Hulûsi Beyin fıkrasıdır.


Bugün hayreti mucip, nazarı cazip, dikkati câlip, mânâlâtif, tertibi zarif, tevafuku nazif, envârı zahir, icâzı bâhir, zübde-i burhan, erkân-ı iman, bir lem’ai’câz-ı Kur’ân olan ve mübarek Hüsrev’in çok mükemmel bir tarzda istinsah ettiği, Yirmi Dokuzuncu Sözle, melfufu cidden çok mühim meseleleri cami ve bedî cevapları hâvi On Altıncı Lem’ayı ve benim gibi tembellere mükemmel bir ders-i ikaz olan Mektubu almakla bahtiyar ve çoktandır mahrum kaldığım Nurlara kavuşmaktan mütevellid nimete mazhariyetten dolayı, Cenâb-ı Hallâk-ı Rahîme teşekkürden âcizim.

Orada kardeşlerimizden beş nevi ibadet hakkındaki izahlarıyla kötü şahsiyetime değil, sırf Kur’ân’a, imana, Nura, hakâika müteveccih hâlime baktım. Ve kanaatlarımı yokladım, ben de aynı şeyleri düşünmüş ve kanaat getirmiştim.

1. Ehl-i dalâlete karşı mücahede:

اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ 1

2. Neşr-i hakikatte Üstada yardım:

3 وَاَطِيعُوا اللّٰهَ وَاَطِيعُوا الرَّسُولَ2 وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰى


3. Müslümanlara iman cihetinden hizmet:

4 اِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللّٰهِ اْلاِسْلاَمُ
5 وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَمِيعًا وَلاَ تَفَرَّقُوا
6 اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ gibi âyetlerle
7 اَلدِّينُ النَّصِيحَةُ، اَلدِّينُ النَّصِيحَةُ، اَلدِّينُ النَّصِيحَةُ hadîs-i şerifi.

4. Kalemle ilmi tahsil:

8 نۤ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ Madem ki hakikat ilmi tedris ediliyor; elbette mahfî hikmetlere binaen mahdut insanların eline geçen, kulağına giren bu nevi derslerin ciddi tahsili için, bilhassa okuması yazması olanların bizzat yazmak suretiyle bu neticeyi bulacaklarına şüphe edilmemelidir. Birşeyi yazmak okumak, anlamak, sonra başka kâğıda nakletmektir ki, bu tarzla matlup istifadenin temin edileceği muhakkaktır.

5. Bir saati bir sene ibadet hükmüne geçecek tefekkür:

Evet, Nurlarla istifade, böyle saatler, zannederim, hepimizin meşhudu olmuştur. Sözler’deki hakaiki tefekkür, aynen Kur’ân’ın künûzunu mânen taharrîdir ki, Fettâh ismi imdada yetişerek, öyle muhayyirü’l-ukul kapılar açıyor ki, zevkine nihayet bulunmuyor. Perdesiz, vasıtasız Kur’ân’a bakınca, zülâl gibi hakaikin tecellî ettiği, bulutsuz havada güneş ve böyle bir havada yıldızlarla süslenmiş semâda bedirlenmiş kamer gibi müşahede olunuyor.

Benim gibi bir isyankârın vaziyeti, hali, kabiliyeti, istidadı asla müstaid değilken, Allahü Zülcelâlin nihayetsiz kerem ve rahmeti, fazl ve inayetiyle, iki kere iki dört kat’iyetinde kat’î kanaatim gelmiştir ki, Hazret-i Gavs’ın ve onun Üstadı, iki cihan fahri Nebiyy-i Efhamımız (a.s.m.) Efendimiz Hazretlerinin dua ve himmetleri, Hazret-i Kur’ân’ın şakirtleri üzerindedir.

Sû-i ihtiyarımızla bozmazsak, bu himayet ve sahâbet elbette devam edecektir, kat’î kanaat ve imanındayım. Şu satırları bana yazdırtan âsâr-ı Nurun şeref-i vürudları ve feyizleri, inşaallah içinde gizlenmiş olan aşr-i âhir-i Ramazan’daki leyle-i kadrin ihya edilmiş sevabını verir ve rızâ-yı Samedanîye mazhariyetle, saâdet-i ebediyeyi kazanmaya bir vesile olur.

