Bana gönderdiğiniz Asâ-yı Mûsâ’dan bir nüsha, cildsiz -yalnız sarı kâğıt cild olmuş- Hüsrev’in yazısına bir parça benzer, fakat üstünde Mustafa ismi var. O kimdir? Hangi Mustafa’dır? Hem nüshanın üstünde “on üç yaşında Hatice, Ahmed’in kızı” yazılmış. Bu Ahmed, hangi Ahmed’dir? Hem ona, hem kızına bin bârekâllah! Bu yaşta bu koca kitabı hem dikkatli, tevafuklu, hem güzel sıhhatli yazmak, mâsumların taifesinin bir kahramanlığıdır. Kim görüyor, mâşaallah der. Buradaki mektep görmüş hanımlarda bir şevk uyandıracak.

Nazif kardeşimizin mektubu ehemmiyetlidir. Hakikaten Amerika’da, siyasete âlet değil, belki dini, din için mutaassıbane iltizam edenler çok vardı. İnşaallah Asâ-yı Mûsâ’yı alan, o dindarlardandır.

Keçeli Salâhaddin, tam bir Abdurrahman’dır; kahramanlıkta babasından geri kalmak istemiyor. Bizi de ara sıra âdetimize muhalif olarak dünyaya baktırıyor. Eğer o Amerikalı ehemmiyetli âlim bütün Risale-i Nur’u istese ve neşrine söz verse, sizin meşveretinizle bir mükemmel takım ona vereceğiz.

Nazif’in mektubuyla beraber bir mütekait efendinin vesveseye dair bir suali var. Eğer o adamın ciddî olarak Nurlara alâkası varsa, böyle suallere hiç ihtiyacı olmaz. Hikmetü’l-İstiâze Lem’asını ve Yirmi Dokuzuncu Sözün melâike ve ruhanîlerin vücutlarına dair kısmını okusun. Onun mânâsız ve yüz yerde cevabı bulunan vesvesesi ise, zındık maddiyunların şimdilik dehşetli vaziyetinden fırsat bulup bir aşılamalarıdır ki, o adam ondan müteessir olmuş, o suali sormuş. Ona selâm ederim. Risale-i Nur, onun her müşkülünü halledebilir. Hâlisane, teslimkârane ona çalışsın, onu dinlesin.

Medrese-i Nuriyenin eski ve yeni kahramanlarından Marangoz Ahmed’in mektubu, üç dört cihetten beni mesrur ve minnettar eyledi. O medresenin baş talebesi namını verdiği Ahmed ise, hem şehid Hafız Ali’nin vazifesini yaptığını, hem Süleyman gibi kıymetli kardeşiyle ve küçük kerimesiyle üç tane Asâ-yı Mûsâ’yı yazmaları ve mübarek Hasan Dayının hafîdi olması, beni meraktan kurtardı, hem çok memnun eyledi. Cenâb-ı Hak ona şifa ve onlara muvaffakiyet ve saadet versin. Âmin. Âmin.

Merhum Hafız Mehmed’in iki kardeşi o merhumun vazifesini yapmaları ve Mustafa’nın yazısı, Hüsrev’in tatlı hattına mutabık gelmesi, benim nazarımda, yeniden iki Hafız Mehmed’i bulmuş kadar memnun oldum.

Kahraman marangozun gayretiyle Gökdereli Hatip, Risale-i Nur’a üç oğluyla beraber talebe olup yazmaya başlamalarıyla, hem onları, hem marangozu, hem köylerini tebrik ederiz. Ve marangozun onlara söylediği manzumesini Lâhikaya geçirdik.

Atabeyli alîl (kötürüm) Ali Osman’ın yazdığı uzun mektubu ve Asâ-yı Mûsâ risalesi ve Nurların neşrinde cidden tesirli çalışması ve hizmet-i Nuriyede çok çalışkan Çilingir Ali ile ve dayısı Hasan’ın ona yardım etmesi ve mübarek hülyaları ve tevafukları bizleri ferahlandırdı. Eğirdir kasabasını bana ziyade sevdirdi. Cenâb-ı Erhamürrâhimîn onlardan razı olsun.
• • •
Önceki Risale: ( 100 ) / Sonraki Risale: ( 102 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

nüsha : kopya
bârekâllah : Allah hayırlı ve mübarek kılsın anlamında, beğeniyi ifade etme için kullanılan bir söz
tevafuk : denk gelme, uygunluk
mâsum : günahsız, suçsuz; çocuk
taife : grup
mutaassıbane : tutucu, inanç ve geleneklerine aşırı derecede sahip çıkarak
iltizam : bağlanma
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
muhalif : aykırı, zıt
neşir : yayma, yayımlama
meşveret : işlerin danışıp görüşme yoluyla halledilmesi
mütekaid : emekliye ayrılmış, emekli
vesvese : kuruntu, şüphe
Hikmetü’l-İstiâze Lem’ası : Şeytan’dan Allah’a sığınma meselesine dair olan On Üçüncü lem’a
melâike : melekler
ruhanî : maddî yapısı olmayan mânevî varlık
vücut : var olma
vesvese : şüphe, kuruntu
zındık : dinsiz
maddiyun : materyalistler, her şeyi maddeye bağlayanlar
vaziyet : durum, hâl
müteessir : etkilenen
müşkül : zorluk
hâlisane : temiz kalplilikle, safiyetle
teslimkârane : teslim olana yakışır şekilde
Medrese-i Nuriye : Risale-i Nur’un okunduğu yer
mesrur : sevinçli, mutlu
minnettar olmak : şükran duymak
şehid : Allah yolunda canını feda eden Müslüman
kerîme : kız evlat
hafîd : torun
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
muvaffakiyet : başarı
saadet : mutluluk
âmin : Âllah’ım kabul eyle”
merhum : rahmete kavuşmuş, vefat etmiş
hat : yazı
mutabık : uygun
nazar : bakış, düşünce
manzume : vezinli ve kafiyeli söz, şiir
Lâhika : ek, ilâve; Bediüzzaman ve talebelerinin mektuplarından oluşan kitaplar; Yirmi Yedinci Mektup
risale : mektup; Risale-i Nur’da yer alan herbir bölüm
neşir : yayılma
hizmet-i Nuriye : Risale-i Nur hizmeti
hülya : hayal
tevafuk : denk gelme, uygunluk
ferah : sevinç, rahat, huzur
Cenâb-ı Erhamürrâhimîn : merhametlilerin en merhametlisi ve sonsuz şeref ve azamet sahibi olan yüce Allah
mahrem : gizli
suikast : kötü kasıt; bir kimsenin hayatına kastetme
inâyet-i İlâhiye : Allah’ın inâyeti, yardımı, lütfu
tahammül : dayanma, katlanma
akîm : neticesiz, sonuçsuz
reisicumhur : cumhurbaşkanı
komite : kötü bir maksat için toplanmış gizli cemiyet, topluluk
ecnebî : yabancı
keyfî : isteğe, arzuya göre
ihanet : aşağılama, hakaret
tâzip : azap verme, cezalandırma
âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
sakar : yedi Cehennemden birinin ismi
inşaallah : Allah dilerse
âb-ı kevser : Cennette bulunan Kevser ırmağının suyu
Heyet-i Vekile : Bakanlar Kurulu
Reis : başkan, başbakan
Yükleniyor...