بِاسْمِهِ - وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ 1

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ 2

Aziz, sıddık, muhlis kardeşim; Isparta’ya nakl-i mekân, hem tulûat-ı kalbiyeye, hem sizinle muhabereye bir derece fütur verdi.

Evvelâ: Kardeşimiz Sabri, Hakkı Efendiler arzularıyla, yine Eğirdir vasıtasıyla size emanet gönderilecek. On Yedinci Lem’a namındaki Notaları Sabri size göndermiş veya gönderecek. Bu defa da sırlı, kerametli Yirmi Dokuzuncu Sözü size gönderiyorum. Lâtif ve mânidar bir tevafuktur ki, Hüsrev senin için Yirmi Dokuzuncu Sözü yazıyordu.

Yazdığı vakitte Hüsrev vasıtasıyla çok mübarek Ramazan hediyesi aynı anda gelmesiyle beraber, aynı gecede ben senin hânen tarafına ve hânene geldiğimi rüyada gördüğüm gibi, iki gece evvel, elhak ikinci bir Hüsrev ve ikinci bir Süleyman olan Süleyman Rüşdü, aynen sizi görmüş. Bundan anladık ki, bizler bir menzil içindeki adamlar hükmündeyiz. Maddeten uzaklık tesiri yok ve birbirimize karşı münasebet-i âdiye dahi kaydedilir.

Saniyen: Şu Yirmi Dokuzuncu Söz, târifnamelerde yazıldığı gibi, bir müstensih hatt-ı hakikiyesine ihtiyarsız takarrüble, sırrı tezahüre başlamış ve diğer müstensih hatt-ı hakikîsini bulmuş. Hakikaten, ne fikirde bulunursa bulunsun, gören herkesi tasdike mecbur ediyor. Hattâ burada mühim ve müşkilpesent ulemalar dahi, güneş gibi inanıp tasdik ediyoruz, diyerek imza ediyorlar.

Şüphemiz kalmadı ki, i’câz-ı Kur’ân’ın yüz cüz’ünden bir cüz’ü, şu tefsirine in’ikâs etmiş. Yalnız şu fark var ki, i’câz kastîdir, kasten de kimse muaraza edemez. Şu kitabın tevafuku ise, fıtrî, ihtiyarsız olmak cihetiyle harika olur, keramet sayılır. Kastî ve sun’î bir surette muaraza edilmez. Her neyse, şu nüshayı kardeşiniz Abdülmecid bir defa görsün. İnşaallah ona da bir vakit bir tane yazılacak. Şayet orada birisi aynen istinsah etmek niyet etse, çok dikkat etmek gerektir. Çünkü bu risalenin hurufatı da sırlı; kendine güvenmeyen yazmasın.

Salisen: Kardeşimiz Fethi Bey ne haldedir, neden az görüşüyorsunuz? Ben ona çok dua ettim ve ediyorum. Sen bir muzır memurun yüzünden onunla az görüşmen beni müteessir etti. Allah kabul etsin, ben de ona çok defa dua ettim. İnşaallah tam bir arkadaş, bir muhatabın olan Hafız Ömer, Risale-i Nur’un intişarına mühim bir vasıta olacak ki, her mektubunda onu ciddî alakadar görüyorum.

On Altıncı Lem’a namındaki üç mühim meseleden ibaret bir risaleyi sizin için yazdırıyorum, Yetişirse onu da gönderiyorum. Lillâhilhamd, burada gittikçe Risale-i Nur’un şakirtleri ve yazıcıları çoğalıyor. Ne vakit az fütur başlasa, bir teşvik kamçısı hükmünde birşey zuhur ediyor.

Ezcümle sufî meşrep ve yazıda muvakkaten tembellik eden bir kısım kardeşlerimize yazılan bir mektubun nüshasını, melfufen gönderiyorum. Belki tembel olmayan, fakat tembelleşen Abdülmecid de görür. Muhterem valideniz ne haldedir; onu da merak ediyorum. Çok dua ediyorum. Hastalığın herbir saati bir gün ibadet hükmünde olduğunu, benim tarafımdan hem ona, hem Hoca Abdurrahman’a söyle. Başta pederiniz, Fethi Bey ve Hoca Abdurrahman, İmam Ömer, Kemaleddin gibi dostlara selâm ve dua ediyorum. Ve dualarını istiyorum.
3 اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Kardeşiniz
Said Nursî

