Mu’cizât-ı Ahmediyeyi yaldızla yazan Doktor Abdülbâki Beyin fıkrasıdır.

Sevgili, müşfik Üstadım, efendim hazretleri; Kıymetine nihayet olmayan ve her vecihle medih ve takdir sitayişine şâyân bulunan Risale-i Nur eczalarından bir parçası olan On Dokuzuncu Mektubu, bu mektubun mazhar olduğu intişarındaki inâyetine mâsadak olan kalemimle, iki gün evvel ikmal edip, sevgili Üstadıma takdim ediyorum. Bu risale hakkında aziz Üstadıma kalbî ihtisasatımı arz etmek istiyorum. Fakat ne kalemim ve ne de kalbim ifadeden âcizdir.

Bu risalenin ruhumda vücuda getirdiği tebeddülâtı tarif imkânsızdır. Hakikaten ruhumun Asr-ı Saâdete ait karanlıklı noktalarını aydınlatmış, kalbimin en derin mahallerine nüfuz ederek, fakir talebenize verdiği ziyaları, nurlarıyla fakir talebenizi öyle bir hale getirmiştir ki, bu kusurlu talebenizin Cenâb-ı Haktan istediği ve zulümatları yararak nurlar serpen asırda, beşeriyeti helâkten kurtarıp saâdete davet eden ve elinde ve lisanında sonsuz mu’cizatıyla, yalnız beşeriyete ve dünyaya değil, bütün mevcudata, dünya ve âhirete kendini tanıttıran o Peygamber-i Zîşâna ümmet olabilmek ve sevgili Üstadıma talebe olabilmek kaydı altında hayatıma hâtime verilmesidir. El ve ayaklarınızdan öperim, efendim.
Abdülbâki

• • •
Önceki Risale: ( 234 ) / Sonraki Risale: ( 236 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : güçsüz
âhiret : öteki dünya; öldükten sonraki sonsuz hayat
arz etmek : söylemek, ifade etmek
Asr-ı Saadet : mutluluk asrı; Hz. Muhammed’in (a.s.m.) yaşadığı dönem
aziz : çok değerli, izzetli
beşeriyet : insanlık
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
ecza : kısımlar, bölümler
evvel : önce
fakir : muhtaç anlamında, tevazu ifadesi olarak “ben” yerine kullanılan bir söz
fıkra : bölüm, kısa yazı
hakikaten : gerçekten
hâtime : son
hazret : saygıdeğer; saygı, hürmet maksadıyla büyüklere verilen ünvan
helâk : mahvolma, yok oluş
ihtisasat : hisler, düşünceler, fikirler
ikmal etme : tamamlama
inâyet : yardımı
intişar : yayılma
kalbî : kalbe ait, kalple ilgili
lisan : dil
mahal : yer
mâsadak : doğrulayıcı; bir söz veya hükmü doğrulayan husus
mazhar olma : nail olma, erişme
medih : övgü, şükür
mevcudat : varlıklar, var edilenler
mu’cizât : mu’cizeler, veciz sözler
Mu’cizât-ı Ahmediye : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) gösterdiği mu’cizelerin anlatıldığı risale; On Dokuzuncu Mektup
müşfik : şefkatli
nihayet : son
nüfuz etme : içe geçme, işleme
Peygamber-i Zîşân : yüksek şan ve şeref sahibi olan peygamber; Hz. Muhammed (a.s.m.)
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
saâdet : mutluluk
sitayiş : övme, medih
şâyân : lâyık, yaraşır
takdim : sunma
takdir : beğeniyi dile getiren ifade
tebeddülât : değişiklikler
ümmet : Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden Müslümanlar
vecih : yön, tarz
vücûda getirme : oluşturma, meydana getirme
ziya : ışık, parlaklık
zulümat : karanlık
Yükleniyor...