Ey Üstadımın bu fâni âlemde arkadaşları, inşaallah âhiret âleminde de yoldaşları olacak olan aziz ve kıymetli kardeşlerim; Şu anda kalbim şöyle inliyor, ben de ihtiyarsız yazıyorum:

Hazret-i Üstadın gösterdiği yol, aynen Kur’ân’ın cadde-i kübrâsıdır; ondan ayrılmayalım, hizmetten kaçmayalım, fütur getirmeyelim. Sermayesi yalan ve yalancılık olan siyaset propagandaları, sû-i kesbimizle kazanılan ve bugün tevarüs edilen fena şeylere karşı, kaderi ittiham derecesinde muradullaha müdahaleye cesaret etmeyelim. Biz abdiz; sebeb-i hilkatimiz, Seyyidimizi, Yaratanımızı, Râzıkımızı bilmek ve bulmaktır. Hülâsa-i mevcudat olan Peygamberimiz vasıtasıyla inzal ve ikram buyurulan Kur’ân’ın ahkâmına ve o Hazretin sünnetine tevfik-i harekete bezl ü gayret edelim. İşte o Nur elimizde mürebbî, yanımızda muarrif, aramızda Nurları neşre, mürebbî ve muarrifimizi dinlemeye çalışalım. Biz vazife-i ubudiyeti yapalım, netice-i mükâfatı, Hâlık-ı Rahîmimize bırakalım. Yekdiğerimize en büyük yardım olan duayı da esirgemeyelim.

Zühre, Habbe, Katre ve Zeylinin Arabî bir nüshası bu fakire ihdâ buyurulmuş, birgün tercümesinin de yapılacağına işaret olunmuştu. Demek zamanı geldi ve benim gibi Arabî bilmeyen kardeşlerin mânevî arzuları, Zühre’nin tercümesine vesile oldu. Çok muhtasar olarak duygularımı arz edeceğim:

Birinci Nota: 9 فَاعْلَمْ اَنَّهُ لاٰ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ kelime-i tevhidiyle Mâbud-u Hakikîye bağlanmalı.

İkinci Nota:

اَللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ لآ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ وَاللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ وَ ِللّٰهِ الْحَمْدُ 10


tekbir-i ekberiyle kibriya ve azamet sahibi ancak Allahü Zü’l-Celâl ve’l-Kemâl olduğunu...

Üçüncü Nota:

كُلُّ شَىْءٍ هَالِكٌ اِلاَّ وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ 11


nass-ı azîmi ile, madem herşey helâk olacak; ey zaif insan, bundan senin, şemse nisbeten bir zerre bile olmayan hayatının da hissesi olduğunu anla, aklını başına topla, yaratılışındaki hikmeti düşün, haddini bil, ömür ve hayatını, sana saâdet-i ebediyeyi temin edecek şeylerle geçir, hakikatini...

Dördüncü Nota:

كُلُّ نَفْسٍ ذَاۤئِقَةُ الْمَوْتِ 12

 

قُلْ يُحْيِيهَا الَّذِۤى اَنْشَأَهَاۤ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ 13


gibi âyetlerle müeyyed olduğu üzere ba’delmevt...

ثُمَّ نُفِخَ فِيهِ اُخْرٰى فَاِذَاهُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ 14


âyetinin sırrı zahir olacak ceza ve hesap gününde, Mâlik-i Yevmiddîn’in huzurunda, mahlûkat ve mevcûdatın en kıymettarı olan insanın, aynen halk olunarak bulundurulacağını...

Beşinci Nota: Avrupa’nın sûrî medeniyetinin hakaik-i Kur’âniyeyle butlanını 15 وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَا هُوَ شِفَاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ âyetinin bir muhavere şeklinde tedrisini...

