Hulûsi Beyin mektubudur.

وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ 1

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ مِنَ اْلاَزَلِ اِلَى اْلاَبَدِ بِلاَ اِنْقِطَاعٍ 2

Eyyühe’l-Üstadü’s-Said; Risale-i Nur şakirtlerinin şahsiyet-i mâneviyelerinde en âciz, en zaif ve en menfaatsiz bir uzuv olmakla beraber, bu intisabın verdiği kuvvetle, manevî efradının dualarının ve kudsî himayelerinin himmetine ve Rabb-ı Rahîmin kerem ve inâyetine dayanarak, nail olduğumuz son nurlu âsârın mütalâa ve zavallı muhitimizdeki neşrinden mütevellid hâlis sürurumuza ve nihayetsiz mânevî duygularımıza tercüman ve lisan-ı acz ile hissiyatı izhara vasıta, başta muhterem ve çok müşfik ve aziz Üstada ve onun tevfik-i Hüdâ ile en kıymetli muinleri ve Risale-i Nur şakirtlerinin mânevî cisimlerinde daima faal ve nevvar nâkil ve nâşirleri olan kardeşlerimize şükran ve dua borcumuzu iblâğ etmek emel ve niyetiyle, şu arîzacığı yazmaya başlıyorum.

Evvelâ ulvî ve gaybî kerametten bahs edeceğim: Mecmuatü’l-Ahzab’da “Ercûze” namındaki kaside-i mübareki (Fethi Beyde) buldum. Birçok yerlerini okudum. Fazla tetkik edemedim. Ancak “Sekine” nâmı verilen ve İsm-i Âzamı tazammun eden altı isim Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Adl, Kuddûs (Celle Celâlühü) olarak buldum. Bu esmâ-i mübarekenin vird edilmesine müsaade ve ne suretle devam iktiza ettiğine emrinizi istirham ederim.

Merhumun ceddimin Hazret-i Ali Radıyallahü Anh Efendimiz Hazretlerine mâtuf ve evvelce arz ettiğim “Kerâmâtü’l-evliyâi hakkun” düsturunu tasdik sadedindeki keramat hadisinin ifade edildiği bir zamanda, orada da bu mübarek eserin neşredilmiş olması, cidden hayreti mucip olmakla beraber, işlerimizin tesadüfle alâkası olmadığını gösterecek küçük bir delil ve Risale-i Nur, mu’cize-i Kübrâ-i Ahmediye (a.s.m.) olan Kur’ân-ı Azîmüşşândan nebeân ettiği için i’câzkâr hâdisât eksik olmayacağına işarettir. 3 اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى

Bu ulvî eserin sonuna Risale-i Nur şakirtleri namına bu âciz talebenizin ismini koymakla, sıddîkınızın yazılmış ve yazılacak bütün Risale-i Nur lemaâtına karşı tasdikte tereddüd etmeyeceğine işaret olduğunu, şükürle karşıladım.

Sûre-i Rahmân’daki 4 فَبِاَىِّ اٰلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ âyet-i celîlesindeki tekrarlar gibi, Risale-i Nur’un mebde-i intişarından bu zamana kadar enva-ı keramet ve gaybî i’câz izhar edilmekte ve bu feyizli hâdisat, Risale-i Nur şakirtlerini gayrete ve himmete teşvik eylemekle beraber, onları mânevî silâhlarla teçhiz ederek, kuvve-i imanlarını tezyide vesile olmaktadır.

Allahü Zülcelâl Kur’ân-ı Kerîminde, Peygamber-i Zîşân hadîs-i nebevîlerinde, Cihâryâr-ı Güzîn, Sahâbe-i Kirâm ve Âl-i Beyt namlarına, Hazret-i Ali ve evlâdından Hazret-i Gavs kaside-i mübarekelerinde, fitne-i âhirzamandaki en mühim ve Kur’ânî harekete remz, delâlet, işaret, belki sarahatle parmak bastıklarını, Risale-i Nur nâşiri bütün eserlerinde gösterir ve derslerinde tekrar tekrar söylerse, tereddüt ve şüpheye zerre kadar mahal ve hak kalır mı? Asla ve kat’â. Allah’ın ihsanına yüz binler hamd ve şükürler olsun.

