Kanaatim geliyor ki; bu sıralarda biz, Zülfikar’ı ve Asâ-yı Mûsâ’yı pek çok teksir etmeye mecbur olduğumuz hengâmda ve temiz olmayan matbaacılar dahi çekinmeleri aynı zamanda bu acip makina kolayca elimize verilmesi, o iki mecmuanın makbuliyetine bir işaret-i gaybiye ve inayet-i İlâhiyenin bir harika ikramıdır ve Nurların kerametidir.

Evet, bir âdi mektubum için “Kim yazmış?” diye sekiz defa bana resmen sıkıntı ve eziyet verildiği aynı zamanda, sekiz yüz sahifeyi bin beşyüz nüshaya ve bir milyon sahifelere çıkaran o makine, elbette gaybdan imdadımıza gelmiş Nurcu ve bin kalemli bir kâtiptir. Onun için bazı sahifeleri sönük çıksa, zarar yoktur. Parlak kısmı bize şimdilik yeter. İyi okunmayan kısmı ayrı yapılsın; sonra elmas kalemliler, herbiri bir iki nüshayı ıslah etsin.

Bir zaman bir memlekete şimendifer geldiği vakit, arabacılar telâş edip dediler: “Bizim san’atımız bozuldu.” Halbuki şimendiferin gelmesiyle memlekette faaliyet çoğaldığından, faytonculuğa iki kat ziyade ihtiyaç olmuş. İnşaallah, onun gibi Nur yazıcıları, değil tevakkuf, belki daha ziyade yazı ile defter-i a’mâllerine hasenat kaydedecekler.
• • •
Önceki Risale: ( 126 ) / Sonraki Risale: ( 128 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

kanaat gelmek : hüküm verebilecek düşünceye ulaşma
Zülfikar : Üstad Bediüzzaman’ın Kur’ân ve Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mu’cizelerine dair bir eseri
teksir etmek : çoğaltmak
hengâm : ân, zaman
acip : acayip, tuhaf
mecmua : kitap, belli bir konuda yazılan yazıların bir araya toplanmasından oluşan kitapçık
makbuliyet : kabul edilmişlik
işaret-i gaybiye : herkesin fark edemediği gizli işaret
inayet-i İlâhiye : Allah’ın inâyeti, yardımı
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak görünen olağanüstü hâl ve fiil
âdi : basit
nüsha : kopya
şimendifer : tren
gayb : bilinmeyen ve görünmeyen âlem
kâtip : yazıcı, yazan
ıslah etmek : düzeltmek
inşaallah : Allah dilerse
tevakkuf : durma, duraklama
defter-i a’mâl : amellerin kaydedildiği defter
hasenat : güzellikler, iyilikler
ehl-i siyaset : siyaset adamları, politikacılar
nevi : çeşit, tür
tâzip : azap verme, cezalandırma
tahammül : dayanma, katlanma
merdane : mert kişiye yakışır şekilde
muhafaza etme : koruma
muhtemel : ihtimal dahilinde
tebliğ etmek : bildirmek, ulaştırmak
hayat-ı bâkiye : devamlı ve kalıcı âhiret hayatı
tenezzül etmek : inmek, alçalmak
nisbeten : göre, oranla
hayât-ı fâni : geçici dünya hayatı
şekva etmek : şikâyet etmek
Yükleniyor...