Altıncı Nota:

17 كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةً16 اِنَّمَا الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ


gibi âyetlerle, hem iman tâcını giyen hizbullahın galebesini ve hem zahir insan suretinde halk olunan müşrikînin ve onların bir nev’i olan, herşeyi inkâr edenlerin, Kur’ân nazarındaki kıymetlerini...

Yedinci Nota:

19 اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَاْلاِحْسَانِ18 وَلاَ تَنْسَ نَصِيبَكَ مِنَ الدُّنْيَا
وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰى 20


gibi âyâtın mânâsını hatırlattığını...

Sekizinci Nota: Sonunda zikrolunan dört âyet-i celîlenin bir nevi tefsiri...

Dokuzuncu Nota: Bugünün Dokuzuncu Sözünün bir çekirdeği olduğunu...

Onuncu Nota: Mârifetullaha yol açacak, bid’aların kesreti zamanında Risale-i Nur ünvanını alacak ve en evvel ehl-i iman “Öldükten sonra dirilmek var, ceza ve hesap günü var, uyanın” hitabıyla mevki-i intişara konulacak olan Onuncu Söze mahfî işaret ettiğini...

On Birinci Nota: On Bir, On İki, On Üç, On Dördüncü Sözler gibi, Kur’ân’dan fazlaca bahs eden Nur risalelerini, bilhassa bunlar arasında parlak bir mevkii işgal eden Yirmi Beşinci Sözün geleceğine imâ edildiğini...

On İkinci Nota: Bütün Müslümanlara, muhtelif tarikatlarda sülûk ile kazanılacak neticeye, acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür tarikinde besmele olacak bir ders verdiğini...

On Üçüncü Nota: Yirmi Altıncı Sözü 21 اِنْ اَجْرِىَ اِلاَّ عَلَى اللّٰهِ âyetlerini, 22 مَنْ عَرَفَ نَفْسَهُ فَقَدْ عَرَفَ رَبَّهُ hadisini, Birinci Sözü, mecazî muhabbetteki mâkul dereceyi göstererek, taklitten tahkike geçmek lüzumunu...

On Dördüncü Nota: Çok mühim ve pek nurlu bir eser olan, Yirminci Tevhid Mektubunu...

On Beşinci Nota: Üç meselesiyle, Kur’ân’daki emir ve nehyin ne kadar yerinde olduklarını ve şeriat-ı Ahmediye desâtirinin, ne kadar mâkul ve mantıkî esaslara istinad ettiğini, ayân beyân göstermektedir.

Çok kusurlu ve âciz talebeniz, aldığı feyizleri ancak metindeki yazıları tekrarla ifade edebilir. Hitabı azaltmak için, sözü itnâba düşürmemek daha mâkul düşüncesiyle, mâruzatımı kısa kesmeyi daha faideli görüyorum.

