Pek çok alâkadar olduğum ve Risale-i Nur’un gayet ehemmiyetli bir merkezi ve az zamanda pek çok Nur işini gören Denizli Hüsrev’i ve gayet ciddî ve sadık rüfekaları, hususan hâkim-i âdil ve Muharrem ve Hafız Mustafa ve sairenin namına bayram tebrikiyle, Hasan Feyzi’nin şiddetli ve tehlikeli hastalığını beyan eden bir mektubu, çok ehemmiyetli bir kardeşimiz olan Muharrem’den aldım. Kanaat-i kat’iyem geldi ki, Hasan Feyzi, aynen şehid Hafız Ali (rahmetullahi aleyh) gibi, benim musibetimin kısm-ı âzamını kendine alıp mânevî bir fedakârlık eylemiş. Hafız Ali, benim bedelime birkaç emare ile berzaha gittiği gibi, bu Hasan Feyzi de aynı hastalığım zamanında, aynı vakitte, aynı müddette, aynı tarzda, aynı sıkıntılı dışarıya çıkmamakta tevafuku kuvvetli bir emaredir ki, bana çok acıyan ve şefkat eden o kardeşimiz, mânen hastalığımı kısmen kendine aldı. Bu dört cihetle tevafuk içinde yalnız bir fark var. Benimki zehirden, tesemmümden, onunki soğuktan gelmiştir. Elbette Hastalar Risalesi bizim bedelimize onu tesellî edip iyadetü’l-mariz gibi keyfini sormuş ve hastalıktaki büyük sevaplar ve sıkıntılarını sürura kalbetmiş. Cenâb-ı Hak, şifa-i âcil ihsan eylesin. Âmin.
• • •
Önceki Risale: ( 137 ) / Sonraki Risale: ( 139 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

takdim edilen : sunulan
allâme : büyük âlim
nazar-ı müsamaha : hoşgörülü bakış
arzedilmek : sunulmak
alâkadar : alâkalı, ilgili
sadık : bağlı, doğru
rüfeka : arkadaşlar
hususan : özellikle
hâkim-i âdil : adaletle iş gören hükmedici, yargıç
sair : diğer, başka
beyan eden : açıklayan
kanaat-i kat’iye : kesin kanaat, fikir görüş
rahmetullahi aleyh : Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun
kısm-ı âzam : büyük bir kısmı
emare : belirti, işaret
berzah : geçit, kabir; öldükten sonra ruhların gittiği dünya ile âhiret arasındaki âlem
tevafuk : uygunluk, denk gelme
mânen : mânevî yönden
tesemmüm : zehirlenme
Hastalar Risalesi : Yirmi Beşinci Lem’a
bedel : karşılık
tesellî etmek : avutmak, acısını dindirmek, güzel sözler söylemek
iyadetü’l-mariz : hasta ziyâreti
sürur : mutluluk, sevinç
kalb etmek : dönüştürmek
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
şifa-i âcil : acil şifa, hastalıktan çabuk kurtulma, çabuk iyileşme
ihsan eyleme : ikram etme, bağışlama
temsil : analoji, kıyaslama tarzında benzetme
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un bölümleri
iştiyak : çok arzu ve istek
ilâ âhir : sonuna kadar
meâl : açıklama, anlam
ihtar : hatırlatma, ikaz
Yükleniyor...