Münasebet gelmişken, tahdis-i nimet maksadıyla, mazhar olduğum, bütün acz ve noksanıma rağmen, gördürülmekte olan kudsî hizmetin şerefi, mânevî vahdetteki ihlâsın ikramı addedilmeye sezâ, gaybî himaye ve sıyaneti, Risale-i Nur şakirtleri kardeşlerime mücmelen arz ve iblâğ edeyim.

1. Allah’a malûm, çok kusurlarımı bilmeyen büyük ve küçük bütün halkın hakkımdaki teveccühleri,

2. İktiza ettikçe, soruldukça, münasebet geldikçe, pervasızca daima aldığım derslerden, öğrendiğim hakikatleri söylediğim halde, bütün meslektaşlarımın hakkımda muhabbet göstermeleri ve cevap verememeleri;

3. Ahkâm-ı diniyece gücüm yettiği kadar mutâvaat gösterdiğimi bildiklerine ve gördüklerine rağmen, ekser meslek büyüklerimin hususiyet ve gidişlerini beğenmediğim halde, alenen takdirlerini izhar eylemeleri;

4. Elâziz’de maddeten hayli uzakta bulunmaklığıma rağmen, Risale-i Nur feyzi menbaından nebeân eden lemaâtın, izn-i Hakla arızasız gelebilmeleri;

5. Eski hocalarımın âsâr-ı Nuru bu âcizden dinlemeleri, vasıtamla okumaları;

6. Elhamdü lillâh, buraya gelen nurlu eserlerin, hususiyet ve mahremiyet kayıtlarına bir derece dikkat ederek intişarına çalıştığım halde, yüz bin kere şükür ve minnet ol Hâlık-ı Azîme, bir mâni ve şer zuhur etmemesi, ilh...

Açık, zahir, bâhir ve kat’î bir himaye ve siyanet-i mâneviye neticesi ve Risale-i Nur şakirtleri arasındaki hakikî ihlâs ve tesanüdün parlak bir tecellîsidir.

Sun’î bir tevazu için değil, hakikati ifade için derim ki, bundan evvel Sabri Efendi kardeşimize yazdığım küçük mektubumda da zikrettiğim veçh ile, Risale-i Nur şakirtleri vücud-u mânevîsinde, ancak küçük bir ayak parmağı kadar bir kıymeti olan bu biçare kardeşinizi, Hâlıkımız bu günahkâr abdini nihayetsiz in’âm ve ihsanına lâyık görmüş ki, Risale-i Nur naşirine bir talebe, Risale-i Nur şakirtlerine bir kardeş, Kur’ân hâdimlerine bir arkadaş etmiştir. Arabî ve Fârisî bilmeyen, ilim ve medrese görmeyen bir âsi abdine, hikmet-i Samedâniyesiyle böyle bir ikramda bulunuşu, elbette bir hikmete müsteniddir. O da herhalde Risale-i Nur’la alâkadar olanlar arasındaki safvet ve ihlâsla, Risale-i Nur’un ind-i İlâhîdeki derecesine ve hizmetin ulviyetine atfolunur.

İşte Risale-i Nur şakirtlerinden en gayr-ı nâfi bir uzva, misal olarak zikredilen bu kadar açık himaye ve sıyanet-i İlâhî vâki olursa, diğer münevver unsurlara ne derece ikram ve inayet olacağı kıyas olunabilir.

Allah’ın inayetine, Peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallâllahü Teâlâ Aleyhi ve Sellem Efendimiz Hazretlerinin imdat ve ruhaniyetlerine istinad ederek, Allah rızası için hizmete koşan, yekdiğerini mânevî ve uhrevî kardeş tanıyan, başta müşfik Üstad, yani Risale-i Nur naşiri ile onun şakirtlerini 5 فَاِنَّ حِزْبَ اللّٰهِ هُمُ الْغَالِبُونَ 6 وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ âyetlerinin sırlarının tezahürü inşaallah karşılayacaktır.

