Aziz, sıddık kardeşlerim, Hizbü’l-Kur’ânü’l-Muazzam’ın hem fevkalâde ehemmiyeti, hem fâideleri, hem okumasında hiçbir vesvesenin gelmemesi, hem bütün Kur’ân’ın en sevaplı âyetlerinin ihtivası, hem Risale-i Nuriyenin bütün esaslarını ve hakikatlerini cem etmesi, hem herkese, hususan her vakit bütün Kur’ân’ı okumaya fırsat bulamayan ve Hafız olmayanlara tamam Kur’ân’ın bir nümune-i kudsîsi, hem tamam Kur’ân’ın tevafuklu tab’ında bir misal-i musağğarı ve müjdecisi, hem maddî ve lâfzî ve mânevî parlak bir i’câz göstermesi gibi pek çok hâsiyetleri var ve bu şuhur-u mübarekedeki pek çok bereketlere ve Nurlara ve sevaplara medardır ve onun tab’ına ve neşrine çalışmışlara çok büyük hayırlar kazandırır.

Risale-i Nur’un iki parlak ve kudsî istinad noktası ve âb-ı hayat çeşmesi olan 1 ...شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لاٰۤ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ وَالْمَلٰۤئِكَةُ. الخ âyetiyle,
2 ...قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ. الخ âyeti, her nasılsa sehven Sûre-i Âl-i İmran’dan alınan âyetlerde yazılmamışlar. O iki âyeti de yazıp içine koyunuz.

Bugünlerde on ikinci sahifeyi okurken birden
3 اِنَّ الْمُنَافِقِينَ فِى الدَّرْكِ اْلاَسْفَلِ مِنَ النَّارِ âyeti gözüme ilişti. Mâkabline baktım, 4 وَمَنْ اَحْسَنُ دِينًا مِمَّنْ اَسْلَمَ وَجْهَهُ ِللّٰهِ ilâ âhir gördüm. Arka sahifesine baktım, gördüm ki: Risale-i Nur’a işaret eden dört âyet var ve onlar Birinci Şuâda izah edilmiş. Kalbime geldi: Herhalde bu dehşetli âyet, bu dehşetli ve zulümatlı ve nifakı kuvvetli asrımıza da hususî bakar. Dikkat ettim, kanaatim geldi. Bir emâresi şudur ki:

اِنَّ الْمُنَافِقِينَ فِى الدَّرْكِ اْلاَسْفَلِ مِنَ النَّارِ cifir ve ebced hesabıyla, tam tamına nifakın dört mertebesinin tarihlerine tevafukla parmak basıyor. Şöyle ki:

Şeddeler sayılır, eğer okunmayan hemze’ler ve فِى deki okunmayan ى sayılmazsa, tam tamına bin üç yüz altmış iki (1362) ederek bu seneye parmak basar.

Eğer مِنَ النَّارِ deki şedde bir nun bir lâm-ı aslî hesap olsa, bin üç yüz kırk iki (1342) ederek Birinci Harb-i Umumînin dehşetli nifakları netice veren tarihine tam tamına tevafukla haber verir.

Eğer şedde iki nun sayılsa, okunmayan hemzeler ve ى de sayılsa, bin üç yüz yetmiş altı (1376) ederek, bu zulümatnifakın sukut mertebesine ve çok âyetlerde nur ile karşılaştırılan اَلظُّلُمَاتِ kelimesinin makam-ı cifrîsi olan bin üç yüz yetmiş iki (1372)’ye dört farkla tevâfuk ederek haber verir.

Eğer okunmayanlar sayılsa ve اَلنَّارِ deki şedde lâm-ı aslî olsa, tam tamına bin üç yüz altı (1306) ederek küfür ve nifakın dehşetli fırtınalarının tarihine tevafukla parmak basar gördüm.

Evet, iki ر 400, üç ف iki ل 300, bir ق iki şeddeli ن lar 300, bir م, bir س 100, diğer م, bir ى, bir ن, o da 100, iki ن, o da 100, yekûnü 1300; bir ل, bir ك 50, şeddeli د 8, ve iki medde, iki hemze 4, mecmuu bin üç yüz altmış iki (1362) eder. Öteki üç adedi de kıyas edilsin.

Hem on ikinci ve on üçüncü sahifelere dikkatle baktım, gördüm ki: Risale-i Nur’a ve şakirtlerine ve muarızlarına o derece mutabık geliyor ki, değil yalnız bir mânâ-yı işârî ile bir remizdir; belki bu asra bakan mânâ-yı sarîhiyle hususî bakar, küllî mânâsına mümtaz bir fert olarak dahil eder diye kat’î anladım, hadsiz şükrettim. Bu hizmet-i Nuriyede şimdiye kadar başımıza gelen belâlar yüz derece ziyade olsa yine ucuzdur; biz kazanıyoruz. O belâlar, ehemmiyetsiz fâni şişelerimizi ve cam parçalarımızı kırmalarıyla, bâki ve uhrevî elmasları bize kazandırıyorlar diye sabır içinde şükretmeliyiz ve sevinmeliyiz bildim.