Hulûsi
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz O da size yardım eder ve size sebat verir.” Muhammed Sûresi, 47:7.
2 : “Birbirinizle iyilik ve takvâda yardımlaşın.” Mâide Sûresi, 5:2.
3 : “Allah’a da itaat edin, Peygambere de itaat edin.” Mâide Sûresi, 5:92.
4 : “Şüphesiz ki Allah katında makbul olan din İslâm dinidir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:19.
5 : “Allah’ın ipine hep birlikte sımsıkı sarılın; ayrılığa düşüp dağılmayın.” Âl-i İmran Sûresi, 3:103.
6 : “Mü’minler kardeştirler.” Hucurât Sûresi, 49:10.
7 : “Din nasihattır. Din nasihattır. Din nasihattır.” Müslim, İmân: 95; Tirmizî, Birr: 17; Nesâî, Bey’a: 31; Darimî, Rikak: 41; Müsned, 1:351, 2:297, 4:102.
8 : “Nûn. Yemin olsun kaleme ve yazdıklarına.” Kalem Sûresi, 68:1.
9 : “Bil ki Allah’tan başka ilâh yoktur.” Muhammed Sûresi, 47:19.
10 : Allah en büyüktür, Allah en büyüktür. Allah’tan başka ilâh yoktur O Allah en büyüktür. Allah en büyüktür. Ve hamd, ancak ona mahsustur.
11 : “Onun zâtından başka herşey helâk olup gidicidir. Hüküm ve hükümranlık Onundur; siz de Ona döndürüleceksiniz.” Kasas Sûresi, 28:88.
12 : “Her nefis ölümü tadıcıdır.” Ankebut Sûresi, 29:57.
13 : “De ki: Onu ilk önce kim yaratmışsa tekrar O diriltecek. O herşeyin yatılışını hakkıyla bilendir.” Yâsin Sûresi, 36:79.
14 : “Sonra bir daha sûra üflenir. Ve onlar kabirlerinden kalkar.” Zümer Sûresi, 39:68.
15 : “Biz Kur’ân’dan mü’minler için bir şifâ ve rahmet olan şeyi indiriyoruz.” İsrâ Sûresi, 17:82.
16 : “Müşrikler ancak birer pisliktir.” Tevbe Sûresi, 9:28.
17 : “Nice az topluluklar, nice kalabalık topluluklara Allah’ın izniyle galip gelmişlerdir.” Bakara Sûresi, 2:249.
18 : “Dünyadan da nasibini unutma.” Kasas Sûresi, 28:77.
19 : “Allah adaleti, iyilik yapmayı ve iyi kullukta bulunmayı emreder.” Nahl Sûresi, 16:90.
20 : “Birbirinizle iyilik ve takvâda yardımlaşın.” Mâide Sûresi, 5:2.
21 : “Benim mükâfâtımı ancak Allah verir.” Yûnus Sûresi, 10:72; Hûd Sûresi, 11:29; Sebe’ Sûresi, 34:42.
22 : “Kim nefsini tanırsa Rabbini de tanır.” Suyûtî, el-Hâvî li’l-Fetâvâ, 2:451.
Önceki Risale: ( 233 ) / Sonraki Risale: ( 235 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : güçsüz
bâhir : açık, aşikâr
bahtiyar : talihli
bedî : eşsiz derecede güzel, benzersiz
cami : kapsamlı
Cenâb-ı Hallâk-ı Rahîm : sonsuz şefkat, merhamet, şeref ve yücelik sahibi olan herşeyin yaratıcısı Allah
cihet : yön, taraf
ders-i ikaz : uyarı işareti
abd : kul
âhiret âlemi : öteki dünya; öldükten sonraki sonsuz hayat
ahkâm : hükümler, esaslar
âsâr-ı Nur : nurlu, parlak eserler; Risale-i Nur
aşr-i âhir-i Ramazan : Ramazanın son on günü
aziz : çok değerli, izzetli
bezl ü gayret : gayret etme
cadde-i kübra : en büyük cadde
cihan : dünya
fahr : övünç, gurur
fâni âlem : geçici âlem; dünya
feyiz : bolluk, bereket, lütuf
fütur : usanç, gevşeklik
Hâlık-ı Rahîm : herbir varlıkta merhamet ve şefkati tecelli eden ve herşeyi yaratan Allah
hazret : saygıdeğer; saygı, hürmet maksadıyla büyüklere verilen ünvan
Hazret-i cadde-i kübrâ : büyük cadde
himayet : koruma
himmet : mânevî yardım
