بِاسْمِهِ - وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ 1

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ 2

Aziz, sıddık, müdakkik kardeşim Re’fet Bey; Sorduğun suale en kolay ve ruhsatlı cevap senin cevabındır. Mülteka Şerhi Damad’ın ve Merâki’l-Felâh ikisi demişler: İki Ramazan için bir kefaret kâfidir. Müteaddid vâkıalara bir kefaret kifâyet eder. Çünkü tedâhül vardır. Ve hüve’s-sahîh demişler.

Hakikat nokta-i nazarında bu meselede azimet var, ruhsat var. Azimet hali, kuvveti müsait ise, her Ramazan için ayrı bir kefaret var. Fakat ruhsat ciheti, tedahül sırrına binaen, müteaddit Ramazan için bir kefaret farz, ayrı ayrı kefaret müstehap derecesinde kalır. Bu kefarete mânâ-yı ukubetle mânâ-yı ibadet ikisi dahi münderic olduğu için, hem kerhen icbar edilmeyecek, hem tedahül eder.

Aziz kardeşim, fıkhü’l-ekber olan esâsât-ı imaniyeyle meşgul olduğumuz için, nakle ve ehl-i içtihadın medârikine ve meâhizine bakan dekaik-i mesâil-i fer’iyeye zihnim şimdilik ciddî müteveccih olamıyor. Zaten yanımda da kitaplar olmadığı gibi, vaktim de yoktur ki müracaat edeyim. Hem ulemâ-yı İslâm o kadar tetkikat-ı sâibe yapmışlar ki, füruata dair tetkikat-ı amîkaya ihtiyaçları kalmamış. Eğer hakikî ihtiyaç hissetseydim, böyle füruata dair müçtehidînin derin me’hazlarına gidip bazı beyanatta bulunacaktım. Belki de, daha o nevi hakaike meşguliyet zamanları gelmemiş. Her neyse.

Size bu defa Sûre-i Feth’in âhirine ait ve onun münasebetiyle

اُولٰۤئِكَ مَعَ الَّذِينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاءِ وَالصَّالِحِينَ 3

âyetine dair beyanatı ve “Minhâc-ı Sünnet” namındaki Lem’ada
4 اِلاَّ الْمَوَدَّةَ فِى الْقُرْبٰى sırrına dair muhakematı nasıl buluyorsunuz?

Kardeşin Hüsrev ile sen, Şeyh-i Geylânî’nin kerâmât-ı gaybiyesinin bütün parçalarıyla bir nüsha yazıp Hulûsi Beye gönderseniz iyi olur. Âsım Beye de onlar bütün gitmelidir. Başta, (Gavs-ı Âzam’ın tâbiriyle Bekir Bey), bizim tâbirimizle Bekir Ağa, Ahmed Hüsrev, Lütfü, Rüşdü, Hâfız Ahmed, kayınpederin Hacı İbrahim Bey ve Sezâi Bey olarak umum kardeşlerinize selâm, dua ediyorum. Ve mübarek ve bahtiyar Bedreddin’in başından öperim. O Kur’ân’ı okudukça bana dua etsin. Öyle mâsumun duası inşaallah hakkımızda makbuldür. Onun validesi olan âhiret hemşireme ayrıca dua ediyorum. Bedreddin gibi bir evlât sahibesi olduğundan tebrike şâyandır. Bedreddin’in okuduğu her bir harf-i Kur’ân’ın, on sevaptan tut, tâ bine kadar uhrevî meyveleri vardır. Hem validesinin defter-i a’mâline, hem hoca ve Üstadının defter-i a’mâline dahi o sevaplar kaydolunur.
5 اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Kardeşiniz
Said Nursî

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Onun adıyla. “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
2 : Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
3 : “Onlar, Allah’ın kendilerine pek büyük nimetler bağışladığı peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salih kimselerle beraberdirler.” Nisâ Sûresi, 4:69.
4 : “Sizden istediğim, ancak akrabaya sevgi ve Ehl-i Beytime muhabbettir.” Şûrâ Sûresi, 42:23.
5 : Bâkî olan sadece Odur.
Önceki Risale: ( 272 ) / Sonraki Risale: ( 274 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

azimet : takvâ ile günahlardan şiddetle kaçınma
aziz : çok değerli, izzetli
beyanat : açıklamalar
binaen : dayanarak
cihet : şekil, yön
dekaik-i mesâil-i fer’iye : ana meselelerin kollarına ve en alt konularına yönelik incelikler
ehl-i içtihad : müçtehitler, dinî delillerden hüküm çıkaran büyük İslâm âlimleri
esâsât-ı imaniye : imanın esasları, şartları
fıkhü’l-ekber : en büyük fıkıh, dinî bilgilerin en mühim olanı
füruat : ayrıntılar, ana meselelerin en alt konuları
hakaik : hakikatler, gerçek mahiyetler, asıl ve esaslar
hakikat : asıl, gerçek, doğru
hüve’s-sahîh : “doğru olan odur”
icbar : zorlama, baskı
kâfi : yeterli
kefaret : bir mecburiyet altında veya yanlışlıkla işlenmiş günahı affettirmek ümidiyle şeriata uygun olarak verilen sadaka veya tutulan oruç
kerhen : istemeyerek, zoraki
kifâyet etme : yeterli olma
mânâ-yı ibadet : ibadet mânâsı
mânâ-yı ukubet : ceza mânâsı
me’haz : kaynak
meâhiz : me’hazlar, kaynaklar
medârik : tedârik edilen, toplanan bilgiler
müçtehidîn : âyet ve hadisler başta olmak üzere diğer dinî delillerden hüküm çıkarma bilgi ve kabiliyetine sahip olanlar
müdakkik : dikkatli; inceden inceye araştıran
münderiç : içine konulmuş, yerleştirilmiş
müracaat etme : başvurma
müstehap : farz ve vacip dışında kalan sevaplı işler; sadaka vermek gibi
müteaddid : çeşitli, birden fazla
müteaddit : bir çok
müteveccih : yönelik, yönelmiş
nakil : aktarma, anlatma
nevi : çeşit, tür
nokta-i nazar : bakış açısı
ruhsat : izin, müsaade
sıddık : çok doğru ve bağlı
tedâhül : iç içe olmak, birbirine dahil olma
tetkikat-ı amîka : derinlemesine yapılan tetkikler, araştırmalar
tetkikat-ı sâibe : isabetli tetkikler, araştırmalar
ulemâ-yı İslâm : İslâm âlimleri
vâkıa : olay
âhir : son
âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
bahtiyar : talihli, mutlu
beyanat : açıklamalar
defter-i a’mâl : amel defteri
harf-i Kur’ân : Kur’ân’ın harfi
hemşire : kız kardeş
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
kerâmât-ı gaybiye : gelecekle ilgili Allah’ın bir ikramı olarak gösterilen kerametler, verilen haberler
makbul : kabul gören
mâsum : günahsız, suçsuz, çocuk
meşguliyet : meşgul olma, uğraşma
Minhâcü’s-Sünne : sünnet yolu; Peygamberimizin (a.s.m.) sünnetine uyma metodu; Dördüncü Lem’a
muhakemat : akıl yürütmeler, değerlendirmeler
mübarek : değerli, hayırlı
münasebet : vesile, neden
nam : ad, isim
nüsha : kopya
Sûre-i Feth : Kur’ân’ın 48. sûresi olan Fetih Sûresi
şâyan : lâyık
tâbir : ifade, adlandırma
uhrevî : âhirete yönelik
umum : bütün
valide : anne
Yükleniyor...