İktisat hakkındaki risale hem insanî, hem içtimaî, hem dinî, hem dünyevî çok güzel ahlâkî, çok hoş imânî, çok değerli nurânî bir nasihatnamedir. Buradaki kardeşlerimizden bazılarının âsâr-ı Nur hakkındaki ihtiyarsız şu sözleri, ne kadar yerindedir. Diyorlar ki: Bu mübarek eserlerden biri okununca, içimizden “Bundan daha yüksek eser olamaz” dediğimiz halde, ikincisini dinlediğimiz zaman bakıyoruz ki, bu evvelkinden daha ulvî ve nurludur.

Ben de diyorum ki: Ey ihvan! Risale-i Nur’un bütün cüzlerinde öyle bir kuvvet var ki, yalnız birini dinlemeye, okumaya veya yazmaya muvaffak olan kimse, Allah tevfik verirse, imanını kurtaracak hakikatleri onda bulur. Çünkü her cüz’ün diğerleriyle mânen irtibatları vardır. Okuyana ve dinleyenlere sırran diyorlar ki: Bu okuduğun kitapta, bizdeki hakikatlerin de uçları, kokuları, işaretleri var. Dikkat edersen görürsün, çalışırsan anlarsın, cüz-ü ihtiyarını bu emre sevk edersen Allah da muvaffakiyet verir. Bulur ve bilebilirsin.

İhlâsa dair Yirminci, Yirmi Birinci Lem’alar: Yirminci Lem’a muhtelif meslek ve meşrepte mü’minler arasındaki rekabetkârâne ihtilâfların esbabını öyle bir teşrihtir ki, tavsif edebilmek için bu mübarek eseri aynen nakleylemekten başka çare yoktur. Allah cümlemizi muhlis kullarından eylesin. Âmin.

En az on beş günde bir defa okunması emir buyurulan Yirmi Birinci Lem’a: Evrad edinilecek kadar ehemmiyetlidir. Malûmdur ki, kale içinden fetholunur. Bugünkü muvaffakiyete sebep olan ihlâs kalkarsa, maâzallah, o zaman çok vahîm neticeler tevellüd eder. En büyük düşmanımız nefsimizdir. Onu susturmak için, zannedersem, şu ihtar kâfidir: “Ey nefs-i nâdân! Beni kandıramazsın. Madem ki, peygamber-i azîmü’l-kadr bir nebiyyullah olan Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm; 7 وَمَاۤ اُبَرِّئُ نَفْسِى اِنَّالنَّفْسَ َلاَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ اِلاَّمَارَحِمَ رَبِّى demiştir. Aldatamazsın; senden ve senin samimî yoldaşların cinnî ve insî şeytan, ehl-i bid’a ve ulemâü’s-sû şerlerinden Allah’a sığınırım.”

Eski Said lisanıyla kaleme alınmış olan Yirmi İkinci Lem’a: Zaleme güruhunun hücumlarına pek mükemmel müdafaa ve elyak ve âlâ bir cevaptır. 8 فَاللّٰهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ

Otuz Birinci Mektubun Yirmi Beşinci Lem’ası: Maddî ve mânevî bütün hastalıklara mükemmel devadır. Altıncı Devanın iki defa yazılmasına merak ettim, hatırıma geldi. Birden yirmi beşe kadar devaları topladım, 325 oldu. Tekrar eden altı numaralı devayı da zam edince 331 çıktı. Söylenişte ve yazılışta ekseriyetle hazfedilen bu rakamlardaki kaldırılmış bin sayısını nazar-ı dikkate alırsak 1325 ve 1331’de İslâm âleminin başına gelmiş olan musibetlere, bu Lem’ada mahfî işaret bulunduğuna hükmeyledim. Basiretli ve nurlu arkadaşların, daha mahfî hakaik çıkardıklarını ümit ediyorum. Eski talebenizden Hâfız Hüseyin Efendiye bu Lem’ayı babasının vefatından birkaç gün sonra, arefe günü Hâfız Ömer Efendiyle evine gitmek suretiyle okumak nasip oldu. Maddî ve manevî hastalıklarına ilâç veren hekim-i hâzık aziz Üstada çok dua etti. Bu mübarek eserin bu zât üzerindeki tesirini şöyle telhis edebiliriz. Ehibba ve arkadaşlarından hastalığını soranlara, “Çok mükemmel bir ilâç buldum. Doktorlara ilâç parası vermekten elhamdü lillâh kurtuldum. Günden güne iyi oluyorum” diyormuş. 17 Zilhicce 1353.
Uhrevî kardeşiniz ve âciz talebeniz
Hulûsi

