Aziz, sıddık kardeşlerim; Evvelâ: Bu şiddetli maddî ve mânevî kışın, sıkıntılı maddî ve mânevî hastalığı vaktinde dünyadan mufarakat ve pek çok alâkadar olduğum Nurcu kardeşlerimden iftirak ihtimalinden gelen elemler beni sıkarken, birden Sıddık Süleyman, Nur Santralı Sabri, umum o havalideki kardeşlerim namına ve nesebî akrabalarımın da hesabına, Abdülmecid ve Abdurrahman mânâsında buraya geldiler. Cenâb-ı Hakka şükrediyorum, onların gelmesi, bir panzehir hükmünde bana ilâç oldu. Ben de buradaki âdetime muhalif olarak ne olursa olsun yanıma dâvet ettim, geldiler. İki üç saat kadar tam bütün meraklarımı, hususan Barla’daki dostlarımın hallerini anlamakla, Barla’daki eski zamanıma mesrurane bir seyahat-ı mâneviye-i hayâlî yaptık. Ondan bir ferah, bir inşirahla elîm sıkıntılarım zâil oldu. Onları bir iki gün burada bırakmak isterdim. Fakat bu fena zaman ve buranın evhamlı vaziyeti müsaade etmedi. Bu iki kardeşimizi, umumunuzun hesabına kabul ettim. Ve kendime bedel, umumunuza iki canlı mektup olarak gönderdim.

Saniyen: İkinci gün, çok ziyade merak ve alâka peyda ettiğim darü’l-fünun gençlerinin, üniversite talebelerinin namına, şimdiden, dokuz tane hakikî Nurcu ve küçük Salâhaddin’ler ve Abdurrahman’lar nevinde darü’l-fünunun tenvirine ciddî çalıştıklarını bildiren bir mektup aldım. O küçük Abdurrahman’lar ise, Mustafa Oruç, Konyalı Ziya ve Sabri’nin mahdumu Feyzi ve Bahaeddin, Abdurrahim ve Kastamonulu Ömer ve Aziz ve Şükrü ve Sabri gibi ciddî genç Nurcular Nurlara sahip olmaları, merhum biraderzadem Abdurrahman ve Fuad yeniden on tane olarak dünyaya gelip vazife-i Nuriyeye başlaması gibi beni hem sevindirdi, hem hastalığımı da hafifleştirdi.

Salisen: Zülfikar’ın makineyle hitama yaklaşması, Nurcular, belki bütün memleket için bir saadettir. Bu saadeti elden kaçırmamak için, ne kadar ihtiyatlı tedbirler varsa yaparsınız. Eğer, farz-ı muhal olarak-inşaallah olmaz-Âyetü’l-Kübrâ’ya yapılan tecavüz gibi bir arama olsa, bütün nüshalar tecavüze mâruz kalmasın. Gerçi şimdi tecavüz etmezler ve edemezler; belki müsalâhaya çalışıyorlar. Fakat gizli zındıklar, kendilerini istikbalin lânetinden kurtarmak için elbette bahaneler arıyorlar ve hüküm ellerinde bulunanları aldatıyorlar. Onun için, hıfz ve inayet-i İlâhiyeye tam itimad ederek ihtiyat edilmeli. İnşaallah Zülfikar kendini tecavüzden muhafaza edecek ve mütecavizlerin başını dağıtacak veya imana getirecek.
• • •
Önceki Risale: ( 143 ) / Sonraki Risale: ( 145 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

icraat : faaliyet, iş
Zülfikar : Üstad Bediüzzaman’ın Kur’ân’a ve Peygamberimize (a.s.m.) dair bir eseri
fütuhat : fetihler, zaferler, başarılar
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
şeâir-i İslâmiye : İslâma sembol olmuş eser, iş ve ibâdetler
hüsn-ü misal : güzel örnek
nümune-i imtisal : örnek alınacak model
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
ehl-i siyaset : siyaset adamları, politikacılar
tesadüfen : rastlantı olarak
mebus : milletvekili
suikast : komplo kötü kasıt; bir kişiyi plan kurarak öldürmeye çalışma
alâkadar : alâkalı, ilgili
akîm : neticesiz, sonuçsuz
aziz : çok değerli, izzetli
sıddık : çok doğru ve sadık
evvelâ : birincisi
mufarakat : ayrılık
iftirak : ayrılma
elem : acı, sıkıntı, üzüntü
umum : bütün; genel, herkes
havali : çevre, yöre
nesebî : soy ile ilgili
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
şükretmek : Allah’a karşı minnet duymak, teşekkür etmek
panzehir : zehire karşı ilâç
muhalif : aykırı, zıt
hususan : bilhassa, özellikle
mesrurane : sevinçli bir şekilde
seyahat-ı mâneviye-i hayâlî : hayâlen ve mânen yapılan seyâhat
inşirah : ferahlanma, sevinme
elîm : acı ve sıkıntı veren
zâil olmak : kaybolmak, geçip gitmek
fena : kötü
evhamlı : kuşkulu, kuruntulu
vaziyet : durum, hâl
bedel : karşılık
saniyen : ikinci olarak
alâka peyda etmek : ilgi duymak
darü’l-fünun : üniversite
hakikî : gerçek
nevi : çeşit, tür
darü’l-fünun : üniversite
tenvir : aydınlatma, ışıklandırma
merhum : rahmete kavuşmuş
biraderzade : kardeş oğlu, yeğen
vazife-i Nuriye : Risale-i Nur yoluyla Kur’ân hizmetinde bulunma
salisen : üçüncü olarak
Zülfikar : Üstad Bediüzzaman’ın Kur’ân’a ve Peygamberimize (a.s.m.) dair bir eseri
hitam : son
saadet : mutluluk
farz-ı muhal : olmayacak bir şeyi varmış gibi düşünme, varsayım
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
Âyetü’l-Kübrâ : en büyük delil, Risale-i Nur’da 7. Şua adlı eser
tecavüz : haddi aşma, saldırma
nüsha : kopya
müsalâha : barışma
zındık : dinsiz
istikbal : gelecek
lânet : beddua
hıfz : koruma
inayet-i İlâhiye : Allah’ın inâyeti, yardımı
ihtiyat etmek : tedbirli hareket etmek
muhafaza : koruma
mütecaviz : saldırgan, haddi aşan
aziz : çok değerli, izzetli
sıddık : çok doğru ve sadık
evvelâ : birincisi
fâni : geçici, ölümlü
hamiyetli : din gibi mukaddes değerleri ve kendi aile ve yakınlarını koruma duygusu ve gayreti olan
zâtınız : şahsınız
mazlumiyet : zulme uğramışlık
hâlet : durum, hâl
şefkatkârane : şefkatli bir şekilde
alâkadar : alâkalı, ilgili
imdad : yardım
fikren : düşünce olarak
minnetdar : şükran duyma, iyilik karşısında kendini borçlu hissetme
âhir ömür : hayatın son dönemleri
mâşaallah : Allah dilemiş ve ne güzel yapmış anlamında beğeniyi ifade etmek için kullanılan bir söz
bârekâllah : Allah hayırlı ve mübarek kılsın anlamında, beğeniyi ifade etme için kullanılan bir söz
Yükleniyor...