2 وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ1 بِاسْمِهِ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ حُرُوفَاتِ الرَّسَائِلِ الَّتِى كَتَبْتُمْ وَتَكْتُبُونَ 3

Aziz, sıddık kardeşlerim; Onuncu Şuâ namında yazdığınız Fihristenin ikinci kısmı bana şöyle kuvvetli bir ümit verdi ki: Risale-i Nur, benim gibi âciz ve ihtiyar ve zâif bir biçareye bedel, genç, kuvvetli çok Said’leri içinizde bulmuş ve bulacak. Onun için bundan sonra Risaletü’n-Nur’un tekmil-i izahı ve haşiyelerle beyanı ve ispatı size tevdi edilmiş, tahmin ediyorum. Bir emaresi de şudur ki:

Bu sene çok defa ihtar edilen hakikatleri kaydetmek için teşebbüs ettimse de çalıştırılamadım.

Evet, Risaletü’n-Nur size mükemmel bir mehaz olabilir. Ve ondan erkân-ı imaniyenin her birisine, mesela Kur’ân’ın kelâmullah olduğuna ve i’câzî nüktelerine dair müteferrik risalelerdeki parçalar toplansa veya haşre dair ayrı ayrı burhanlar cem edilse ve hâkezâ, mükemmel bir izah ve bir hâşiye ve bir şerh olabilir. Zannederim ki, hakaik-i âliye-i imaniyeyi tamamıyla Risale-i Nur ihata etmiş; başka yerlerde aramaya lüzum yok. Yalnız bazan izah ve tafsile muhtaç kalmış. Onun için vazifem bitmiş gibi bana geliyor. Sizin vazifeniz devam ediyor. Ve inşaallah vazifeniz şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile ve neşir ve tâlimle, belki Yirmi Beşinci ve Otuz İkinci Mektupları telif ve Dokuzuncu Şuânın Dokuz Makamını tekmille ve Risale-i Nur’u tanzim ve tertip ve tefsir ve tashihle devam edecek.

Risaletü’n-Nur’un samimî, hâlis şakirtlerinin heyet-i mecmuasının kuvvet-i ihlâsından ve tesanüdünden süzülen ve tezahür eden bir şahs-ı mânevî, bâki ve muktedir bir kuvvet-i zahrdır, bir rehberdir.

Buradan oraya gelen mektupları, mübarekler heyeti bir risale şeklinde toplamasını ve Hüsrev de cüz’î ve hususî bazı cümlelerini ve lüzumsuz bazı fıkralarını tayyetmeyi, Hâfız Ali ve Sabri’ye havale etmiş olduğunu yazıyorsunuz. Evet, Risaletü’n-Nur hakkında kerametli ve dikkatli ve isabetli ve keskin Hüsrev’in nazarı doğrudur. Bâki bir eserde muvakkat ve cüz’î ve hususî kelimeler tayyedilse daha iyidir.

Bu defaki mektubunuzda kerametkârâne üç nokta gördük:

Birincisi: Buranın bir Hüsrev’i olacak derecede ihlâs ve irtibat ve iktidarı gösteren Küçük Hüsrev Mehmed Feyzi isminde Risaletü’n-Nur’un çalışkan bir talebesi askerden gelip, daha ikinci defa görüşüldüğü vakit, mektubunuzda Feyzi ismini gördük, dedik: Bu Risaletü’n-Nur’un şakirtleri birbirinden ne kadar uzak olsa da, birbirine pek yakındır ki, böyle birden hissedip yazdılar.

