Yirmi Yedinci Mektup’un Zeyli ve İkinci Kısmı



Hulûsi-i Sânî ve büyük bir âlim olan Sabri Efendinin fıkralarıdır.

Meb’us-u Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz Hazretlerinin insanları hayrette bırakan ve cüz’î şuûru olana iman-ı kâmil bahşeden, fevkalhad ve hârikulâde mânen bin envâ-ı mu’cizat-ı Ahmediyeyi ihtiva eden ve pek âli ve azîm kıymeti müsbet ve müsellem bulunan On Dokuzuncu Mektubun dördüncü cüz’ünü, nazar ve teveccüh-ü fâzılânelerinde min-gayr-ı haddin vekilleri bulunduğum mûmâileyh Hulûsi Beyefendiye irsal kılınmak üzere istinsaha başlamıştım.

Bin mu’cize-i Muhammediye münderic olan On Dokuzuncu Mektup, mukaddemen dahi arz edildiği vecihle, arzumun fevkinde pek ziyade ulvî ve nuranî mebâhis ve vekâyi-i risalet-meâbiyeyi beyan ve müjdeyle ruh ve kalb-i âcizîyi bahâr-ı âlem gibi gül ve gülistanlığa çevirmiştir. Bu hususta kalben hisseylediğim duygulardan mütevellid ve lâzımü’l-arz medh ü senâgayet parlak bir tarzda arzetmek, ehass-ı emelim ise de, maalesef söylemekten âciz bulunduğumu beyanla iktifa ediyorum. Yalnız şu noktayı hissettim ki:

O vekâyide siz cismen değilse de, fakat ruhen, Server-i Kâinat Efendimiz Hazretleriyle beraber idiniz tasavvur ediyorum. Zira o vekayi-i mezkûrenin künyesiyle, mevkiiyle, an’anesiyle kat’iyen müşahede ve ol vecihle nakil ve tahrir buyurduğunuza kani ve kailim.

On Altıncı Mektubu Atabey’e giderken götürdüm. Ekseri noktalar bir kısım ihvânı ağlattı. Ve amcazâdem Zühdü Efendi, On Altıyı okuyunca, “Şimdiye kadar bilmediğim ve görmediğim nuranî ve pek kesretli sürur-u mânevîyi ihtiva eden bir pencere bugün kalbimde açıldı. Şu pencereden hâsıl olan netâyici yazmak iktidarımın fevkinde ise de, avn-i İlâhîye dayanarak bir arîzayla arz etmek ehass-ı emelimdir. Nihayetsiz selâm ve hürmetlerimi tebliğe tevessülünüzü rica ederim” dediler.
Sabri

• • •
Önceki Risale: ( 24 ) / Sonraki Risale: ( 26 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : güçsüz
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
âli : yüce
âlim : ilim sahibi, çok bilgili olan
arz edilme : sunma; söylenme, ifade edilme
azîm : çok büyük, çok fazla
bahâr-ı âlem : âlemin baharı, bahar mevsimi
bahşeden : bağışlayan, kazandıran
beyan : açıklama, anlatım
cismen : cisim olarak
cüz’ : parça, bölüm
cüz'î : ferdî, az, sınırlı
ehass-ı emel : arzu ve emellerin en özeli
envâ-ı mu’cizat-ı Ahmediye : Hz. Peygambere ait mu’cizelerin türleri, çeşitleri
fevkalhad : haddinden fazla
fevkinde : üstünde
fıkra : kısa yazı
gayet : çok
gülistan : gül bahçesi
hârikulâde : olağanüstü
ihtiva eden : içeren
iktifa : yetinme
iman-ı kâmil : tam ve mükemmel iman
irsal kılınma : gönderilme
istinsah : el ile yazarak çoğaltma
kalben : kalp yoluyla
kalb-i âcizî : bu âcizin kalbi
lâzımü'l-arz : arzetme gereği, ihtiyacı
mânen : mânevî olarak
mebâhis : bahisler, konular
Meb'us-u Âlem : bu âleme gönderilen, âlemin vekili Peygamber Efendimiz
medh ü senâ : övme ve yüceltme
min-gayr-ı haddin : haddim olmayarak
mu’cize-i Muhammediye : Hz. Peygambere Allah tarafından verilen ve bir benzerini yapmada diğer insanların aciz kaldığı olağanüstü hâl ve özellikler
mukaddemen : biraz önce, yukarıda
mûmâileyh : kendisine işaret edilen, ismi önce geçen
münderic : derc edilmiş, yerleştirilmiş
müsbet : sabit olmuş
müsellem : tasdik edilmiş, doğruluğu kabul edilmiş
mütevellid : ileri gelen, doğan
nazar ve teveccüh-ü fâzılâne : faziletli, değerli teveccüh ve görüşler
nuranî : nurlu, parlak
ruhen : ruh açısından, ruhî olarak
Server-i Kâinat Efendimiz Hazretleri : kâinatın reisi olan Peygamber Efendimiz
tasavvur : zihinde canlandırma, hayal etme
ulvî : yüce, büyük
vecih : yön
vekâyi : vak’alar, olaylar
vekayi-i mezkûre : anlatılan vakıalar, olaylar
vekâyi-i risalet-meâbiye : Resul-i Ekrem Efendimizin (a.s.m.) peygamberliğine ait olaylar, hadiseler
vekil : sözcü, temsilci
zeyl : ilâve, ek
ziyade : çok
Yükleniyor...