2 وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ1 بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ اَبَداً دَاۤئِمًا 3

Emirdağ’daki kardeşlerime! Benim hakkımda evham edenlere deyiniz ki: Biz, hizmet ettiğimiz bu adamın yirmi senelik hayatının bütün mahrem ve gayr-ı mahrem mektuplarını ve kitaplarını ve esrarını hükûmet şiddetli taharriyatla elde etti. Dokuz ay, hem Isparta, hem Denizli, hem Ankara adliyeleri tetkikten sonra, birtek gün cezayı, birtek talebesine vermeyi mûcib bir madde -beş sandık kitaplarında ve evraklarında- bulunmadı ki, hem Ankara ehl-i vukufu, hem Denizli Mahkemesi ittifakla beraatine karar verdiler.

Hem, bu zarurî işlerini ihtiyarlığına hürmeten gördüğümüz adam, mahkemece dâvâ etmiş ve bütün hazır arkadaşlarını şahit gösterip, tasdik ettirmiş ki: Yirmi senedir hiçbir gazeteyi ve siyasî eserleri ne okumuş, ne sormuş, ne bahsetmiş; ve on senedir, hükümetin iki reisinden ve bir vali ve bir mebusundan başka hiçbir erkânı ve büyük memurlarını bilmiyor ve tanımıyor ve tanımaya merak etmemiş. Ve üç senedir Harb-i Umumîyi ne sormuş, ne bilmiş, ne merak etmiş, ne radyo dinlemiş. Ve intişar eden yüz otuz telifatından, yirmi sene zarfında yüz bin adamın dikkatle okudukları halde ne idareye, ne âsâyişe, ne vatana, ne millete hiçbir zararı hükûmet görmemiş. Beş vilâyetin dikkatli zabıtaları ve taharri memurları ve mahkeme işiyle iştigal eden üç vilâyetin ve merkez-i hükûmetin dört adliyelerinin ağır ceza mahkemeleri en ufak bir suç bulmamış ki, tahliyelerine mecbur oldular.

Eğer bu adamın dünya iştihası ve siyasete meyli olsaydı, hiç imkânı var mı ki, bir tereşşuhatı ve emâreleri bulunmasın? Halbuki mahkeme safahatında hiçbir emâre bulamadılar ki, muannid bir müddeiumumî, mecbur olup vukuat yerinde imkânatı istimal ederek mükerreren iddianamesinde “Yapabilir” demiş ve “Yapmış” dememiş. “Yapabilir” nerede, “Yapmış” nerede? Hattâ mahkemede Said ona demiş: “Herkes bir katli yapabilir; bu iddianızla herkesi ve sizi mahkemeye vermek lâzım geliyor...”

Elhasıl: Ya bu adam tam bir divanedir ki, bu derece dehşetli umûr-u dünyaya karşı lâkayt kalıyor; veyahut bu vatanın ve bu milletin en büyük bir saadetine ihlâsla çalışmak için, hiçbirşeye tenezzül etmez ve ehemmiyet vermez. Öyleyse bunu tâciz ve tazyik etmek, vatan ve millete ve âsâyişe bir nevi ihanettir. Ve onun hakkında bu çeşit evham etmek, bir divaneliktir.
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.
2 : “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
3 : Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi ebediyen, dâima üzerinize olsun.
Sonraki Risale: ( 2 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

evham etme : olmayan bir şeyi var zannederek şüphelenme, kuruntuya kapılma
mahrem : gizli olan, herkese gösterilmeyen
gayr-ı mahrem : gizli olmayan
esrar : sırlar
taharriyat : aramalar
tetkik : inceleme, araştırma
mûcib : gerektiren
evrak : sayfalar, yapraklar
Ankara ehl-i vukufu : Ankara mahkemesi bilirkişi heyeti
ittifak : birleşme
beraat : temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması
zarurî : zorunlu
hürmet : saygı
dâvâ : iddia
hazır : meydanda, göz önünde olan
tasdik etme : doğrulama, onaylama
reis : başkan, lider
mebus : milletvekili
erkân : devletin önde gelen idarecileri
intişar eden : yayılan
telifat : yazılmış kitaplar, eserler
zarfında : içinde
âsâyiş : bir yerin düzen ve güvenlik içinde bulunması durumu, güvenlik
vilâyet : il
zabıta : polis
taharri : arama tarama
iştigal eden : uğraşan
merkez-i hükûmet : yönetim merkezi
tahliye : serbest bırakma
iştiha : iştah; istek, arzu
meyil : eğilim, arzu
tereşşuhat : sızıntılar
emâre : alâmet, belirti
safahat : safhalar, aşamalar, dönemler
muannid : inatçı
müddeiumumî : savcı
vukuat : vâki olmuş, meydana gelmiş olan şeyler
imkânat : olabilirlikler, ihtimaller, olasılıklar
istimal etme : kullanma
mükerreren : defalarca
iddianame : savcının iddialarını topladığı ve soruşturma sonunda mahkemede okuduğu yazı
katl : öldürme
elhasıl : kısaca, özetle
divane : akılsız, deli
umûr-u dünya : dünya işleri
lâkayt : ilgisiz, duyarsız
saadet : mutluluk
ihlâs : içtenlik, samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme
tenezzül etme : inme, alçalma
tâciz etmek : sıkıntı vermek, rahatsız etmek
tazyik etmek : zorlamak, baskı yapmak
âsâyiş : bir yerin düzen ve güvenlik içinde bulunması durumu; güvenlik
nevi : çeşit, tür
ihanet : hainlik etmek; hakarette bulunmak
evham etmek : olmayan bir şeyi var zannederek şüphelenmek, kuruntuya kapılmak
Yükleniyor...