İkincisi: Bu Küçük Hüsrev Feyzi, bu âhirlerde İstanbul’da iken Risaletü’n-Nur hesabına zihnime dokundu. Müteessir oluyordum. “Acaba rahatsızlığı mı var?” Birden zihnim yüzünü ondan çevirdi, Hâfız Ali ile şiddetli meşgul oldum. Anladım ki teessür verecek var. Fakat Risaletü’n-Nur’un faal merkezi olan Hâfız Ali cihetinde olacak. Hâfız Ali’ye şifa duasına başladım, devam ettim. Ve mektup gelmeden evvel Feyzi’den sordum: “Sen bir hastalık çektin mi?” O dedi: “Yok.” Dedim: “Öyleyse Isparta’da Risale-i Nur’un ehemmiyetli ve kuvvetli bir rüknünün bir rahatsızlığı var. Fakat hayalim hakikatin suretini şaşırmış.” Sonra mektubunuz geldi, hakikat anlaşıldı.

Üçüncüsü: Bundan yirmi gün evvel, eyyam-ı mübarekeden sonra hatırıma geldi ki, vazifedarâne kalemi her gün istimal etmeyenler, Risale-i Nur talebeleri ünvan-ı icmâlîsinde her yirmi dört saatte yüz defa hissedar olmak yeter diye, hususî isimlerle has şakirtler dairesi içinde bir kısmın isimleri muvakkaten tayyedildi. Kardeşimiz Hakkı Efendi de onların içinde idi. Birkaç gün öyle devam etti. Sonra birden hiç sebep hissetmeden yine Hakkı, Hulûsi’ye arkadaş oldu. İsmiyle, resmiyle has dairesine girdi. Hakkı’nın “Beni duadan unutmasın” diye, mektubunuzdaki fıkranın yazıldığı aynı zamanda, hususî duayı kazanmış hesabıyla tahmin ettik. Hattâ bugünlerde bunun gibi inâyetin çok lem’aları var. Emin, bunları havâdis-i yevmiye diye bir fıkra yazacak. Belki size de gönderecek.

Risaletü’n-Nur’un küçük talebeleri ve istikbalde çalışkan kıymetdar şakirtleri olanlar, şimdi de talebeler dairesinde olarak hissedardırlar. İstanbul’da Mehmed Feyzi, Eski Said’in risalelerini ararken, aynı günde kahraman Rüşdü, bir dükkânda mevcudunu toplamış, almıştı. Küçük Hüsrev müteessir olarak başka yerde aramış, İşârâtü’l-İ’câz’ı bulmuş. Tahminen demiş ki: “Bana sebkat eden her halde benden ilerideki Ispartalı kardeşlerimdir.” Her neyse... Bu İşârâtü’l-İ’câz nüshasını Hâfız Ali ve Sabri’deki nüshalarda bulunan keramet-i tevafukiyeyi yazdırmak istiyor. En kolay bir çaresi küçük bir defterde, her sahifesinde tefsirin bir sahifesine mukabil huruf-u hecânın (elif ve ve saire) kaydedersiniz. Kolayını bulmazsanız kalsın. Umum kardeşlerime birer birer ve bilhassa risalelerle çok meşgul olanlara selâm ve dualar ederim ve dualarını beklerim.

NOT: Emin ve Küçük Hüsrev ve Hâfız Tevfik selâm ve arz-ı hürmet ederler. Tahsin askere gitmiş.
Kardeşiniz
Said Nursî