hülâsa-i mevcudat : varlıkların özü, en seçkini Hz. Muhammed (a.s.m.)
ihtiyarsız : irade dışı
ihya etme : gece de uyumayıp çalışma veya ibâdetle vakit geçirme
iki cihan fahri : dünya ve âhiret âlemlerinin övünç kaynağı
ikram buyurulan : bağışlanan, ihsan edilen
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
inzal buyurulan : indirilen
ittiham : suçlama
kanaat : görüş, fikir
kat’î : kesin bir şekilde
leyle-i kadr : Kadir Gecesi
mazhariyet : nail olma, erişme
muarrif : Allah’ı tanıtıcı, tarif edici
muradullah : Allah’ın muradı, isteği
mürebbî : terbiye eden, eğiten
Nebiyy-i Efham : en büyük Peygamber, Hz. Muhammed (a.s.m.)
neşir : yayılma
netice-i mükâfat : sonuçta verilecek mükâfat
Nur : Risale-i Nur
Nurlar : Risale-i Nur
Râzık : bütün varlıkların rızkını veren Allah
rızâ-yı Samedanîye : herşey Kendisine muhtaç olduğu halde, Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’ın rızası, razı olması
saâdet-i ebediye : sonsuz mutluluk
sahâbet : beraberlik, arkadaşlık
samedâniyet : herşey Kendisine muhtaç olduğu halde, Allah’ın hiçbir şeye muhtaç olmaması
sebeb-i hilkat : yaratılış sebebi
Seyyid : bütün varlıkların efendisi olan Allah
sû-i ihtiyar : iradenin kötüye kullanılması
sû-i kesb : fiilin kötüye kullanılması, kötüyü kazanma, elde etme
sünnet : Peygamberimizin söz, emir ve hareketlerine dayanan yüce prensipler
şakirt : öğrenci
şeref-i vürud : gelmesiyle şereflendirme
tevarüs edilen : miras kalan, geçen
tevfik-i hareket : uygun hareket
vasıtasıyla : aracılığıyla
vazife-i ubudiyet : kulluk görevi
vesile : aracı
yekdiğeri : birbirine
Allahü Zülcelâl : büyüklük, izzet, heybet ve azamet sahibi Allah
bedirlenme : dolunay hâline gelme, ayın en parlak olduğu hâlini alması
bilhassa : özellikle
binaen : dayanarak
fazl : cömertlik, ihsan, yardım
Fettah : zorlukları ve kapalı şeyleri açan Allah
hadis-i şerif : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hakaik : hakikatler, gerçek mahiyetler, asıl ve esaslar
hakikat : bir şeyin içyüzü, gerçek yüzü
hakikat ilmi : varlıkların ve hâdiselerin ardında gizli olan gerçekleri ortaya çıkaran ilim
hikmet : sır, incelik; fayda, gaye
inayet : yardım
istidad : kabiliyet, yetenek
istifade : faydalanma, yararlanma
kabiliyet : yetenek
kamer : ay
kanaat : görüş, fikir
kat’i : kesin
kat’îyet : kesinlik
kerem : ihsan, ikram
künûz : hazineler
mahdut : sınırlı
mahfî : gizli
mânen : mânevî olarak
matlup : istenen, hedeflenen
meşhud : görünen, şahid olunan
muhakkak : gerçekliği kesin olarak bilinen
muhayyirü’l-ukul : akıllara hayranlık veren, şaşırtan
müstaid : hazır, kabiliyetli
müşahede olunma : gözlemlenme
nevi : çeşit, tür
nihayet : son, sonuç
nihayetsiz : sınırsız
Nurlar : Risale-i Nur
rahmet : merhamet ve şefkat
semâ : gökyüzü
suret : şekil
taharrî : araştırma, inceleme
tahsil : elde etme, öğrenme
tecellî etme : belirme, görünme, yansıma
tedris : ders verme, öğretme
tefekkür : Allah’ı tanımayı sonuç verecek şekilde düşünme
abd : kul
âhiret âlemi : öteki dünya; öldükten sonraki sonsuz hayat
ahkâm : hükümler, esaslar
âsâr-ı Nur : nurlu, parlak eserler; Risale-i Nur
aşr-i âhir-i Ramazan : Ramazanın son on günü