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
2 : Ezelden ebede kadar hiç kesintisiz Allah’ın selâmı, rahmet ve bereketi üzerinize olsun.
3 : Allah’a hamd olsun. Bu Rabbimin ihsânıdır.
4 : “Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz?”
5 : “Akıbet, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakınanlarındır.” Kasas Sûresi, 28:83.
6 : “Allah’a tâbi olan topluluk gerçek galiplerin tâ kendisidir.” Mâide Sûresi, 5:56.
7 : “Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis dâimâ kötülüğe sevk eder.” Yûsuf Sûresi, 12:53.
8 : “En iyi koruyucu Allah’tır; merhametlilerin en merhametlisi de Odur.” Yûsuf Sûresi, 12:64.
Önceki Risale: ( 236 ) / Sonraki Risale: ( 238 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : güçsüz
arîza : bir mesele hakkında istek ve taleplerin sunulduğu yazı, mektup
âsâr : eserler
aziz : çok değerli, izzetli
efrad : fertler, bireyler
emel : arzu, istek
evvelâ : ilk olarak
Eyyühe’l-Üstadü’s-Said : Ey Üstad Said
faal : çalışkan, hareketli
gaybî : gayb âlemine ait; geçmiş zamanda geleceğe yönelik haber verme
hâlis : içten, katıksız
himaye : koruma
himmet : mânevî yardım
hissiyat : duygular, hisler
iblâğ etmek : bildirmek, haberdar etmek
inâyet : Allah’ın yardımı
intisab : bağlanma, mensup olma
İsm-i Âzam : Allah’ın bin bir isminden en büyük ve mânâca diğer isimleri kuşatmış olanı
izhar : açıklama
kaside-i mübarek : mübarek, değerli kaside, şiir
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görünen olağanüstü hâl ve fiiller
kerem : cömertlik, ikram, bağış
kudsî : kutsal
lisan-ı acz : âcizlik dili
Mecmuatü’l-Ahzab : Şeyh Ahmed Ziyaeddin Gümüşhânevi’nin üç ciltlik dua kitabı
menfaatsiz : faydasız
muhit : çevre, etraf
muhterem : hürmete lâyık, saygıdeğer
muin : yardımcı
müşfik : şefkatli
mütalâa : dikkatle okuma, inceleme
mütevellid : doğmuş, meydana gelmiş
nail olma : erişme
nâkil : nakleden, aktaran
nam : ad, isim
nâşir : neşreden, yazıp yayan
neşir : yayılma
nevvar : çok nurlu, çok parlak
nihayetsiz : sınırsız, sonsuz
niyet : kasıt, amaç
Rabb-i Rahîm : herbir varlığa merhamet ve şefkat gösteren ve herşeyi terbiye ve idare eden Allah
sürur : mutluluk, sevinç
şahsiyet-i mâneviye : belli bir kişi olmayıp bir topluluktan meydana gelen mânevî kişilik
şakirt : öğrenci, talebe
şükran : minnettarlık, teşekkür
tetkik : inceleme, araştırma
tevfik-i Hüdâ : Allah’ın yardımı ve başarıya ulaştırması
ulvî : yüce
uzuv : organ
vasıta : araç
âciz : güçsüz, elinden bir şey gelmeyen anlamında, tevazu ifadesi olarak “ben” yerine kullanılan bir söz
Adl : her hak sahibine hakkını veren, sonsuz adalet sahibi olan Allah
arz etmek : söylemek, ifade etmek
âyet-i celîle : yüce âyet
ced : ata, dede
Celle Celâlühü : Allah’ın şânı yücedir
düstur : kâide, kural
enva-i keramet : keramet çeşitleri
esmâ-i mübarek : Allah’ın mübarek isimleri
evvelce : daha önce
Ferd : bir ve tek olan, eşi ve benzeri olmayan Allah
feyizli : bereketli, hayırlı
