Madem Risale-i Nur, makine ile taammüm etmeye başlamış ve madem felsefe ve hikmet-i cedideyi okuyan mektepliler ve muallimler çoklukla Risale-i Nur’a yapışıyorlar; elbette bir hakikat beyan etmek lâzım geliyor. Şöyle ki:
Risale-i Nur’un şiddetli tokat vurduğu ve hücum ettiği felsefe ise mutlak değildir. Belki muzır kısmınadır. Çünkü felsefenin hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye ve ahlâk ve kemâlât-ı insaniyeye ve san’atın terakkiyatına hizmet eden felsefe ve hikmet kısmı ise, Kur’ân ile barışıktır. Belki Kur’ân’ın hikmetine hâdimdir, muaraza edemez. Bu kısma Risale-i Nur ilişmiyor.
İkinci kısım felsefe, dalâlete ve ilhada ve tabiat bataklığına düşürmeye vesile olduğu gibi, sefahet ve lehviyat ile gaflet ve dalâleti netice verdiğinden ve sihir gibi harikalarıyla Kur’ân’ın mu’cizekâr hakikatleriyle muaraza ettiği için, Risale-i Nur ekser eczalarında mizanlarla ve kuvvetli ve burhanlı muvazenelerle, felsefenin yoldan çıkmış bu kısmına ilişiyor, tokatlıyor; müstakim, menfaattar felsefeye ilişmiyor. Onun için mektepliler Risale-i Nur’a itirazsız, çekinmeyerek giriyorlar ve girmelidirler. Fakat gizli münafıklar nasıl ki bir kısım hocaları bütün bütün mânâsız ve haksız bir tarzda ehl-i medresenin ve hocaların hakikî malı olan Risale-i Nur aleyhinde istimal ettikleri gibi, bazı felsefecilerin enaniyet-i ilmiyelerini tahrik edip, Nurlar aleyhinde istimal etmek ihtimâline binaen, bu hakikati Asâ-yı Mûsâ ve Zülfikar mecmualarının başında yazılsa münasip olur.
Safranbolu, Eflâni Nahiyesi Mülâyim Köyünde mütekait muallim bir kardeşimiz ve Nurun has şakirdi, Nurların neşri ve tab’ı için âdetâ sermayesinin kısm-ı âzamını teberru etmek istiyor, kabulünü rica ediyor. Ben, bu hâlis ve has kardeşimizin fedakârâne ve hâlisane ricasını reddedemiyorum. Ve dünya malları kaide-i şahsiyeme girmediği ve muavenetleri kendime kabul etmediğim için, bu işteki maslahatı da bilemiyorum. İki Isparta’nın kahramanlarına ve Hüsrev ve Tahirî ve arkadaşlarına ve Nazif ve refiklerine bu meseleyi havale ediyorum. Nurun neşri için böyle çok büyük bir hayır ve sevaba mâni olamam. Sizler ya bütün niyet ettiği miktarı, veyahut bir kısmını, iki hisse ile, biri büyük Isparta’nın, biri küçük Isparta’nın makinelerine verilsin. Onun istediği gibi, ya teberru veya ileride başka muavenet edenler gibi bir mukabele nev’inde, ya Nurlardan veya başka bir istediği ne varsa vermek suretiyle o has kardeşimizi memnun edersiniz.
Risale-i Nur’un şiddetli tokat vurduğu ve hücum ettiği felsefe ise mutlak değildir. Belki muzır kısmınadır. Çünkü felsefenin hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye ve ahlâk ve kemâlât-ı insaniyeye ve san’atın terakkiyatına hizmet eden felsefe ve hikmet kısmı ise, Kur’ân ile barışıktır. Belki Kur’ân’ın hikmetine hâdimdir, muaraza edemez. Bu kısma Risale-i Nur ilişmiyor.
İkinci kısım felsefe, dalâlete ve ilhada ve tabiat bataklığına düşürmeye vesile olduğu gibi, sefahet ve lehviyat ile gaflet ve dalâleti netice verdiğinden ve sihir gibi harikalarıyla Kur’ân’ın mu’cizekâr hakikatleriyle muaraza ettiği için, Risale-i Nur ekser eczalarında mizanlarla ve kuvvetli ve burhanlı muvazenelerle, felsefenin yoldan çıkmış bu kısmına ilişiyor, tokatlıyor; müstakim, menfaattar felsefeye ilişmiyor. Onun için mektepliler Risale-i Nur’a itirazsız, çekinmeyerek giriyorlar ve girmelidirler. Fakat gizli münafıklar nasıl ki bir kısım hocaları bütün bütün mânâsız ve haksız bir tarzda ehl-i medresenin ve hocaların hakikî malı olan Risale-i Nur aleyhinde istimal ettikleri gibi, bazı felsefecilerin enaniyet-i ilmiyelerini tahrik edip, Nurlar aleyhinde istimal etmek ihtimâline binaen, bu hakikati Asâ-yı Mûsâ ve Zülfikar mecmualarının başında yazılsa münasip olur.
Safranbolu, Eflâni Nahiyesi Mülâyim Köyünde mütekait muallim bir kardeşimiz ve Nurun has şakirdi, Nurların neşri ve tab’ı için âdetâ sermayesinin kısm-ı âzamını teberru etmek istiyor, kabulünü rica ediyor. Ben, bu hâlis ve has kardeşimizin fedakârâne ve hâlisane ricasını reddedemiyorum. Ve dünya malları kaide-i şahsiyeme girmediği ve muavenetleri kendime kabul etmediğim için, bu işteki maslahatı da bilemiyorum. İki Isparta’nın kahramanlarına ve Hüsrev ve Tahirî ve arkadaşlarına ve Nazif ve refiklerine bu meseleyi havale ediyorum. Nurun neşri için böyle çok büyük bir hayır ve sevaba mâni olamam. Sizler ya bütün niyet ettiği miktarı, veyahut bir kısmını, iki hisse ile, biri büyük Isparta’nın, biri küçük Isparta’nın makinelerine verilsin. Onun istediği gibi, ya teberru veya ileride başka muavenet edenler gibi bir mukabele nev’inde, ya Nurlardan veya başka bir istediği ne varsa vermek suretiyle o has kardeşimizi memnun edersiniz.
• • •