15 Şubat 1934

بِاسْمِهِ - وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ 1

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ 2

Aziz, sıddık, dikkatli kardeşim Re’fet Bey; Evvela: Onuncu Sözün Birinci İşaretinin âhirinde, “Evet, birşeyden herşeyi yapmak ve herşeyi bir tek şey yapmak, herşeyin Hâlıkına has bir iştir.” Şu cümle hem Yirmi İkinci Sözün lem’alarında, hem Otuz Üçüncü Mektubun pencerelerinde, hem Yirminci Mektubun on bir kelimelerinde izah ve ispat edilmiştir. Buradaki külliyet nisbî ve örfîdir. “Birşeyden herşeyi yapmak”taki murad, bütün dünyanın mevcudatını birşeyden yapmak ve icad etmek değildir. Belki ondaki murad, bir şeyden yani bir katre sudan, bir insanın, bir hayvanın herşeyini, her eczâsını, herbir cihâzâtını halk ediyor ve birşey olan topraktan nebatat ve hayvanatın herbir şeylerini ondan halk eder demektir. Hem “herşeyi bir tek şey yapmak” cümlesindeki külliyet mukayeddir, nisbîdir. Yani, insanın yediği her nevi taamdan o insanda basit bir cilt ve bir kan ve bir et ve hâkezâ...

Elhasıl: Bu külliyetten maksat odur ki, birşeyi çok muhtelif eşyaya çevirmek ve birçok muhtelif eşyayı da birtek şey yapmak, ancak Hâlık-ı Küll-i Şeye mahsustur.

Saniyen: Minhâcü’s-Sünne’yi kendi hattınla yazdığına, çok memnun oldum. Senin kalemin, merhum Abdurrahman’ın kalemi gibi bana şirin geliyor.

Salisen: Tenekeci Mehmed Efendinin hıfza başlaması mübarektir. Allah muvaffak etsin. Biz ona duayla yardım ediyoruz. O da okudukça bize duayla yardım etsin. Bedreddin’e ve validesine ve ceddine dua ediyorum. Sezâi Bey benim nazarımda Isparta’nın bir Zekâi’sidir. Ben de onu görmek istiyorum. Fakat şimdi maddeten, mânen kıştır. Zaten sizlere demiştim ki, Said’in şahsının ehemmiyeti yoktur ki, sohbetine arzu edilsin. Üstadınız olan Said ise, herbir risaleyi açtıkça onunla sohbet edersiniz. Âhiret kardeşiniz olan Said ise, her sabah akşam dergâh-ı İlâhîde dua vasıtasıyla sizinle beraberdir. Sezâi Bey, üstadını, kardeşini istediği vakit görebilir. 3 تَسْمَعُ بِالْمُعَيْدِىِّ خَيْرٌ مِنْ اَنْ تَرَاهُ kaidesiyle işitmesi görmekten çok evlâ olan şahs-ı Said’i görenler bazı pişman olur, “Keşke görmeseydim” der. Bu, davula benziyor; uzaktan sesi iyi geliyor, yakında boş görünüyor. Başta Hüsrev, Bekir Bey, Lütfü, Rüşdü, Hafız Ahmed, Sezâi, Keçeci Şeyh Mustafa, Tenekeci Mehmed Efendi gibi has kardeşlerinize selâm, dua ediyorum.
4 اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Kardeşiniz
Said Nursî

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Allah’ın adıyla. “Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
2 : Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
3 : el-Muaydi’yi işitmen, onu görmenden daha hayırlıdır.
4 : Bâkî olan sadece Odur.
Önceki Risale: ( 262 ) / Sonraki Risale: ( 264 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki sonsuz hayat
ced : ata, dede
cihâzât : donanım, cihazlar
dergâh-ı İlâhî : Allah’ın rahmet kapısı
eczâ : cüzler, parçalar, organlar
ehemmiyet : değer, önem
elhasıl : kısaca, özetle
evlâ : daha iyi
Hâlık-ı Küll-i Şey : her şeyin yaratıcısı olan Allah
halk etme : yaratma
hat : yazı
hayvânât : hayvanlar
hıfz : ezberleme
icad etmek : var etmek, yaratmak
izah edilme : açıklanma
kaide : düstur, prensip
katre : damla
külliyet : bütünlük, genellik
mahsus : has, özel
maksat : amaç, gaye
mânen : mânevî olarak
merhum : rahmete kavuşmuş, ölmüş
mevcudat : var edilenler, varlıklar
Minhâcü’s-Sünne : sünnet yolu; Peygamberimizin sünnetine uyma metodunun anlatıldığı Dördüncü Lem’a
muhtelif : çeşitli
mukayed : kayıtlı, kaydedilmiş
murad : irade edilen, kast edilen
muvaffak : başarılı
mübarek : bereketli, hayırlı
nazar : bakış açısı, düşünce
nebatat : bitkiler
nevi : çeşit
nisbî : kıyaslama ile olan, göreceli
örfî : âdet olan; âdetle alâkalı
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
salisen : üçüncü olarak
saniyen : ikinci olarak
şahs-ı Said : Said’in şahsı, kendisi
taam : gıda, yiyecek
valide : anne
ve hâkezâ : ve böylece, bunun gibi
Yükleniyor...