gaybî : bilinmeyen, gayb âlemine ait
gaybî i’caz : geçmiş zamanda gelecekte gerçekleşecek hâdiselerin bir mu’cize olarak haber verilmesi
hadis : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hâdisat : hâdiseler, olaylar
Hakem : her şey hakkında küllî ve genel hükmü veren ve her şeyi ona göre yaratan Allah
Hayy : gerçek hayat sahibi olan ve her canlıya hayat veren Allah
hazret : saygıdeğer; saygı, hürmet maksadıyla büyüklere verilen ünvan
i’câz : mu’cize oluş, bir benzerini yapmakta başkalarını aciz bırakma
i’câzkâr : mûcizeli, başka şeyleri kendisine yetişmekten âciz bırakan
iktiza etme : gerekme
istirham etme : rica etme, isteme
izhar edilme : açıklanma, gösterilme
Kayyûm : herşeyi Kendi varlığıyla ayakta tutan Allah
keramat : kerametler; Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görünen olağanüstü hâl ve fiiller
kerâmâtü’l-evliyâi hakkun : evliyaların kerametleri haktır
Kuddûs : kusur ve noksanlıklardan uzak, pak ve temiz olan Allah
Kur’ân-ı Azîmüşşân : şan ve şerefi yüce olan Kur’ân
lemeât : parıltılar
mâtuf : ait olan
mebde-i intişar : yayılmanın başlangıcı
merhum : rahmete kavuşmuş, vefat etmiş
mu’cize-i Kübrâ-i Ahmediye : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) en büyük mu’cizesi
mucip : gerektiren
mübarek : bereketli, değerli
namına : ad, isim
nebeân etme : fışkırma, ortaya çıkma
neşretme : yayınlama
Radıyallahu Anh : “Allah ondan razı olsun”
saded : asıl mevzu, asıl bahsedilen şey
sıddîk : çok sadık ve bağlı
Sûre-i Rahmân : Kur’ân’ın 55. sûresi olan Rahmân Sûresi
suret : biçim, şekil
şakirt : öğrenci
şükür : medih, övgü
tasdik : doğrulama, kabul etme
Tazammun eden : içine alan, kapsayan
tereddüt : şüphede kalma
ulvî : yüce
vird etme : Allah’ın isimlerini sürekli olarak anma, zikretme
acz : âcizlik, güçsüzlük
addetme : sayma
ahkâm-ı diniye : dinin hükümleri, esasları
alenen : açıktan, açıkça
Âl-i Beyt : Peygamberimizin (a.s.m.) âilesi ve onun soyundan gelenler
Allahü Zülcelâl : sonsuz büyüklük, haşmet ve yücelik sahibi olan Allah
arz etme : söyleme, ifade etme
Cihâryâr-ı Güzîn : seçkin dört dost; dört halife; Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali (r.anhüm.)
delâlet : delil olma, gösterme
ekser : çoğunluk
fitne-i âhirzaman : âhirzaman fitnesi
gaybî : bilinmeyen, gayb âlemine ait
hadîs-i nebevî : Peygamberimize (a.s.m.) ait söz, fiil, davranış veya onun onayladığı başkasına ait söz, fiil ve davranışlar
hakikat : asıl, gerçek, doğru
hamd : şükür, övgü
himaye : koruma
himmet : ciddî gayret
hususiyet : hususîlik, özel olma
iblâğ etme : bildirme, haberdar etme
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
ihsan : bağış, ikram, lütuf
iktiza : gereklilik
izhar etme : açıklama, gösterme
kaside-i mübareke : mübarek, değerli kaside, şiir
kat’â : asla, kesinlikle, hiçbir zaman
kudsî : kutsal
kuvve-i iman : iman gücü
mahal : yer
maksad : gaye, amaç
malûm : bilinen, belli
mazhar olma : nail olma, erişme
muhabbet : sevgi