aziz : çok değerli, izzetli
bezl ü gayret : gayret etme
cadde-i kübra : en büyük cadde
cihan : dünya
fahr : övünç, gurur
fâni âlem : geçici âlem; dünya
feyiz : bolluk, bereket, lütuf
fütur : usanç, gevşeklik
Hâlık-ı Rahîm : herbir varlıkta merhamet ve şefkati tecelli eden ve herşeyi yaratan Allah
hazret : saygıdeğer; saygı, hürmet maksadıyla büyüklere verilen ünvan
Hazret-i cadde-i kübrâ : büyük cadde
himayet : koruma
himmet : mânevî yardım
hülâsa-i mevcudat : varlıkların özü, en seçkini Hz. Muhammed (a.s.m.)
ihtiyarsız : irade dışı
ihya etme : gece de uyumayıp çalışma veya ibâdetle vakit geçirme
iki cihan fahri : dünya ve âhiret âlemlerinin övünç kaynağı
ikram buyurulan : bağışlanan, ihsan edilen
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
inzal buyurulan : indirilen
ittiham : suçlama
kanaat : görüş, fikir
kat’î : kesin bir şekilde
leyle-i kadr : Kadir Gecesi
mazhariyet : nail olma, erişme
muarrif : Allah’ı tanıtıcı, tarif edici
muradullah : Allah’ın muradı, isteği
mürebbî : terbiye eden, eğiten
Nebiyy-i Efham : en büyük Peygamber, Hz. Muhammed (a.s.m.)
neşir : yayılma
netice-i mükâfat : sonuçta verilecek mükâfat
Nur : Risale-i Nur
Nurlar : Risale-i Nur
Râzık : bütün varlıkların rızkını veren Allah
rızâ-yı Samedanîye : herşey Kendisine muhtaç olduğu halde, Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’ın rızası, razı olması
saâdet-i ebediye : sonsuz mutluluk
sahâbet : beraberlik, arkadaşlık
samedâniyet : herşey Kendisine muhtaç olduğu halde, Allah’ın hiçbir şeye muhtaç olmaması
sebeb-i hilkat : yaratılış sebebi
Seyyid : bütün varlıkların efendisi olan Allah
sû-i ihtiyar : iradenin kötüye kullanılması
sû-i kesb : fiilin kötüye kullanılması, kötüyü kazanma, elde etme
sünnet : Peygamberimizin söz, emir ve hareketlerine dayanan yüce prensipler
şakirt : öğrenci
şeref-i vürud : gelmesiyle şereflendirme
tevarüs edilen : miras kalan, geçen
tevfik-i hareket : uygun hareket
vasıtasıyla : aracılığıyla
vazife-i ubudiyet : kulluk görevi
vesile : aracı
yekdiğeri : birbirine
temin etme : sağlama
vasıtasız : aracısız
vaziyet : durum, hâl
zülâl : tatlı ve duru su
dikkati câlip : dikkat çeken
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapan kimseler
Allahü Zü’l-Celâl ve’l-Kemâl : sonsuz büyüklük, haşmet ve mükemmellik sahibi olan yüce Allah
Arabî : Arapça
azamet : büyüklük, yücelik
ba’delmevt : ölümden sonra
fakir : muhtaç anlamında, tevazu ifadesi olarak “ben” yerine kullanılan bir söz
Habbe : Mesnevî-i Nuriye’de yer alan bir bölüm
had : sınır, yetki
hakikat : asıl, esas, öz
hikmet : sır, incelik; fayda, gaye
ihdâ buyurulma : hediye edilme
Katre : Mesnevî-i Nuriye’de yer alan bir bölüm
kelime-i tevhid : tevhid kelimesi; Allah’ın bir olduğunu anlatan ifade
kibriyâ : büyüklük
Mâbud-u Hakikî : gerçek ibadet edilmeye lâyık olan Allah
muhtasar : kısa, özet
müeyyed : teyid edilmiş, sağlamlaştırılmış
nass-ı azîm : büyük mânâlar taşıyan âyet-i kerime
nisbeten : göre, oranla
nüsha : kopya
saâdet-i ebediye : sonsuz mutluluk
şems : güneş
tekbir-i ekber : en büyük tekbir; Allah’ın herşeyden büyük olduğunu ifade eden büyük tekbir cümlesi
