27 Haziran 1934 Çarşamba

بِاسْمِهِ - وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ 1

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ 2

Aziz, sıddık, ve ziyade müteharrî ve müstefsir kardeşim Re’fet Bey; Senin fâik zekân ve dikkatin, sorduğun suallerin çoğuna cevap verebildiği için, muhtasar cevap veriyorum, gücenme. Seninle çendan konuşmak istiyorum, fakat vaktim müsaadesizdir. “Müslim-i gayr-ı mü’min” ve “mü’min-i gayr-ı müslim”in mânâsı şudur ki:

Bidayet-i Hürriyette İttihatçılar içine girmiş dinsizleri görüyordum ki, İslâmiyet ve şeriat-ı Ahmediye, hayat-ı içtimaiye-i beşeriye ve bilhassa siyaset-i Osmaniye için, gayet nâfi ve kıymettar desâtîr-i âliyeyi cami olduğunu kabul edip, bütün kuvvetleriyle şeriat-i Ahmediyeye taraftar idiler. O noktada Müslüman, yani iltizam-ı hak ve hak taraftarı oldukları halde, mü’min değildiler. Demek, “müslim-i gayr-ı mü’min” ıtlakına istihkak kesbediyordular.

Şimdi ise frenk usulünün ve medeniyet namı altında bid’atkârâne ve şeriat-şikenâne cereyanlara taraftar olduğu halde, Allah’a, âhirete, Peygambere imanı da taşıyor ve kendini de mü’min biliyor. Madem hak ve hakikat olan şeriat-ı Ahmediyenin kavânînini iltizam etmiyor ve hakikî tarafgirlik etmiyor, gayr-ı müslim bir mü’min oluyor.

İmansız İslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, bilerek İslâmiyetsiz iman dahi dayanamıyor, belki necat veremiyor, denilebilir.

İkinci sualiniz: Ecel-i mübrem ile muallâk, malûmunuz olan tâbir-i diğerle “ecel-i müsemmâ” ve “ecel-i kazâ” tâbir edilir.

Üçüncü sualiniz ki, Sözler otuz üç, Mektubat otuz üç, Pencereler otuz üç, mecmuu doksan dokuz olduğu gibi, Arabî Katre risalesinin başında beyan edildiği üzere, en evvel bu fakir kardeşinizin harekât-ı fikriyesi namazdan sonra otuz üç Sübhanallah ve otuz üç Elhamdü lillâh ve otuz üç Allahu ekber’deki meratibe göre doksan dokuz mücâhedât-ı fikriye ve makamat-ı ruhiyedeki tezahürat ve doksan dokuz Esmâ-i Hüsnâ cilvesine mazhariyet sırlarını, hayal meyal bir surette uzaktan uzağa hissedilmesindendir ki, bu otuz üç mübarek adedi, ihtiyarım olmayarak çok harekât-ı ilmiyemde ve neşriyede hükmediyor. Başta senin ders arkadaşların ve Hacı İbrahim olarak kardeşlerimize selâm ediyorum. Ve mübarek hânendeki mâsumlara dua ediyorum.
3 اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Kardeşiniz
Said Nursî

Yirmi Yedinci Mektubun fıkraları içine derc etmek üzere, kardeşim Abdülmecid’in Hulûsi Beye yazdığı mektubun işaret olunan baş tarafıyla arkasındaki Re’fet Beyin mektubundan alınan fıkraları Hüsrev yazsın, sonra Hâfız Ali’ye göndersin.
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Allah’ın adıyla. “Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
2 : Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
3 : Bâkî olan sadece Odur.
Önceki Risale: ( 270 ) / Sonraki Risale: ( 272 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhir : son
aziz : çok değerli, izzetli
bidayet-i Hürriyet : II. Meşrutiyet’in ilânı (1908)
bilhassa : özellikle
cami : içine alan, kapsayan
çendan : gerçi, her ne kadar
desâtîr-ı âliye : yüksek ve yüce kaideler, düsturlar
fâik : üstün
gayet : çok
hane : ev
hayat-ı içtimaiye-i beşeriye : insanların sosyal hayatı
kıymettar : kıymetli, değerli
mâsum : günahsız, suçsuz
muhtasar : kısa, özet
mü’min-i gayr-ı müslim : Müslüman olmadığı halde mü’min gibi bazı güzel vasıflara sahip olanlar, inananlar
mübarek : bereketli, hayırlı
mühim : önemli
müslim-i gayr-ı mü’min : mü’min olmadığı halde İslâm’a taraftar olan
müstefsir : soruşturup anlamaya çalışan
müteharrî : araştıran, inceleyen
nâfi : faydalı
sıddık : çok doğru ve bağlı
siyaset-i Osmaniye : Osmanlının uyguladığı siyaset
şeriat-ı Ahmediye : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) getirdiği şeriat, İlâhî kanun ve hükümler; İslâmiyet
Şeyh Mustafa :
ziyade : çok, fazla
âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
Allahu ekber : “Allah en büyüktür”
Arabî : Arapça
beyan edilme : açıklanma, anlatılma
bid’atkârâne : bid’atça, dine zarar verecek yeni adetleri dine mal etmeye çalışarak
cereyan : akım, hareket
cilve : görüntü, yansıma
ecel-i kazâ : kaçınılmaz olan ecel
ecel-i mübrem : kaçınılmaz olan ecel
ecel-i müsemmâ : Allah’ın takdir ettiği ölüm
Elhamdü lillâh : “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü Allah’a mahsustur”
Esmâ-i Hüsnâ : Allah’ın en güzel isimleri
evvel : önce
frenk : Avrupalı, Batılı
gayr-ı müslim : Müslüman olmayan
hak ve hakikat : doğru ve gerçek; asıl, esas
hak : doğru gerçek
hakikî : gerçek
harekât-ı fikriye : fikir hareketleri, düşünce alanındaki hareketler
harekât-ı ilmiye ve neşriye : ilim ve yayma hareketleri, tarzları
ıtlak : isimlendirme, adlandırma, denilme
ihtiyar : irade, dileme
iltizam etme : gerekli görme
iltizam-ı hak : hakka taraftarlık
istihkak kesb etmek : hak kazanmak, hak etmek
Katre risalesi : Mesnevî-i Nuriye’de yer alan bir bölüm
kavânîn : kanunlar
makamat-ı ruhiye : ruhla ilgili makamlar
malûm : bilinen, belli
mazhariyet : ayna olma, bir nimete erişme
mecmu : bütün, hepsi
meratib : mertebeler, dereceler
muallâk : asılı, boşta; hakkında hüküm verilmemiş
mü’min : iman eden; Allah’a ve Onun gönderdiği şeylere inanan
mübarek : bereketli, hayırlı
mücâhedât-ı fikriye : fikir yoluyla yapılan mücadeleler, fikrî savaşlar
müslim-i gayr-ı mü’min : mü’min olmadığı halde İslâm’a taraftar olan
nam : ad
necat : kurtuluş
sebeb-i necat : kurtuluş sebebi
suret : şekil, biçim
Sübhanallah : “Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir”
şeriat-ı Ahmediye : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) getirdiği şeriat, İlâhî kanun ve hükümler; İslâmiyet
şeriat-şikenâne : şeriata aykırı, ters olan
tâbir edilme : ifade edilme, adlandırılma
tâbir-i diğerle : diğer tâbirle, başka bir ifâdeyle
tarafgirlik : taraftarlık
tezahürat : belirmeler, ortaya çıkmalar
usul : metot, tarz
Yükleniyor...