Hem beni bu sekizinci defadaki zehirlendirmeleri dahi yine akîm kaldığını size beşaret veriyorum. 5 فَاِنَّكَ مَحْرُوسٌ بِعَيْنِ الْعِنَايَةِ Gavs-ı Âzamın teminatı, yine tahakkuk eyledi.

Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dua eder ve dualarını bu mübarek şuhûr-u selâsede isterim.

Ve daire-i nuriyede kesretli bulunan mâsumların ve elleri boş dönmeyen mübarek ihtiyarların mâsumâne dualarını bütün ruhumla arzu eden kardeşiniz
Said Nursî

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Bütün kâinatı adaletle tedbir ve idare etmekte olan Allah, Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh bulunmadığını ap açık delillerle bildirdi. Buna melekler ve ilim sahipleri de şahitlik ettiler. Ondan başka ilâh yoktur; Onun kudreti herşeye galiptir ve Onun her işi hikmet iledir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:18.
2 : “De ki: Ey mülkün hakikî sahibi olan Allah’ım.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:26.
3 : “Şüphesiz münâfıklar Cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar.” Nisâ Sûresi, 4:145.
4 : “Tam bir teslimiyetle Allah’a yönelen, Allah’a ihlâsla itaat ve ibadet ederek bâtıl dinleri bırakıp İbrahim’in dini olan İslâma uyan kimseden din yönüyle daha güzel kim vardır? İbrahim’i ise Allah dost edinmiştir.” Nisâ Sûresi, 4:125.
5 : Sen inayet altında gözetilip korunanlardansın.
Önceki Risale: ( 14 ) / Sonraki Risale: ( 16 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ihtiva : içine alma, kapsama
esas : temel
hakikat : asıl, gerçek, doğru
cem etme : toplama, bir araya getirme
hususan : bilhassa, özellikle
hâfız : Kur’ân-ı Kerimin tamamını ezberleyen kişi
nümune-i kudsî : kutsal örnek
tevafuk : denk gelme, uygunluk
tab' : basım
misâl-i musağğar : küçültülmüş örnek
lâfzî : sözlü olarak
i'câz : mu’cize oluş, muhatapları acze düşürecek derecede mükemmel olma
hâsiyet : özellik
şuhur-u mübareke : mübarek aylar
bereket : Allah’tan gelen bolluk, nimet
medar : vesile, neden
neşir : yayma, yayınlama
kudsî : kutsal
istinad : dayanak
âb-ı hayat : hayat suyu
sehven : yanlışlıkla, yanılarak
Sûre-i Âl-i İmran : Kur’ân-ı Kerimin 3. sûresi olan Âl-i İmran Sûresi
mâkabl : önceki, üstteki
ilâ âhir : sonuna kadar
zulümat : karanlıklar
nifak : münafıklık, ikiyüzlülük
hususî : özel
kanaati gelme : razı olma, inanma
emâre : alâmet, belirti
mertebe : derece, makam
şedde : Arapça’da, üzerinde bulunduğu harfi iki defa okutan işaretin adı
hemze : harekeli elif
nun : Arap alfabesinin yirmi beşinci harfi
lâm-ı aslî : asıl lâm harfi; Arap alfabesinin yirmi üçüncü harfi
nifak : münafıklık, ikiyüzlülük
tevafuk : denk gelme, uygunluk
zulümat : karanlıklar
sukut : düşme, alçalma
mertebe : derece, makam
makam-ı cifrî : cifir hesabına göre ulaşılan netice, sayı değeri
küfür : Allah’a ve Allah’tan gelen herhangi bir şeye inanmama, kabul etmeme
nifak : münafıklık, ikiyüzlülük
yekûn : bütün, toplam
medde : uzatma; çekim harfleri; yazıldığı halde okunmayan, kendisi harekesiz olup, kendinden önceki harfi uzatan elif, vav, ye harfleri
mecmu : bütün
şakirt : öğrenci, talebe
muarız : karşı gelen, muhalif
mutabık : uygun
mânâ-yı işârî : asıl anlamın dışında işaret edilen diğer anlam
remiz : gizli, ince işaret
mânâ-yı sarîh : açıkça anlaşılan mânâ
küllî : genel; söz konusu olan alanın bütün fertleri
mümtaz : seçkin
hadsiz : sayısız
hizmet-i Nuriye : Risale-i Nur hizmeti
ziyade : çok, fazla
fâni : geçici
bâki : devamlı ve kalıcı olan
uhrevî : âhirete ait
şükretme : nimetlere karşı memnunluk gösterme, Allah’a teşekkür etme
Yükleniyor...