Re’fet’in fıkrasıdır.

2 وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ1 بِاسْمِهِ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ ذَرَّاتِ الْكَاۤئِنَاتِ اَبَدًا 3

Muhterem ve çok kıymetli Üstadım Efendim; Yirmi Dokuzuncu Mektubun Sekizinci Kısmının Remzini dikkatle okudum. İhtiva ettiği harika-nümâ rumuzat ve o rumuzâtın ifade ettiği yüksek hakaik, fakire azîm istifadeler temin etti. Ve beni derin derin tefekküre ve teemmüle sevk eyledi. Çocukluğumdan beri hakaik-i diniyeye çok merak eder ve her fırsattan istifade ederek tetkikat ve tetebbuatta bulunurdum. Ne yazık ki, emelime muvaffak olamazdım. Bu sebepten yeis ve nevmîdiye dûçar olurdum. Nâmütenâhi şükürler olsun ol Hallâk-ı Azîme ki, zât-ı âliye-i fâzılâneleri gibi, her asırda emsâline ender tesadüf olunan bir dâhî-i âzama bizleri mülâki kıldı da, otuz seneden beri ruhumun çok büyük iştiyak ve tahassürle beklediği bir üstad-ı muhtereme nâil eyledi.

اَلْحَمْدُ ِللّٰهِ ثُمَّ الْحَمْدُ ِللّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى 4

Madem şimdiye kadar böyle hakikatler hiçbir eserde görünmemiş ve işitilmemiştir; yazılması çok muvafıktır ki, okuyan her ehl-i imanın, Kur’ân-ı Hakîmin hazâin-i nâmütenâhiyesinden bir kısım cevâhiri elde etmek suretiyle, hem ağniyâ-i mâneviye adedine dahil olsun ve hem de künûz-u mahfiyeye ıttıla kesb etmek gibi, ruh-u beşerin en büyük ihtiyacatını tatmin etmiş bulunsun. Hülâsa, tevafukat ve rumuzat-ı Kur’âniye, tebşirat-ı azîmeyi ihtiva etmesi itibarıyla, kemâl-i hassasiyetle takip ve tetkik olunmaktadır. Bundan dolayı nihayetsiz hürmet ve tâzimatımı arz eder ve mübarek ellerinizden öperek, Cenâb-ı Hakkın bize inkişaf-ı kalbî ihsan buyurması hususundaki dua-yı hayriyelerini istirham eylerim, sevgili Üstadım Efendim.
Re’fet

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.
2 : “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
3 : Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
4 : Elhamdü lillâh, yine elhamdü lillâh. Bu Rabbimin bir ihsanıdır.
Önceki Risale: ( 96 ) / Sonraki Risale: ( 98 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ağniyâ-i mâneviye : mânevî zenginlik
azîm : büyük
cevâhir : cevherler, kıymetli taşlar
dâhî-i âzam : büyük dâhî, harikulade zeki
dûçar olmak : yakalanmak, düşmek
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen herşeye inanan kimseler, mü’minler
elhamdülillah : “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü Allah’a mahsustur”
emel : arzu, istek
emsâl : benzerler
fakir : muhtaç anlamında, tevazu ifadesi olarak “ben” yerine kullanılan söz
fıkra : kısa yazı
hakaik : hakikatler, gerçekler
hakaik-i diniye : dinin hakikatleri, gerçekleri
hakikat : gerçek
Hallâk-ı Azîm : çokça ve sürekli olarak yaratan yüce Allah
harika-nümâ : harika gösteren
hazâin-i nâmütenâhiye : sonsuz, sınırsız hazineler
ıttıla kesb etme : haberdar olma, bilgi sahibi olma
ihtiva etme : içerme
istifade : faydalanma
iştiyak : çok arzu ve istek
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
künûz-u mahfiye : gizli hazineler
muhterem : saygıdeğer
muvaffak olma : elde etme, başarma
muvafık : uygun
mülâki : ulaşan, görüşen
nâil eylemek : eriştirmek, ulaştırmak
nâmütenâhi : sonsuz
nevmîd : ümitsizlik, cesaret kırıklığı
rumuzat : remizler, ince nükteler
sevk eylemek : yönlendirmek
suret : şekil
şükür : Allah’a karşı minnet duyma, teşekkür etme
tahassür : özlem, hasret çekme
teemmül : düşünme, inceden inceye araştırma
tefekkür : Allah’ı tanımayı sonuç verecek şekilde derinlemesine düşünme
tesadüf olunan : rastlanan
tetebbuat : araştırıp incelemeler, tetkikler
tetkikat : incelemeler
üstad-ı muhterem : saygıdeğer üstad
yeis : ümitsizlik
zât-ı âliye-i fâzılâne : sizin yüksek zâtınız
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah
Cenâb-ı Vâcibü’l-Vücud ve Tekaddes : varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan ve her türlü kusur ve eksikten uzak olan Allah
dua-yı hayriye : hayırlı dua
elhamdü lillâh : “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü Allah’a mahsustur”
fıkra : kısa yazı
hülâsa : özet olarak
i’câz-ı Kur’ânî : Kur’ân’ın mu’cizeliği, kısa ve öz ifadeleri
İhlâs-ı Şerif : İhlâs Sûresi; Kur’ân’ın 112. sûresi
ihsan buyurmak : bağışlamak
ihtiva etme : içerme
ihtiyacat : ihtiyaçlar
inkişaf-ı kalbî : kalbin gelişmesi, açılması
istirham eylemek : rica etmek
itibarıyla : açısından
kelâm : ifade, söz
kemâl-i hassasiyet : tam bir duyarlılıkla
kıymettar : kıymetli, değerli
Kur’ân-ı Azîm-i Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan yüce, büyük Kur’ân
lisan : dil
Muavvizeteyn : Kur’ân’ın 113. ve 114. sûreleri olan Felak ve Nâs sûreleri
muhterem : saygıdeğer
mübarek : bereketli, değerli
nihayetsiz : sonsuz
nurlandırmak : aydınlatmak, ışıklandırmak
Nurlar : Risale-i Nur
rahmet : İlâhî şefkat ve merhamet
ruh-u beşer : insan ruhu
rumuzat-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın remizleri, ince nükteleri
şükür : nimetlere karşı memnunluk gösterme, Allah’a teşekkür etme
tâzimat : büyüklüğünü dile getirmeler
tebşirat-ı azîme : büyük müjdeler
tetkik olunmak : incelenmek
tevafukat : birbirine uygunluklar
tevafukat-ı hurufiye : harflerin denk düşmesi, uygun gelmesi
Yükleniyor...