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Onun adıyla.
2 : “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
3 : Yazdığınız ve yazacağınız Risale-i Nur’ların harfleri adedince Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Önceki Risale: ( 284 ) / Sonraki Risale: ( 286 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âciz : güçsüz, elinden bir şey gelmeyen anlamında, tevazu ifadesi olarak “ben” yerine kullanılan bir söz
aziz : çok değerli, izzetli
beyan : açıklama, izah
biçare : çaresiz
burhan : kuvvetli ve sağlam delil
cem edilme : toplanma, bir araya getirilme
emare : belirti, işaret
erkân-ı imaniye : imanın esasları, şartları
Fihriste : içindekiler; Risale-i Nur’un Sözler, Mektubat ve On Dördüncü Lem’aya kadar olan kısmın içindekiler bölümü; On Beşinci Lem’a
hakaik-i âliye-i imaniye : imanın yüce hakikatleri, esasları
hakikat : gerçek, doğru
haşir : yeniden diriliş; insanların öldükten sonra âhirette tekrar diriltilip Allah’ın huzurunda toplanması ve hesaba çekilmesi
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
i’câzî : i’câza yönelik, mu’cizelik özelliği olan
ihata etme : içine alma, kapsama
ihtar edilen : hatırlatılan, ikaz edilen
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
izah : açıklama
kelâmullah : Allah’ın kelâmı, sözü
mehaz : kaynak
müteferrik : kısım kısım, ayrı ayrı
namında : adında
neşir : yayma
nükte : ince ve derin mânâ
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
Risaletü’n-Nur : Risale-i Nur’un diğer bir adı
sıddık : çok doğru, sadık ve bağlı
şerh : izah, açıklama; açma, genişletme
tafsil : ayrıntı; ayrıntılı olarak açıklama
tahşiye : haşiyelendirme, dipnot yazma
tâlim : öğretme, bildirme
tekmil-i izah : tamamlama, mükemmelleştirme
tevdi edilme : bırakılma, emanet edilme
ve hâkezâ : ve böylece, bunun gibi
âhir : son
bâki : devamlı, kalıcı, ölümsüz
cihet : yön, taraf
cüz’î : küçük, ferdî
ehemmiyetli : önemli
faal : çalışkan, hareketli
fıkra : mektup, kısa yazı
hakikat : doğru gerçek, asıl
hâlis : ihlâslı, içten
heyet-i mecmua : genel yapı, bütün
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
iktidar : güç, kudret
irtibat : bağ, ilişki
kerametkârâne : kerametli bir şekilde
kerametli : keramet sahibi; Allah’ın bir ikramı olarak verilen olağanüstü hal ve durumu gösteren kimse
kuvvet-i ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetmeyle elde edilen kuvvet
kuvvet-i zahr : destek veren kuvvet, yardımcı kuvvet
muktedir : gücü yeten, iktidar sahibi
muvakkat : geçici
müteessir olma : etkilenme, üzülme
nazar : görüş, bakış, düşünce
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
Risaletü’n-Nur : Risale-i Nur’un diğer bir adı
rükn : direk, esas; bir cemaatin ileri gelenlerinden olan kişi
suret : biçim, şekil
şahs-ı mânevî : mânevî şahıs; belli bir ideal ve gaye etrafında bir araya gelen topluluğun oluşturduğu mânevî şahsiyet ve ortak kimlik; tüzel kişilik
şakirt : talebe, öğrenci
tanzim : düzenleme, düzene koyma
tashih : düzeltme
tayyetme : atlama, kısaltma
teessür : üzüntü
tefsir : yorumlama, açıklama
tekmil : tamamlama, mükemmelleştirme
telif : yazma, kaleme alma
tertip : düzene koyma, düzenleme
tesanüd : dayanışma
tezahür eden : beliren, ortaya çıkan
arz-ı hürmet : hürmet etme, saygı sunma
bilhassa : özellikle
elif : Arap alfabesindeki ilk harf
eyyam-ı mübareke : mübarek, bereketli günler
fıkra : kısa yazı
havadis-i yevmiye : günlük hâdiseler, olaylar
hissedar : pay sahibi
huruf-u hecâ : alfabedeki harfler
inâyet : yardım, ikram, lütuf
istikbal : gelecek
istimal etme : kullanma
keramet-i tevafukiye : tevafuktaki keramet
kıymettar : kıymetli, değerli
lem’a : parıltı
mevcud : var olan, bütün
mukabil : karşılık
muvakkaten : geçici olarak
müteessir : üzülme
nüsha : kopya
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
sebkat eden : öne geçen, ilerleyen
şakirt : talebe, öğrenci
: Arap alfabesinden bir harf
tayyedilme : atlanma, çıkarılma
tefsir : açıklama, yorum
umum : bütün
ünvân-ı icmalî : kısa ve öz ünvan
vazifedarâne : vazifeli bir şekilde
Yükleniyor...