Ahmed Nazif Çelebi’nin bir fıkrasıdır. Bayram münasebetiyle kabul edilmeyen bir hediye için yazmıştır.

2 وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ1 بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ اَبَداً دَاۤئِمًا 3

Çok aziz ve çok kıymetli, müşfik ve fedakâr üstad-ı âzam efendim hazretleri; Hazineler dolusu mücevherattan daha fazla, hattâ bu fâni dünya hayatının ziynetleriyle ölçülemeyecek derecede kıymettar mektubunuzu, mübarek Ramazan-ı Şerifin yirmi üçüncü günü akşamı, iftardan on dakika evvel postadan aldım. Cenâb-ı Allah kabul buyursun, iki iftarı bir yaptım. 4 اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى

Evvelce yazdığım uzun satırların mâlâyâni ve boşluğundan, fazla meşgul ettiğimden ve gerek bizim ve gerekse mübarek Zekeriya kardeşimizin kıymetsiz, değersiz hediyelerini, me’zuniyetsiz kabul ederek, takdim etmek cesaretinde bulunduğumdan mütevellid, aziz Üstadımın adem-i kabul ve hoşnutsuzluğuyla tekdirâtına mâruz kalacağımdan korkarak intizarda iken, müvezzi iki mektup verdi. İftar vakti dar olduğundan, ayakta zarfı açtıktan sonra, kıymet takdir edemediğim çok şirin ve câzip olan hatt-ı fâzılâneniz, sanki, “Korkma” diye hitap ediyormuş gibi, tebessüm ederek gözüme ilişince, sürurumdan okuyamadım. Hemen hâneme koştum, iftarla beraber okumaya başladım.

Sevgili ve müşfik Üstadım; Muhyiddin-i Arabî Hazretlerinin tebşiratı hatırıma geldi. Zât-ı fâzılânelerindeki gördüğüm şefkat-i pederânenin, o büyük zâtın haber verdiği şefkat-i pederâneyi hâiz bulunduğunuza iman ettim. Kadîr-i Mutlak hazretleri siz Üstadımızdan kat kat razı olsun ve bizleri de, hizmetinizde ve hizmet-i Kur’ân’da daim ve sabit eylesin ve Üstadımızın kıymetli ve kudsî işaretlerine ve kıymetli dualarına mazhar eylesin. Âmin bihürmeti Seyyidi’l-Mürselîn.

Şefkatli Üstadım; Hizmet-i Kur’ân’da ve Risale-i Nur’un neşriyatındaki zerre-i vâhide kabilinden olan mesâinin, nezd-i âlî-i Üstadanelerinde hüsn-ü kabule mazhariyeti, zaif, âciz, fakir hizmetkârınız ve iktidarsız, idraki nâkıs, ihatası dar, şuuru muhtel talebenizi ne derece sevinç ve sürura kalb ettiğini tarif edemem.

Böyle mânevî ve kudsî takdirata mazhar buyurulan ve bizim gibi günahkârlara, otuz senelik iştiyakla, on senelik münâcât ve niyaz mukabilinde siz Üstadımızı ihsan buyuran ve kullarının isyanlarına bakmayarak her istediklerini bilen, işiten ve beleğan mâ belâğ veren ve bütün mükevvenâtı yed-i kudretinde tutan ve herşeye sahip ve mâlik ve hâkim bulunan Cenâb-ı Hak ve Feyyâz-ı Mutlak Hazretlerine ne suretle hamd ve şükredeceğimi bilemiyorum.

Kıymetli Üstadım siz tavassut buyurunuz, değersiz hizmetimizle pek az ve kısa olan şu dünya hayatı içinde, belki bir katre mesabesindeki hamd ve şükrümüzü, “tekabbelâllah” sırrına mazhar buyursun, inşâallah.

Mektubat risalesinin İkinci Mektubunu daima hatırlayarak, bu emirlerinize riayet etmeye çalıştığım halde, bir mücbir-i gaybî bendenizi tahrik ederek, İkinci Mektuba muhalefete sevk ediyor.

Niyetim hâlis, sadakat ve merbutiyetim ciddî ve çok sağlam. Her türlü riyâdan âri ve hiçbir maddî menfaate mâtuf ve müstenid olmayan, Allah rızası yolunda Kur’ân namına ve Risaletün-Nur’a hizmet gayesine mâtuf ve bilhassa bizim gibi âciz, âsi ve günahkârların hidayet ve irşad ve isâline ve ehl-i dalâleti ve ehl-i bid’atarik-i Hakka dâvet ve hakaik-i imaniyeye hâdim bir kudsî zât, bizlere ve memleketimize “vedîatullah” olarak ihsan buyurulmuş. Kıymetli misafirimiz, nasıl ki, biz günahkârların mânevî yardımına koşuyor ve gece ve gündüz mağfiret-i İlâhiyeye ve irşadımıza çalışıyorsa, bizler de bu aziz misafirimizin maddî yardımına, seve seve ve iştiyakla ve ancak Allah için koşmak ve çalışmak vazifesiyle mükellef bulunduğumuzu hissediyoruz. Hem bizlere Kur’ân ve Hazret-i Peygamber (a.s.m.) emrediyor: تَعَاوَنُوا gurabâya muâvenet...

