Yirmi Dokuzuncu Mektubun dördüncü kısmı hem uzundur, hem birtek nüshadır. Bu defa gönderemedim. O kısım doğrudan doğruya i’câz-ı Kur’ân’ın bir âyinesidir ve çok da mühimdir. Otuz sekiz sahifedir. Başta Sabri, Süleyman, Hüsrev, Bekir, Tevfik, Galip sizlere selâm ederler. On Dokuzuncu Mektubun dördüncü cüz’ünü, On Beşinci Nükteli İşarete kadar tashih ettim. Acele göndermek lâzım geldi, vakit bulamadım, tam tashih edeyim.

Sen evvelâ On Beşinci Nükteli İşaretten sonra, kendi nüshanızla mukabele edip tashih ediniz, sonra tebyiz ediniz. Yirmi Sekizinci Mektubun Yedinci Meselesinde acip bir tevafuk görüldü; şöyle: İki sahife baştan başa, yalnız baştaki satır müstesna, yirmi dokuz satır şuur ve ihtiyarımızın hâricinde, bütün elif gelmiş. Bu bütün elif Yirmi Sekizinci Mektuptan Yirmi Dokuzuncu Mektuba ehemmiyetli bir işaret-i gaybiyedir, diyordu. Sonra nümunesini size göndereceğiz.
Said Nursî

• • •
Önceki Risale: ( 248 ) / Sonraki Risale: ( 250 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : acaip, şaşırtıcı
âhiret : öteki dünya; öldükten sonraki ebedî hayat
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
âyât-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın âyetleri
aziz : çok değerli, izzetli
binaen : dayanarak
cereyan etme : devam etme
divan-ı Nübüvvet : peygamberlik divanı, makamı
ehemmiyet : önem
elif : Arap alfabesinin ilk harfi
enbiya : nebiler, peygamberler
envâr-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın nurları
evvelâ : öncelikle
eyyâm-ı şer’iye : Hicrî yılı esas tutan şer’î günler; elli bin seneye kadar olan gün çeşitleri
fatiha : başlangıç
fıkra : mektup, kısa yazı
hakikat-i Ahmediye : Hz. Muhammed (a.s.m.) ile ilgili hakikatler, gerçekler
hakikat-i Furkaniye : hak ile batılı birbirinden ayıran Kur’ân’ın hakikatleri, esasları
hakikatli : asıl, gerçek
hâriç : dış
haşiye : dipnot
hâtime : sonuç, son bölüm
ihtar : hatırlatma, ikaz
ihtiyar : irade, dileme, tercih
işaret-i gaybiye : geleceğe veya bilinmeyen bir şeye işaret
izah : açıklama
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
küre-i arz : yerküre, dünya
mukabele etme : karşılık verme
müstesna : dışında
müteveccih : yönelik, yönelmiş
nur-u Muhammedî : Peygamberimizin (a.s.m.) nuru
nükte : ince ve derin anlamlı söz
nümune : örnek, misâl
nüsha : kopya
sıddık : çok doğru ve bağlı
sual : istek
şuur : bilinç
tashih : düzeltme
tebyiz etme : karalama şeklinde yazılan bir yazıyı temize çekme
tevafuk : denklik, uygunluk
Yükleniyor...