mutâvaat : istekli olma
mücmelen : kısaca, özetle
mühim : önemli
münasebet : bağlantı, ilgi
nam : isim, ünvan
nâşir : neşreden, yazıp yayan
pervasızca : korkusuzca, çekinmeden
Peygamber-i Zîşân : yüksek şan ve şeref sahibi olan peygamber; Hz. Muhammed (a.s.m.)
remiz : işaret
Sahabe-i Kirâm : yüksek şeref sahibi Sahabîler; Peygamberimizi (a.s.m.) dünya gözüyle görüp onun yolundan gidenler
sarahat : açıklık
sezâ : lâyık
sıyanet : koruma, muhafaza
şakirt : öğrenci
şükür : verdiği nimetlerden dolayı Allah’a teşekkürlerini sunma
tahdis-i nimet : şükür maksadıyla Allah’ın verdiği nimetleri anlatma, sevincini ve şükrünü dile getirme
takdir : beğeniyi dile getiren ifade
teçhiz : cihazlandırma, donatma
tereddüt : şüphe
teşvik etme : şevklendirme
teveccüh : ilgi, yönelme
tezyid : artırma, çoğaltma
vahdet : birlik
abd : kul
âciz : güçsüz; tevazu ifadesi olarak “ben” yerine kullanılan bir söz
alâkadar : alâkalı, ilgili
Arabî : Arapça
âsâr-ı Nur : nurlu eserler; Risale-i Nur
âsi : isyankâr, isyan eden anlamında “ben” yerinde kullanılan bir tevazu ifadesi
atfolunma : bağlama, ekleme
bâhir : açık, görünen
biçare : çaresiz
elhamdü lillâh : Allah’a hamd olsun
evvel : önce
Fârisî : Farsça
feyiz : bereket, bolluk
gayr-ı nâfi : faydasız
hâdim : hizmetçi
hakikat : asıl, gerçek, doğru
hakikî : asıl, gerçek
Hâlık : herşeyi yaratan Allah
Hâlık-ı Azîm : büyük yaratıcı, Allah
hikmet : sır, incelik; fayda, gaye
hikmet-i Samedâniye : herşey Ona muhtaç olduğu halde Kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’ın kâinatta gözettiği gaye ve fayda
himaye : koruma
hususiyet : hususîlik, özel olma
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
ihsan : bağış, ikram, lütuf
ilh. : ilâ âhir, sonuna kadar
in’âm : nimet verme, nimetlendirme
inayet : Allah’ın yardımı
ind-i İlâhî : Allah’ın yüce katı
intişar : yayılma
izn-i Hak : Hak’kın izni; herşeyi hakkıyla yaratan, varlığı hak olan ve her hakkın sahibi olan Allah’ın izni
kat’î : kesin
kıyas olunma : karşılaştırılma
lemeât : parıltılar
mahremiyet : mahremlik, gizlilik
mâni : engel
menba : kaynak
minnet : şükran duyma, yapılan bir iyiliğe karşı teşekkür etme
misal : örnek
münevver : nurlu, aydın
müstenid : dayanan
naşir : neşreden, yayan
nebeân eden : fışkıran, ortaya çıkan
nihayetsiz : sınırsız, sonsuz
safvet : arılık, berraklık
sıyanet-i İlâhî : İlâhî koruma, muhafaza
siyanet-i mâneviye : mânevî koruma
sun’î : yapmacık
şakirt : öğrenci
şer : kötülük, zarar
şükür : nimetlere karşı memnunluk gösterme, Allah’a teşekkür etme
tecellî : görünüm, yansıması
tesanüd : dayanışma
tevazu : alçakgönüllülük
ulviyet : yücelik
unsur : öğe, eleman
uzuv : organ
vâki olma : vukua gelme, olma
vasıta : aracı
vecih : şekil, yön
vücud-u mânevî : mânevî varlık; Nur talebelerinin mânevî varlığı
zahir : açık, âşikar
zikretme : anma, belirtme
zuhur etme : görünme, ortaya çıkma
âmin : “Allah’ım kabul eyle”
âsâr-ı Nur : nurlu eserler; Risale-i Nur