Af dilerim, kıymetli ve sevgili Üstadım, bilirim ki hediyeleri kabul etmiyorsun. Fakat zekât ve sadaka gibi muâveneti, arkadaşlarımızın ısrarı üzerine yazmaya mecbur oldum. Hem de maddî ihtiyaçlarınıza, ikâmetgâh kirası, odun ve kömür gibi mübrem ihtiyaçlar için lâzım olduğunu düşünmüştüm.

Esasen kaide-i Üstâdâneleri bozulmamak için, arkadaşlarıma daima tavsiye ve telkinatım, hiçbir maddî menfaat düşünülmemesidir. Çünkü, din dünyaya âlet olmaz ve din vasıta-i cerr ve maddî menfaati kat’iyen kabul edemez. Hattâ Risale-i Nur’un neşriyatında, kimsenin minnetini almamak için, kıymetli Üstadımı taklit ederim.

Kıymetli ve müşfik Üstadım, şu kadar var ki, hizmetkârınız, Üstad namına değil, kıymetli ve garip bir misafirimiz namına ve rızâen lillâh maddî yardım etmek istiyoruz. Hem mânevî zarar görmemeniz için, kuvvet ve kudret ve azamet sahibi Cenâb-ı Allah’a niyaz ve tazarru ederek, dergâh-ı İlâhiyesinde hüsn-ü kabule mazhar eylemesini dua ediyoruz.

Kıymetli Üstadım; bayramda ziyaret ve arz-ı tâzim makamına kaim olmak üzere, bütün arkadaşlarımızla beraber hem Ramazan-ı Şerifi, hem leyle-i Kadri, hem mübarek Îd-i Saîd-i Fıtrı, Risaletü’n-Nur’un umum talebe ve şakirtleri ve Kur’ân’ın kıymetli hizmetçileri makamında ve hükmünde kıymetli Üstadımızı tebrik ederek, Cenâb-ı Haktan daha çok kardeş ve arkadaşlarımızla birlikte ve siz Üstadımız başımızda olarak, Ramazan-ı Şerifin emsâl-i kesiresiyle müşerref olmaklığımızı niyaz ve tazarru eyleriz. Ve mübarek iki ellerinizden öperek, dua-i hayriyenizi ve kudsî irşadlarınızı istirham eyleriz, kıymetli Üstadımız.
Dâimî kudsî dualarınıza muhtaç günahkâr,
hizmetkâr ve talebeniz
Ahmed Nazif

