Bir derece mahremdir.

Geçen kışta bana karşı suikastlerin, inâyet-i İlâhiye ile ve duanızın yardımıyla gelen sabır ve tahammülüm neticesinde akîm kalan plânı pek geniş bir tarzda olduğuna delil ise, bu yakında reisicumhur Afyon’da demiş: “Bu vilâyette din cihetinde bir karışıklık çıkacağını zannederdik.”

Demek, gizli komite beni sıkıştırmakla bir hâdise çıkarmak istiyordular. Bir ecnebî müdahelesi hesabına ve Müslümanlar ve vatan zararına, bütün bütün kanunsuz ve keyfî bir tarzda, damarıma şiddetle dokunan ihanetler ve sıkıntılarla tâzipleri, onlara dünyada tam zarar, âhirette Cehennem ve sakar; ve bize, dünyada mükemmel sevap ve zafer, ve âhirette, inşaallah Cennet ve âb-ı kevseri kazandırır. Demek bu gizli plânı Heyet-i Vekile ve Reis hissetmiştiler ki, buralarda umum me’murlar, hattâ vali ve kaymakam, zabıta benimle görüşmekten kaçıyor ve ürküyordular. Ben de hayret ederdim. Fakat, elimizde yalnız Nur bulunduğunu ve siyaset topuzu bulunmadığını, zerre kadar aklı bulunanlar anladılar.

Gariptir ki, en ziyade lehime çalışması lâzım olan bazı vazifedarlar, aleyhimde istimal ve istihdam edildi. Nurcular, çok ihtiyat ve dikkat ve temkinde bulunmaları lâzımdır. Çünkü, mânevî fırtınalar var; bazı dessas münafıklar her tarafa sokulur. İstibdad-ı mutlaka dinsizcesine taraftarken, hürriyet fırkasına girer, tâ onları bozsun ve esrarlarını bilsin, ifşa etsin.

Hem Salâhaddin’in, Asâ-yı Mûsâ’yı Amerikalıya vermesi münasebetiyle deriz:

Misyonerler ve Hıristiyan ruhanîleri, hem Nurcular, çok dikkat etmeleri elzemdir. Çünkü, herhalde şimal cereyanı, İslâm ve İsevî dininin hücumuna karşı kendini müdafaa etmek fikriyle, İslâm ve misyonerlerin ittifaklarını bozmaya çalışacak. Tabaka-i avâma müsaadekâr ve vücub-u zekât ve hurmet-i riba ile, burjuvaları avâmın yardımına dâvet etmesi ve zulümden çekmesi cihetinde Müslümanları aldatıp, onlara bir imtiyaz verip, bir kısmını kendi tarafına çekebilir. Her neyse, bu defa sizin hatırınız için kaidemi bozdum, dünyaya baktım.
Said Nursî

• • •
Önceki Risale: ( 101 ) / Sonraki Risale: ( 103 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

nüsha : kopya
bârekâllah : Allah hayırlı ve mübarek kılsın anlamında, beğeniyi ifade etme için kullanılan bir söz
tevafuk : denk gelme, uygunluk
mâsum : günahsız, suçsuz; çocuk
taife : grup
mutaassıbane : tutucu, inanç ve geleneklerine aşırı derecede sahip çıkarak
iltizam : bağlanma
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
muhalif : aykırı, zıt
neşir : yayma, yayımlama
meşveret : işlerin danışıp görüşme yoluyla halledilmesi
mütekaid : emekliye ayrılmış, emekli
vesvese : kuruntu, şüphe
Hikmetü’l-İstiâze Lem’ası : Şeytan’dan Allah’a sığınma meselesine dair olan On Üçüncü lem’a
melâike : melekler
ruhanî : maddî yapısı olmayan mânevî varlık
vücut : var olma
vesvese : şüphe, kuruntu
zındık : dinsiz
maddiyun : materyalistler, her şeyi maddeye bağlayanlar
vaziyet : durum, hâl
müteessir : etkilenen
müşkül : zorluk
hâlisane : temiz kalplilikle, safiyetle
teslimkârane : teslim olana yakışır şekilde
Medrese-i Nuriye : Risale-i Nur’un okunduğu yer
mesrur : sevinçli, mutlu
minnettar olmak : şükran duymak
şehid : Allah yolunda canını feda eden Müslüman
kerîme : kız evlat
hafîd : torun
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
muvaffakiyet : başarı
saadet : mutluluk
âmin : Âllah’ım kabul eyle”
:
merhum : rahmete kavuşmuş, vefat etmiş
hat : yazı
mutabık : uygun
nazar : bakış, düşünce
manzume : vezinli ve kafiyeli söz, şiir
Lâhika : ek, ilâve; Bediüzzaman ve talebelerinin mektuplarından oluşan kitaplar; Yirmi Yedinci Mektup
risale : mektup; Risale-i Nur’da yer alan herbir bölüm
neşir : yayılma
hizmet-i Nuriye : Risale-i Nur hizmeti
hülya : hayal
tevafuk : denk gelme, uygunluk
ferah : sevinç, rahat, huzur
Cenâb-ı Erhamürrâhimîn : merhametlilerin en merhametlisi ve sonsuz şeref ve azamet sahibi olan yüce Allah
mahrem : gizli
suikast : kötü kasıt; bir kimsenin hayatına kastetme
inâyet-i İlâhiye : Allah’ın inâyeti, yardımı, lütfu
tahammül : dayanma, katlanma
akîm : neticesiz, sonuçsuz
reisicumhur : cumhurbaşkanı
komite : kötü bir maksat için toplanmış gizli cemiyet, topluluk
ecnebî : yabancı
keyfî : isteğe, arzuya göre
ihanet : aşağılama, hakaret
tâzip : azap verme, cezalandırma
âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
sakar : yedi Cehennemden birinin ismi
inşaallah : Allah dilerse
âb-ı kevser : Cennette bulunan Kevser ırmağının suyu
Heyet-i Vekile : Bakanlar Kurulu
Reis : başkan, başbakan
zabıta : polis
zerre kadar : en küçük, çok az miktar
vazifedar : görevli
istimal : kullanma
istihdam : çalıştırma
ihtiyat : önlem alma, tedbirli hareket etme
temkin : ağırbaşlılık, ihtiyatlı hareket etme
dessas : hilebaz, aldatıcı
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
istibdad-ı mutlak : hiçbir hak ve hürriyet tanımayan sınırsız baskı, sınırsız bir diktatörlük
fırka : grup
esrar : sırlar
ifşa : yayma, duyurma
misyoner : Hıristiyanlığı tanıtmaya ve yaymaya çalışan kimse
Hıristiyan ruhanîler : Hıristiyan din adamları
elzem : çok gerekli
şimal : kuzey
cereyan : akım, hareket
müdafaa : savunma
ittifak : birleşme, birlik
tabaka-i avâm : halk tabakası
müsaadekâr : müsaade edici, izin verici
vücub-u zekât : zekâtın farz oluşu
hurmet-i riba : faizin haram olması
burjuva : servet ve mal birikimi yapanlar; zenginler sınıfı
avâm : halk tabakası, sıradan insanlar
imtiyaz : ayrıcalık
kaide : düstur, prensip
aziz : çok değerli, izzetli
sıddık : çok doğru ve bağlı
muhtasar : kısa, öz
evvelâ : birincisi
hakikat : asıl, gerçek, doğru
zuhur : ortaya çıkma, görünme
mâsum : günahsız, suçsuz; çocuk
tashihat : düzeltmeler
şâyân-ı tebrik : tebrik etmeye, kutlamaya lâyık
Yükleniyor...