cüz : bölüm, kısım
cüz-ü ihtiyar : insandaki irade serbestliği, seçim gücü
dünyevî : dünya ile ilgili
esbab : sebepler
evvel : önce
hakikat : asıl, esas, gerçek
hazret : saygıdeğer; saygı, hürmet maksadıyla büyüklere verilen ünvan
içtimaî : toplumsal
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme
ihtilâf : anlaşmazlık, uyuşmazlık
ihtiyar : irade, tercih
ihvan : kardeşler
iktisat : gerektiği yerde, gerektiği kadar kullanma; tutumluluk
iktisat hakkındaki risale : İktisat Risalesi, On Dokuzuncu Lem’a
imânî : iman ile ilgili
inayet : yardım
inşaallah : Allah dilerse
irtibat : bağ, ilişki
istinad etme : dayanma
mânen : mânevî yönden
meşrep : hareket tarzı, metot
muhlis : samimi, ihlâslı; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözeten
muhtelif : çeşitli
muvaffak : başarılı
muvaffakiyet : başarı
mü’min : Allah’a inanan
mübarek : bereketli, değerli
müşfik : şefkatli
nakleyleme : aktarma
nasihatname : nasihat yazısı
naşir : yayan, neşreden
nurânî : nurlu
rekabetkârâne : rakip olarak; rekâbet ederek
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
ruhaniyet : âhirete göçmüş bir kişinin gelecek zamanda da mânevî tasarruflarının devam etmesi
Sallâllahü Teâlâ Aleyhi ve Sellem : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
sırran : gizli olarak, gizlice
şakirt : öğrenci
tavsif etme : vasıflandırma, anlatma
teşrih : şerh etme, yorumlama
tevfik verme : başarılı kılma
tezahür : görünme, ortaya çıkma
uhrevî : âhirete ait
ulvî : yüce
yekdiğeri : bir diğeri
âlâ : üstün, kıymetli
Aleyhisselâm : Allah’ın selâmı onun üzerine olsun
aziz : çok değerli, izzetli
basiretli : ileri görüşlü, ferasetli
cinnî : cin taifesinden, cinler
deva : ilâç, çare
ehemmiyetli : önemli
ehibba : sevgililer, dostlar
ehl-i bid’a : dinin aslında olmadığı halde, sonradan çıkarılan zararlı âdet ve uygulamaları dine mâl etmeye çalışanlar
ekseriyetle : çoğunlukla
elyak : en lâyık
evrad : virdler, devamlı okunan dualar
fetholunma : bir yerin ele geçirilmesi
güruh : bölük, grup
hakaik : hakikatler, gerçek mahiyetler, asıl ve esaslar
hazfetmek : kaldırmak, aradan çıkarmak
hekim-i hâzık : uzman doktor
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
ihtar : hatırlatma, ikaz
insî : insan cinsinden olan
kâfi : yeterli
lisan : dil
maâzallah : Allah korusun
mahfî : gizli
malûm : bilinen, belli
musibet : belâ, dert, felâket
muvaffakiyet : başarı
mübarek : değerli, hayırlı
müdafaa : savunma
nazar-ı dikkate alma : dikkate alma
nebiyyullah : Allah’ın nebisi, peygamberi
nefis : insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu
nefs-i nâdân : cahil nefis
peygamber-i azîmü’l-kadr : kadri yüce olan peygamber
suret : şekil
şer : kötülük
telhis : kısaca ifade etme, özetleme
tevellüd etme : doğma
ulemâü’s-sû : kötü âlimler; geçici menfaatler uğruna hakikatleri gizleyen ve gerçekleri çarpıtan âlimler
vahîm : korkunç, dehşet verici
zaleme : zâlimler
zam etme : ilâve etme, ekleme
Yükleniyor...