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Onun adıyla. “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
2 : Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
3 : Bâkî olan sadece Odur.
Önceki Risale: ( 276 ) / Sonraki Risale: ( 278 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

alâkadar : alâkalı, ilgili
aziz : çok değerli, izzetli
banknot : lira mânâsındaki para birimi
ehemmiyetli : önemli
evvelâ : ilk olarak, öncelikle
fütur : gevşeklik
hâne : ev
kaide : düstur, prensip
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görünen olağanüstü hâl ve fiil
lâtif : güzel, hoş
mânidar : mânâlı, anlamlı
muhabere : haberleşme
muhalif : aykırı, zıt
muhlis : ihlâslı; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözeten
nakl-i mekân : yer değiştirmek
nam : ad, isim
nota : bildiri
sarf etme : harcama
sıddık : çok doğru ve bağlı
suret : biçim, şekil
tevafuk : denk gelme, uygunluk
tulûat-ı kalbiye : kalbe doğan mânâlar
alâkadar : alâkalı, ilgili
cihet : yön, taraf
cüz : bölüm, kısım
elhak : gerçekten
fıtrî : doğal, yaratılıştan gelen
Hafız Ömer Efendi :
hakikaten : gerçekten
hatt-ı hakikî : gerçek hat, asıl yazı
hurufat : harfler
i’câz : mu’cizelik, bir benzerini yapmakta başkalarını âciz bırakma
i’câz-ı Kur’ân : Kur’ân’ın mu’cizeliği
ihtiyarsız : irade dışı
in’ikâs etme : aksetme, yansıma
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
intişar : yayılma
istinsah etmek : kopyasını çıkarmak, yazmak
kasten : bilerek ve isteyerek
kastî : kasıtlı, bilerek ve isteyerek yapma
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görünen olağanüstü hâl ve fiil
lillâhilhamd : Allah’a hamd olsun
menzil : durak, yer, mekân
muaraza : sözle mücadele
muhatab : hitap edilen
muzır : zararlı
mübarek : bereketli, hayırlı
mühim : önemli
münasebet-i âdiye : basit ilişkiler
müstensih : istinsah eden, yazarak çoğaltan
müşkilpesent : zor beğenen
müteessir etme : üzme, etkileme
nam : ad, isim
nüsha : kopya
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
salisen : üçüncü olarak
saniyen : ikinci olarak
sun’î : uydurma, yapmacık
suret : biçim, şekil
takarrüb : yaklaşma
târifname : bir şeyin yapılışını, kullanılışını anlatan yazı, talimat
tasdik : doğrulama, onay
tefsir : açıklama, yorum; Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap
tevafuk : denklik, uygunluk
tezahür : belirme, görünme
ulema : âlimler, bilgili kişiler
vasıta : aracı
elif : Arap alfabesinin ilk harfi
ezcümle : meselâ, örneğin
Fihriste : içindekiler; Risale-i Nur’un Sözler, Mektubat ve On Dördüncü Lem’aya kadar olan kısmın içindekiler bölümü; On Beşinci Lem’a
fütur : usanç, gevşeklik
hesab-ı ebcedî : ebced hesabı
ihtiyarsız : irade dışı
İktisat Risalesi : On Dokuzuncu Lem’a
istinsah : kopyasını çıkarma, yazarak çoğaltma
Kemaleddin :
letâif : incelikler, güzellikler
medar-ı şevk ve zevk : şevk ve zevk kaynağı, vesilesi
melfufen : sarılı olarak iliştirerek
meslek : hizmet tarzı, ekolü
muhafaza etme : koruma
muhterem : hürmete lâyık, saygıdeğer
muvafık : denk, uygun
muvakkaten : geçici olarak
müsevvid : müsveddeyi yazan
müstensih : istinsah eden, yazarak çoğaltan
müsvedde : ilk nüsha
müsvedde-i ûlâ : birinci müsvedde
nümune : örnek, misâl
nüsha : kopya
peder : baba
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
sufî meşrep : tasavvufa bağlı olanın hareket tarzı, metodu
şakirt : öğrenci
tarih-i telif ve istinsah : yazılış ve düzeltme tarihi
tashih : düzeltme
telif : yazma
teşvik : şevklendirme, isteklendirme
tevafuk : denk gelme, uygunluk
valide : anne
zuhur etme : belirme, görünme
Yükleniyor...