5 Şubat 1934
بِاسْمِهِ - وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ 1
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ 2
Aziz, sıddık, müdakkik, müştak kardeşim Re’fet Bey; Sen benimle ne kadar konuşmayı arzu ediyorsan, belki ondan ziyade ben arzu ediyorum. Fakat, maatteessüf, müteaddit esbab tahtında sıkıntılı bir vaziyetteyim. Hattâ bir iki saatte bulduğum bir fırsat, yedi sekiz mektubu yazmaya çalışıyorum. Ara sıra benim yanıma gelen Galip dahi men edildi. Yalnız biçare Şamlı kaldı; o da her vakit gelemiyor.
Hem bu yılanları yaralandırıp bize canavarcasına saldırıyorlar. Her fırsattan sıkıntı vermeye çalışıyorlar. Zaten ben meb’uslardan hayır beklemiyordum. Bunlara iliştiler, kaldırmadılar, bütün bütün düşman ettiler. İşte, maatteessüf, bunlar dünyayı hatırıma getirdikleri için, tulûât-ı kalbiye tevakkuf ediyor. Başlarını yesin, bu ehl-i dünyanın dünyasını düşünmek bana zehir oluyor. “Ben dünyanıza karışmıyorum; buna mukabil o pis dünyanızı bana düşündürmeyiniz” dediğim halde olamıyor. Ben de Cenâb-ı Hakka niyaz ettim ki, bana kuvvetli bir sabır, bir tecrid-i zihin ihsan etsin ki, düşünmeyeyim. Lillâhilhamd, kalbime bu esas geldi ki: “Bu hizmet-i Kur’âniyede başa ne gelirse gelsin, hattâ her günde birer başım olsa da kesilse, yine o hizmetin kudsiyetindeki lezzet-i ruhânîye mukabil geliyor ve kâfidir” diye, kemâl-i teslimle kazâya rıza, kadere teslim ve Cenâb-ı Hakka tefvîz-i umur düsturunu rehber ittihaz ettim.
Nuh’a yazdığım gibi, size de diyorum ki: Eskide bir zât, haksız bir mesleği hak zannederek, ondan aldığı bir muhabbetle, diri iken derisinin soyulduğuna tahammül ederek, kahramanâne bir tavır gösterdiği gibi, acaba ayn-ı hak ve mahz-ı hakikat ve bütün envâr-ı hakaikin menba ve mâdeni olan hakikat-i Kur’âniyeye hizmetimizdeki kudsî lezzet, bu mülhidlerin muvakkat, ehemmiyetsiz iz’açlarına ve kalbimizde açtıkları yaralara tiryak ve merhem olamaz mı? Elbette olur ve olmuş ve oluyor.
Saniyen: Yemen imamı olan Zeydîler Seyyidi hakkındaki sualiniz, hakikaten ehemmiyetli ve yümünlüdür. Fakat meymenetsiz bir zamana rastgeldi. Hem zihnim kapalı, hem hal müsait değil, hem ve hem... Yalnız bu kadar var ki, meşhur İmam-ı Zeyd sâdât-ı azîmeden ve eimme-i Âl-i Beyttendir.
Ve müfrit Şîaları reddeden ve 3 اِذْهَبُوا اَنْتُمُ الرَّوَافِضُ deyip Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer’den teberrîyi kabul etmeyen ve o iki halife-i zîşânı hürmet edip kabul eden bir zâttır. Onun etbâları, Şîaların en mutedili ve en Sünnîsidir. Bunlar hem ehl-i insaf ve hem çabuk hakkı kabul eder bir taifedir. İnşaallah, Vehhâbîlerin tahribatını tamire sebep oldukları gibi, Ehl-i Sünnet ve Cemaatten Zeydîlerin inhirafları dahi istikamet kesb edip, Ehl-i Sünnete iltihak edip imtizaç edecekler. Bu âhirzaman çok çalkalanıyor; bu fitne-i âhirzaman acip şeyler doğuracağını ihsas ediyor. Risalelerle alâkadar arkadaşlara selâm ve Bedreddin ve hemşireme ve Hacı İbrahim’e dua ediyorum.
4 اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Kardeşiniz
Said Nursî
Kardeşiniz
Said Nursî
• • •
Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:
1 : Allah’ın adıyla. “Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
2 : Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
3 : Gidiniz. Siz râfizîsiniz.
4 : Bâkî olan sadece Odur.
2 : Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
3 : Gidiniz. Siz râfizîsiniz.
4 : Bâkî olan sadece Odur.