temin etme : sağlama
vesile : aracı, sebep
zeyl : ek, ilave
Zühre : Mesnevî-i Nuriye’de yer alan bir bölüm
envâr : nurlar
erkân-ı iman : iman esasları
fıkra : bölüm, kısa yazı
hakâik : hakikatler
hâvi : içine alan
hayreti mucip : hayret ettiren
i’câz-ı Kur’ân : Kur’ân’ın mu’cizeliği
icâz : veciz söyleme; az sözle çok mânâlar anlatma
istinsah etme : nüshasını çıkarma, çoğaltma
izah : açıklama
kanaat : görüş, fikir
lâtif : güzel, hoş
lem’a : parıltı
mahrum : yoksun
mazhariyet : nail olma, erişme
melfuf : bir şeye ek olarak sarılmış
mübarek : değerli
mücahede : cihad etme
müteveccih : yönelik
mütevellid : hasıl olan, çıkan
nazarı cazip : dikkat çeken
nazif : temiz
neşr-i hakikat : hakikatlerin yayılması
nevi : çeşit, tür
nimet : iyilik, lütuf, ihsan
âyât : ayetler
âyet-i celîle : yüce âyet
bid’a : aslen dinde olmayıp sonradan dine aykırı şekilde ortaya çıkan şeyler
butlan : bâtıl oluş
ehl-i iman : Allah’a inanan
evvel : önce
galebe : üstün gelme
hakaik-i Kur’ân : Kur’ân’ın hakikatleri, esasları
halk olunma : yaratılma
hitab : konuşma, seslenme
hizbullah : Allah’a bağlı olan topluluk; Müslümanlar
inkâr eden : inanmayan, reddeden
kesret : çokluk
mahlûkat : yaratılmışlar, yaratıklar
Mâlik-i Yevmiddîn : hesap gününün sahibi olan Allah
mânâ : anlam
mârifetullah : Allah’ı tanıma
mevcûdat : varlıklar
muhavere : karşılıklı konuşma
müşrikîn : Allah’a ortak koşanlar
nazar : bakış, düşünce
nev’i : çeşit, tür
suret : biçim, şekil
surî : görünüşte, şeklen
âciz : güçsüz
acz : acizlik
ayân beyân : apaçık, aşikâr
bahseden : söz söyleyen, anlatan
besmele : Bismillâhirrahmânirrahîm’in kısaca söyleniş tarzı; başlangıç
bilhassa : özellikle
desâtir : düsturlar, kanunlar
emir ve nehy : Allah’ın emir ve yasakları
fakr : fakirlik
feyiz : bereket, bolluk
hadis : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hitab : konuşma, seslenme
imâ etme : işaret etme
istinad etme : dayandırma
itnâb : konuşurken, fazla ayrıntıya girmek, sözü lüzumundan fazla uzatmak; îcâzın zıddı
mahfî : gizli
mâkul : akla uygun, aklın kabul ettiği
mantıkî : mantıklı
mâruzat : bir makama sunulan meseleler
mecazî muhabbet : fâni olan şeylere duyulan sevgi
mevki-i intişar : yayılma alanı
muhtelif : çeşitli
mühim : önemli
netice : son, sonuç
Nur risaleleri : Risale-i Nur
sülûk : tasavvuf mesleğinde hakikate ulaşmak için kalb ayağıyla ilerleme
şeriat-ı Ahmediye : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) getirdiği şeriat; İlâhî kanun ve hükümler; İslâmiyet
tahkik : hakikî, doğru, asıl
tarik : yol
tarikat : İlâhî hakikatlere ulaşmak için, şeyhin gözetiminde takip edilen yol
tefekkür : Allah’ı tanımayı sonuç verecek şekilde düşünme
tevhid : birleme; her şeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve buna inanma
tedris : ders verme, öğretme
tefsir : açıklama, yorum
ünvan : lâkab; adres; önsöz, mukaddeme
zahir : açık, âşikar
zikrolunan : anılan, hatırlanan
Nurlar : Risale-i Nur
tertib : düzenleme
tevafuk : denklik, uygunluk
zahir : açık, âşikar
zarif : güzel, ince
zübde-i burhan : kesin delillerin özü
Yükleniyor...