı vazife : vazifenin yerine getirilmesi
iman-ı tahkikî : sağlam ve sarsılmaz iman
inşâallah : Allah dilerse ve izin verirse
istihdam olunma : çalıştırılma
istinad etme : dayanma
istirahat : rahat, huzur
kader-i İlâhî : Allah’ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce takdir etmesi, plânlaması
kudsî : kutsal
kuvve-i mâneviye : mânevî güç, moral
kuvvet-i iman : imanın kuvveti, gücü
mes’uliyet : sorumluluk, yükümlülük
meşreben : meşrep olarak, metot olarak
minnettârâne : minnet duyarak, yapılan bir iyiliğe karşı teşekkür hissi taşıyarak
muvaffakiyet : başarılı olma
mü’min : iman eden; Allah’a ve Onun gönderdiği şeylere inanan
müşevveş : dağınık, karışık, düzensiz
niyet-i hâlise : iyi niyetli olmak
nokta-i istinad : dayanak noktası
peder : baba
saniyen : ikinci olarak
suret : kopya
şuursuz : farkında olmadan
şükretme : Allah’a karşı minnet duyma, teşekkür etme
takdirkârane : takdir edercesine
tashih etme : düzeltme, onarma
telâkki : anlama
umum : herkese yönelik, genel
vazife-i kudsiye : mukaddes, kutsal hizmet
âdet-i cemaat : cemaatin âdeti, geleneği
âdet-i İslâmiye : İslâmiyet’in âdeti, geleneği
cihât-ı sitte : altı yön
cismanî : maddi yapısı olan
efdal : faziletli, üstün
efdaliyet : faziletli oluş, üstünlük
ehâdîs : hadisler, Peygamberimize (a.s.m.) ait söz, emir veya davranışlar
evlâ : daha iyi
Fatiha : Fatiha Sûresi; Kur’ân’ın ilk sûresi
Hanefî : amelde İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe’ye uyup bu mezhepten olanlar
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
hatim : Kur’ân’ı başından sonuna kadar okuyup bitirme
İhlâs : İhlâs Sûresi; Kur’ân-ı Kerimin 112. sûresi
ihsâs eden : hissettiren
irşad : doğru yol gösterme
iştiyak : arzu, istek
kabul-i âmme : genelin kabulü
kavil : söz, görüş
lûtf-u irşad : güzelce, yumuşak bir dille irşad etme, doğru yolu gösterme
medar-ı tercih : tercih sebebi
muhtasar : özet, özetlenmiş
mukayyed : kayıtlı, sınırlı
müezzin : namaz vakitlerini bildirmek için ezan okuyan kişi
müstahsen : güzel görülen, uygun
müstakil : başlı başına, bağımsız
nasihat : öğüt
rabian : dördüncü olarak
rivayet : Peygamberimizden (a.s.m.) duyulan ve görülen şeylerin nakledilmesi
suhulet-i intişar : yayılmanın kolay olması
Sûre-i Haşr : Kur’ân’ın 59. sûresi olan Haşir Sûresi
sünnet : Peygamberimizin (a.s.m.) söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler
tahavvül etme : değişme, dönüşme
tahdit edilme : sınırlanma
tesbihat : Allah’ı her türlü kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma; namazdan sonra tesbih çekip dua etme bölümü
tetimme : tamamlayıcı
teveccüh etmek : yönelmek
ulemâ : âlimler
vaziyet : durum, hal
Yükleniyor...