Mesleğimizin bir medar-ı şevki ve zevki olan tevafuk letâifinden üç-dört nümune:

Birincisi:
İktisat Risalesi, birbirinden habersiz altı müstensihin yazdıkları altı nüshada, elif’lerin elli üç adedinde tevafukları, telif ve istinsah tarihi olan elli üçe muvafık gelmesidir. Sonra baktım ki, asıl müsvedde-i ûlâda çok çıkıntı ve tashihlerle beraber elli üç adet sırrını muhafaza ettiğini hayretle gördük.

İkincisi: Risalelerin Fihristesi tamam yazıldıktan sonra, birinci müsevvid, ihtiyarsız “Bu güzel Fihriste tamam oldu” deyip yazmış. O müsevvid hesab-ı ebcedî hiç bilmediği gibi, hiçbir şey de düşünmemiş. “Bu güzel fihriste tamam oldu,” aynen bin üç yüz elli iki tarihini gösterip Fihristenin tarih-i telif ve istinsahını göstermiştir.

Üçüncüsü: Yirmi Üçüncü Lem’anın müsveddeden tebyiz edilirken, hiç elif’lerin adedini hatıra getirmeden, yazıldıktan sonra yüz yirmi sekizinci risale olduğuna işareten, yüz yirmi sekiz elif olmasıdır.

Dördüncüsü: Dünkü gün Mu’cizât-ı Ahmediye (a.s.m.) tashih edilirken, küçük, lâtif iki tevafukun on dakika fasılayla vücuda gelmesidir. Şöyle ki: İkişer arkadaş Mu’cizât-ı Ahmediye ve Mirâcı ayrı ayrı tashih ediyorlardı. Mirâcın altı yüz satırı içinde birtek satır, kuru direğin ağlamasından bahsediyor. Mu’cizât-ı Ahmediye yüz elli sahife içinde bir sahife o bahse dairdir. Birden o iki kısım musahhihler aynı kelimeyi söylüyorlarken, içlerinden bir efendi intikal etti, iki kısım aynı kelimeyi söylüyoruz dedi. Baktık, fevkalâde bir surette iki tashih aynı kelime üzerindedir.

On dakika sonra, yedi mu’cizeye mazhar yedi çocuğun bahsi tashih edilirken, umulmadığı bir zamanda, hazır zâtların nazarında mübarek Meliha isminde beş yaşında bir çocuk geldi, oturdu. Çocukların bahsini zevkle dinlemeye başladı. Çay verdik, çocuk bahsi bitinceye kadar içmedi. Hazır olan biz dört kişi şüphemiz kalmadı ki, sırr-ı tevafukun birinci menbaı olan Mu’cizât-ı Ahmediyenin telifçe ve istinsahça ve kıraatça ve harika tevafukça kerametini gösterdiği gibi, bu iki küçük tevafukla, yine o kerametin şuâından iki lâtifeyi gösterdi.

Hem bir sene evvel bir seyre giderken, arkamdan bir kız çocuğuyla bir kadın geliyorlardı. Ben yoldan çıktım, yolu onlara bıraktım. Baktım, beni geçmiyorlar. Sıkıldım. Acele geçtim, bir bahçeye girdim. Baktım, onlar da bahçeye girdiler. Hem hiddet, hem hayret ettim. Mu’cizât-ı Ahmediye elimdeydi. Tefe’ül gibi açtım. En evvel gözüme ilişen ve yalnız risalede birtek defa zikredilen bir isim ki, aynı o kadının ismini o sahife içinde gördüm. Baktım, o kadını tanıdım. Fesübhânallah, dedim. Bunlar kim olduklarını anlamak için, daha evvel o kitaba baksaydım, bu hayretten kurtulacaktım. Bu hâdiseye hem ben, hem hazır olan Şamlı Hâfız ve hadiseyi anlayan o kadın ve başkaları hayret ettik.
Said Nursî

• • •
Önceki Risale: ( 277 ) / Sonraki Risale: ( 279 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

elif : Arap alfabesinin ilk harfi
ezcümle : meselâ, örneğin
Fihriste : içindekiler; Risale-i Nur’un Sözler, Mektubat ve On Dördüncü Lem’aya kadar olan kısmın içindekiler bölümü; On Beşinci Lem’a
fütur : usanç, gevşeklik
hesab-ı ebcedî : ebced hesabı
ihtiyarsız : irade dışı
İktisat Risalesi : On Dokuzuncu Lem’a
istinsah : kopyasını çıkarma, yazarak çoğaltma
Kemaleddin :
letâif : incelikler, güzellikler
medar-ı şevk ve zevk : şevk ve zevk kaynağı, vesilesi
melfufen : sarılı olarak iliştirerek
meslek : hizmet tarzı, ekolü
muhafaza etme : koruma
muhterem : hürmete lâyık, saygıdeğer
muvafık : denk, uygun
muvakkaten : geçici olarak
müsevvid : müsveddeyi yazan
müstensih : istinsah eden, yazarak çoğaltan
müsvedde : ilk nüsha
müsvedde-i ûlâ : birinci müsvedde
nümune : örnek, misâl
nüsha : kopya
peder : baba
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
sufî meşrep : tasavvufa bağlı olanın hareket tarzı, metodu
şakirt : öğrenci
tarih-i telif ve istinsah : yazılış ve düzeltme tarihi
tashih : düzeltme
telif : yazma
teşvik : şevklendirme, isteklendirme
tevafuk : denk gelme, uygunluk
valide : anne
zuhur etme : belirme, görünme
bahis : konu
elif : Arap alfabesinin ilk harfi
fasıla : ara
fesübhânallah : “Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir” anlamında, hayret ve hayranlığı ifade eden bir söz
fevkalâde : olağanüstü
hâdise : olay
intikal etme : zihnin bir konudan diğerine geçmesi, anlama, kavrama
istinsah : kopyasını çıkarma, yazarak çoğaltma
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görünen olağanüstü hâl ve fiiller
kıraat : okuma
lâtif : güzel, hoş
lâtife : güzel ve ince mânâ
mazhar : nail olma, kavuşma
menba : kaynak
Mirâc : Peygamberimizin (a.s.m.) Allah’ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuğun bazı hikmetlerinin anlatıldığı risale; Otuz Birinci Söz
Mu’cizât-ı Ahmediye : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) gösterdiği mu‘cizelerin anlatıldığı risale; On Dokuzuncu Mektup
mu’cize : Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını aciz ve hayrette bırakan olağanüstü hâl ve hareket
musahhih : düzeltmeyi yapan kişi
nazarında : gözü önünde
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
sırr-ı tevafuk : tevafukun sırrı, denk gelmedeki sır
suret : şekil, biçim
şuâ : parıltı, ışık huzmesi
tashih : düzeltme
tebyiz etme : ilk nüsha şeklinde yazılan bir yazıyı temize çekme
tefe’ül : bir kitabı rastgele açarak denk gelen yeri kendine hitap ediyormuş gibi okumak
telif : yazılış
tevafuk : denk gelme, uygunluk
vücûda gelme : oluşma, meydana gelme
Yükleniyor...