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.
2 : “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
3 : Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi ebediyen, dâima üzerinize olsun.
4 : Allah’a hamd olsun. Bu Rabbimin ihsânıdır.
Önceki Risale: ( 281 ) / Sonraki Risale: ( 283 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : güçsüz, elinden bir şey gelmeyen anlamında, tevazu ifadesi olarak “ben” yerine kullanılan bir söz
aziz : çok değerli, izzetli
fakir : muhtaç anlamında, tevazu ifadesi olarak “ben” yerine kullanılan bir söz
fâni : geçici
fıkra : bölüm, kısa yazı
hazret : saygıdeğer; saygı, hürmet maksadıyla büyüklere verilen ünvan
hizmetkâr : hizmetçi
İnebolulu Ahmed Nazif Çelebi :
kıymettar : kıymetli, değerli
mâlâyâni : anlamsız, faydasız
me’zuniyet : izin
mübarek : bereketli, hayırlı
mücevherat : mücevherler, kıymetli taşlar
münasebetiyle : sebebiyle, dolayısıyla
müşfik : şefkatli
Ramazan-ı Şerif : kutsal, değerli Ramazan ayı
takdim etmek : sunmak
üstad-ı âzam : büyük üstad
Zekeriyya :
ziynet : süs
âciz : güçsüz, elinden bir şey gelmeyen anlamında, tevazu ifadesi olarak “ben” yerine kullanılan bir söz
adem-i kabul : kabul etmeme
âmin bihürmeti Seyyidi’l-Mürselîn : “Peygamberlerin Efendisi hürmetine duamızı kabul et Allah’ım!”
aziz : çok değerli, izzetli
beleğan mâ belâğ : çok fazla miktarda, bolca
câzip : çekici
daim : devamlı
fakir : muhtaç anlamında, tevazu ifadesi olarak “ben” yerine kullanılan bir söz
hâiz : sahip
hâne : ev
hatt-ı fâzılâne : faziletli, değerli yazınız
hazret : saygıdeğer; saygı, hürmet maksadıyla büyüklere verilen ünvan
hitap etme : konuşma, seslenme
hizmet-i Kur’ân : Kur’ân hizmeti
hizmetkâr : hizmetçi
hüsn-ü kabul : güzel kabul görme, kabul edilme
idrak : anlayış
ihata : kavrama
ihsan buyurulan : ikram edilen, bağışlanan
iktidar : güç, kuvvet
intizar etme : bekleme
iştiyak : arzu, istek
kabilinden : gibisinden
Kadîr-i Mutlak : herşeye gücü yeten, sınırsız güç ve kudret sahibi Allah
kalb etme : dönüştürme
kudsî : kutsal
mâruz kalma : birşeyin tesirine uğrama
mazhar buyurulan : eriştirilen, kavuşturulan
mazhar etme : eriştirme, kavuşturma
mazhariyet : erişme, kavuşma
mesâi : çalışma
muhtel : bozuk, karışık
Muhyiddin-i Arabî :
mukabil : karşılık
mükevvenât : yaratılmışlar, bütün mahlûkat
münâcât : dua, Allah’a yakarış
müşfik : şefkatli
mütevellid : meydana gelen, çıkan
müvezzi : dağıtımcı
nâkıs : eksik, noksan
neşriyat : yayma, yayın
nezd-i âlî-i Üstadane : siz Üstadın yüksek nazarında, yanında
niyaz : dua etme, yalvarıp yakarma
sürur : mutluluk, sevinç
şefkat-i pederâne : baba şefkati gibi
takdir etme : değerlendirme
takdirat : takdirler, övgüler
tebessüm etme : gülümseme
tebşirat : müjde
tekdirât : uyarmalar, azarlamalar
yed-i kudret : kudret eli
zât-ı fâzılâne : faziletli, değerli zâtınız
zerre-i vâhide : bir tek zerre
âciz : güçsüz
âri : arınmış, pak
âsi : isyan eden
aziz : çok değerli, izzetli
bilhassa : özellikle
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
ehl-i bid’a : dinin aslında olmadığı halde, sonradan çıkarılan zararlı âdet ve uygulamaları dine mâl etmeye çalışanlar
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapan kimseler
Feyyâz-ı Mutlak : pek çok feyiz, bolluk ve bereket veren Allah
gurabâ : garipler, kimsesizler
hâdim : hizmetçi
hakaik-i imaniye : iman hakikatleri
hâkim : hükmeden, idare eden
hâlis : içten, samimi
hamd : övgü, teşekkür, minnet
hazret : saygıdeğer; saygı, hürmet maksadıyla büyüklere verilen ünvan
hidayet : doğru ve hak yolu bulma
ihsan buyurulma : ikram edilme, bağışlanma
ikâmetgâh : oturulan yer, ev
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
irşad : doğru yol gösterme
isâl : ulaştırma, eriştirme
iştiyak : arzu, istek
katre : damla
kudsî : kutsal
mağfiret-i İlâhiye : Allah’ın bağışlaması
mâlik : sahip
mâtuf : ait, yönelik
mazhar buyurma : eriştirme, kavuşturma
merbutiyet : bağlılık
mesabe : derece
muâvenet : yardımlaşma, birbirine yardım etme
muâvenet : yardımlaşmak, birbirine yardım etmek
muhalefet : karşı olma
mübrem : kesin, zorunlu
mücbir-i gaybî : gaybî, mânevî zorlama
mükellef : yükümlü, sorumlu
müstenid olma : dayanma
nam : ad, isim
riayet etme : uyma
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
Risaletün-Nur : Risale-i Nur’un diğer bir adı
riyâ : gösteriş, iki yüzlülük
sadaka : Allah rızası için ihtiyaç sahibi kişilere yapılan yardım
sadakat : bağlılık, sebat
şükür : verdiği nimetlerden dolayı Allah’a teşekkürlerini sunma
tahrik etme : harekete geçirme
tarik-i Hak : hak, doğru yol
tavassut : vesile olma, aracılık etme
tekabbelallah : “Allah kabul etsin”
vedîatullah : Allah’ın hediyesi
arz-ı tâzim : hürmet ve övgüyü arzetme, sunma
azamet : büyüklük
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
dâimî : devamlı, sürekli
dergâh-ı İlâhiye : Allah’ın dergâhı, yüce katı
dua-i hayriye : hayır duası
emsâl-i kesire : pek çok benzerler
hizmetkâr : hizmetçi
hüsn-ü kabul : güzel kabul görme, kabul edilme
Îd-i Saîd-i Fıtr : mutlu Fıtır Bayramı; Ramazan Bayramı
irşad : doğru yolu gösterme
istirham eyleme : merhamet dileme
kaide-i Üstâdâne : siz Üstadın kaidesi, prensibi
kaim olmak : çıkmak
kat’iyen : kesinlikle
kudret : kuvvet, iktidar
kudsî : mukaddes, kutsal
leyle-i Kadir : Kadir Gecesi
makam : derece
mazhar eyleme : eriştirme, kavuşturma
minnet : iyilik karşısında kendini borçlu hissetmek
mübarek : bereketli, hayırlı
müşerref : şereflenme
müşfik : şefkatli
nam : ad, isim
neşriyat : yayma, yayın
niyaz : dua etme, yalvarıp yakarma
Ramazan-ı Şerif : kutsal, değerli Ramazan ayı
rızâen lillâh : Allah rızası için
Risaletü’n-Nur : Risale-i Nur’un diğer bir adı
şakirt : öğrenci
tazarru : dua, yakarış
telkinat : telkinler, öğüt vermeler
umum : bütün
vasıta-i cerr : birşeyi çıkar aracı yapma
Yükleniyor...