Hadsiz şükür ve hamd ü senâ ediyorum ki, sizlerin bu mektuplarınız, hem Hüsrev ve arkadaşlarına ve makinelerine, hem Nazif ve yardımcılarına ve makinesine ve bu kudsî yeni hizmette devam edebilmelerine ait sıkıcı çok endişelerimi izale ettiler. Binler elhamdü lillâh.

Hattâ mektuplarınızı aldığımdan bir gün evvel, arabayla gezmeye çıkmıştım. Birden, Kur’ân’ın medhine mazhar olan hüdhüd-ü Süleymanî kuşu bir müjde vermek istiyor gibi, on beş dakika kadar yolumuzu takiben sağa ve sola ve yola konup, uçup, yine gelip, hiç bu acip tarzı görmediğimiz surette, kanaatım geldi ki, yarın beni mesrur edecek bir haber alacağım. Beni gezdiren Nureddin’e dedim. O da benim gibi o kuşun o garip vaziyetinden hayret ediyordu. Birden, biz onun sırrını ifşa ettiğimizden kayboldu.

İkinci gün, hem tesellîkâr Nazif’in mektubunu ve makinesinin yeni mahsulünü, hem Abdurrahman Salâhaddin’in medar-ı merak mektubunu ve bana şapka için Ankara’da sıkıntı veren Vâli Nevzat’ın intiharıyla, kendi tokadını ve cezası kendi eliyle verilmesini ve Zülfikar hizmetine hiçbir taarruz olmadığını ve devam ettiğini, hem Medresetü’z-Zehranın kahramanları hiç telâş etmeyerek Zülfikar’a devamlarını ve hakikat-i hali beyan etmelerini ve çok alâkadar olduğum Atabey kahramanlarının ve Lütfi vârislerinin ve büyük merhum Hafız Ali’nin vekil ve vâris ve hizmet-i Nuriyede muktedir arkadaşlarının, Tahirî ve Abdullah Çavuş’un tebrik mektuplarını ve Ali Köyünün imamı Ali’nin bu yeni taarruzda pek merdâne ve Nur şakirtlerine lâyık bir tarzda ve hükûmette suallerine karşı mânidar ve hakikatli cevaplarını aldım ve dedim: İşte, hüdhüdün müjde sözü doğru çıktı.

Nasıl ki Asâ-yı Mûsâ risalesi tabiatta boğulanları dalâletten kurtarıyor ve bu zamanda herkese, hususan şüpheye ve inkâra düşenlere lâzımdır ve tiryaktır. Öyle de, Zülfikar, ehl-i imana ve ehl-i ilme ve bilhassa hâfızlara elzemdir. Her bir hâfız-ı Kur’ân, bu mecmuaya bu zamanda şiddetle ihtiyacı var. Kur’ân’ın kırk vecihle i’câzını beyan eden bu eser, her hâfızın elinde bulunmalı.

Şimdiye kadar hiçbir zaman tarih göstermiyor ki, Risale-i Nur gibi, pek çok taifelere ve mesleklere hücum eden, bu derece, pek az ve hafif tenkitle kurtulmuş olsun. Hattâ yüz derece daha az zahmetle, yüz derece kudsî hizmet ve mücahede mukabilinde, küçük ve muvakkat ve netice itibarıyla hayırlı bir iki hapis ve iki üç inayetli ve fütuhatlı musibet gördüler. Umuma binler selâm ve muvaffakıyetlerine dua.
• • •
Önceki Risale: ( 125 ) / Sonraki Risale: ( 127 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

tesellîkâr : teselli eden
mahsul : ürün
medar-ı merak : merak kaynağı
Zülfikar : Üstad Bediüzzaman’ın Kur’ân ve Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mu’cizelerine dair bir eseri
taarruz : saldırı, hücum
hakikat-i hal : işin aslı, gerçeği
beyan etmek : açıklamak, izah etmek
alâkadar : alâkalı, ilgili
vâris : mirasçı
merhum : rahmete kavuşmuş, vefat etmiş
hizmet-i Nuriye : Risale-i Nur hizmeti
muktedir : gücü yeten, yapabilen
merdâne : mert kişiye yakışır şekilde
şakirt : talebe, öğrenci
mânidar : anlamlı
hakikat : gerçek, doğru
hüdhüd : kuş
risale : mektup; Risale-i Nur’da yer alan herbir bölüm
dalâlet : hak yoldan sapkınlık
hususan : bilhassa, özellikle
tiryak : derman, ilâç
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen her şeye inanan kimseler, mü’minler
ehl-i ilim : ilim ehli, âlimler
hâfız : Kur’ân’ı ezberlemiş kişi
elzem : çok gerekli
hâfız-ı Kur’ân : Kur’ân’ı ezberlemiş kişi
mecmua : kitap
vecih : yön
i’câz : mu’cize oluş; bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstülük
beyan eden : açıklayan
hâfız : Kur’ân’ı ezberlemiş kişi
taife : grup, topluluk
hücum eden : saldıran
kudsî : kutsal, mukaddes
mücahede : cihad etme, mücadele
mukabil : karşılık
muvakkat : geçici
inayetli : yardımlı, lütuflu
fütuhatlı : fetihli, zaferli, başarılı
musibet : belâ, dert, felâket
umum : herkes
muvaffakıyet : başarı
Yükleniyor...