Şu fıkra ikinci bir Sabri olan Hâfız Ali’nindir.

Efendim; Yirmi Beşinci Söz, Cenâb-ı Hakkın ferman-ı mübîni olan Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân için öyle bir vuzuh-u etemmi hâvi bir muarrif-i hakikîdir ki, bahr-i hakaikte seyr ü seyahat eden ve haricen çelikle mücellâ ve müstahkem ve dahilen elmas ve akikle müzeyyen ve müberhen ve menba-ı hakikîsi olan Furkan-ı Hakîm gibi, daima gençliğini ve resanetini, ziynet ve hüsnünü tezyid ve muhafaza eden ve hiçbir vecihle ahkâm-ı memdûhasına nakîsa getirmeyen, bir sefine-i semâviyenin mahsûlü olup, kalbleri kışırlanarak felsefenin çıkmaz çığırlarına sapan gafil ve âsilere şiddetle darbe-i müthişe ve mühlikesini çarpan o Söz, mutilere lûtf-u dest-i mânevisiyle dünyevî ve uhrevî nihayetsiz mükâfatını ihsan eden Cenâb-ı Hakkın, zât-ı Üstadânelerine lütuf buyurduğu ve Vehhâb ism-i celîlinden tulû eden nurun lem’asıyla ziyalandırıp hakaik-i İlâhiyenin zerrelerini bile pırlantalar gibi görüp ve gösteren Üstadımın hakâik denizinde seyir ve seyahatleri esnasında isabet eden mevceler ki, yekdiğerini müteakip herbirisi başlı başına bir mu’cize, hattâ bir katresi bile îcazıyla i’câzını gösterdiğini gördüğümde, Mâşâallah, elhamdü lillâhi alâ nûri’l-iman ve hidâyeti’r-Rahmân cümle-i celîlesini lisanımda vird ediyorum.
Ali

• • •
Önceki Risale: ( 42 ) / Sonraki Risale: ( 44 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahkâm-ı memdûha : yüce ve medhe lâyık hükümler
akik : çoğunlukla kırmızı renkte olan yüzük gibi takılarda kullanılan bir süs taşı
âsi : isyan eden
bahr-i hakaik : hakikatler, gerçekler denizi
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah
cümle-i celîle : görkemli ve yüksek anlamlı cümle
dahilen : içeriden
darbe-i müthişe ve mühlike : dehşet veren ve helâk eden darbe
dünyevî : dünyaya yönelik
elhamdü lillâhi alâ nûri’l-iman ve hidâyeti’r-Rahmân : iman nurunu ve doğru yolu nasip eden Allah’a hamd olsun
Furkan-ı Hakîm : hak ile bâtılı gayet hikmetli bir şekilde birbirinden ayıran Kur’ân
gafil : Allah’ı ve âhireti düşünmeyen ve sorumluluklarından habersiz olan
hakâik : hakikatler, gerçekler
hakaik-i İlâhiye : İlâhî hakikatler, esaslar
haricen : dışarıdan
hüsün : güzellik
i’câz : mu’cize oluş, bir benzerini yapmakta başkalarını aciz bırakma
îcaz : az sözle çok mânâlar anlatma
ihsan : bağış, iyilik, lütuf
ism-i celîl : haşmet, heybet ve görkem sahibinin ismi
katre : damla
kışırlanmak : kabuk bağlamak
lem’a : parıltı
lisan : dil
lûtf-u dest-i mânevî : mânevî elin bağışı, ihsanı
lütuf : iyilik, ihsan
mahsûl : ürün, netice
mâşâallah : Allah dilemiş ve ne güzel yaratmış
menba-ı hakikî : hakiki, gerçek kaynak
mevce : dalga
mu’cize : Allah tarafından peygamberlere verilen ve bir benzerini yapmada insanların aciz kaldığı olağanüstü hâl ve özellikler
muhafaza eden : koruyan
muti : itaat eden, emre uyan
müberhen : burhan ve delillerle ispatlanmış olan
mücellâ : parlak, parıldayan
mükâfat : ödül
müstahkem : tahkim edilmiş, sağlamlaştırılmış
müteakip : takip eden, sonraki
müzeyyen : süslenmiş
nakîsa : eksiklik, kusurluluk
nihayetsiz : sonsuz
resanet : sağlamlık
sefine-i semâviye : İlâhî gemi
seyr ü seyahat eden : yolculuk eden
tezyid eden : arttıran
tulû eden : doğan
uhrevî : âhirete yönelik
vecih : şekil
Vehhâb : çokça ve sürekli olarak ihsan eden ve bağışlayan Allah
vird etme : devamlı okuma
yekdiğeri : bir diğeri
zât-ı Üstadâne : Üstadın kendisi
zerre : atom, en küçük parça
ziyalandırmak : aydınlatmak
ziynet : süs
Yükleniyor...