Aziz, sıddık kardeşlerim; Evvelâ: Cennetü’l-Firdevsin meyveleri ve Medresetü’z-Zehranın heyet-i fa’âlesinin sahaif-i amelleri ve defter-i haseneleri olan Zülfikar ve arkadaşlarını, selâmetle Cuma gecesi serçe kuşunun verdiği müjdeden iki saat sonra kemâl-i sürurla aldık. Sizlere onların harfleri adedince 1 بَارَكَ اللّٰهُ وَوَفَّقَكُمُ اللّٰهُ وَاَسْعَدَكُمُ اللّٰهُ فِى الدَّارَيْنِ deyip ruh u canımızla sizi tebrik ettiğimiz gibi, bu memleketi de tebrik ederiz. Ve Zülfikar’ın zuhurunun mukaddemeleri başlamasıyla din lehinde kuvvetli cereyanların ve aleyhindeki tecavüzün durması ve bir kısmı rücu edip eski hatîâtın tamirine çalışması işaretiyle, şimdi bilfiil tezahür ve neşrolması, inşaallah memleket için İslâmiyet cihetinde büyük bir fâidesi olacak ve zulmetleri dağıtacak işaretini veriyor.

Evet, şimalden gelen küfr-ü mutlak cereyanını durduracak, yalnız Risale-i Nur’dur. Siyaset, diplomatlık, bu vazifeyi göremez. Onun için, vatanperver ve milliyetçi ve siyasetçiler, Nurlara sarılmaya mecburiyet var. O Zülfikar’ın zuhura gelmesi için çalışanların şahs-ı mânevîsinin, belki herbirisinin kıyametteki defter-i hasenatına yedi yüz sahifesiyle birtek sahife-i hasenat olmasını rahmet-i İlâhiyeden niyaz ediyoruz.

Mâdem o iman hakikatleri yüksek bir ibadet ve hasenedir ve onunla çokların imanını kurtarmak binler hasene hükmündedir; onun zuhuruna çalışanların herbirisi onu okuyup ve dinleyip itikad etmesiyle, aynen işlediği sair hayratın defteri gibi bir uhrevî senedidir. Elbette onların ve şahs-ı mânevîsinin âhirette defter-i hasenatından yedi yüz sahifesiyle bir tek sahife olarak Zülfikar aynen neşrolmak ve bir sahifesi hükmüne geçmek, hadsiz bir rahmetin şe’nidir.

Saniyen: Gerçi Nurlar girdikleri her yerde galebe eder; fakat mütemerrid ve muannid zındıklar, maddiyunlar, ellerinden geldiği kadar fütuhatına fütur vermek için desiselere ve ehl-i siyasete evham vermeye çabalıyorlar. İnşaallah bir halt edemezler. Fakat ihtiyat her vakit iyidir. Sırren tenevveret düsturu devam ediyor. Tâ bunun gibi birkaç mecmua çıkıncaya kadar temkinli ve ihtiyatlı bulunmak lüzumu var. Hattâ bu defa sırr-ı اِنَّاۤ اَعْطَيْنَا'nın remizli risalesini on üç seneden beri görmediğim halde buraya göndermek bir derece ihtiyat kaidesine muhalif olduğu gibi, herkes anlamaz, hem tevil ve tefsir lâzımdır. Çünkü Lâhikada bir mektupta yazmıştım ki, iki hakikat mücmelen bana ihtar edilmişti:

Birisi: Bir derece dar bir dairede bir nur gösterilmişti; geniş bir dairede mânâ verip, kırk sene evvel “Bir nur göreceğiz” diye müjde veriyordum. Hattâ Hürriyetten evvel, eski talebelerime de o müjdeyi mükerrer söylüyordum. Zannederdim ki, geniş siyaset dairesinde olacak. Halbuki bu memleketin en ziyade muhtaç olduğu imanî ve İslâmî ve hayat-ı içtimaiye-i İslâmiye dairesinde Risale-i Nur’u göreceksiniz diye hakikatten bana ihtar edilmiş; bir hiss-i kablelvuku ile musırrane ve tekrarla ben de haber veriyordum, o hak ve hakikatlı meselenin sûretini değiştiriyordum.

İkincisi: Şeâir-i İslâmiyeye ve siyaset-i İslâmiyeye darbe vuranlar on iki, on üç, on dört, on altı sene zarfında büyük darbeler yiyecekler diye bana ihtar edildi. Evvelki meselenin aksine olarak, geniş dairede vuku bulan o hâdisâtı ve büyük cemaatlere gelen o tokatları, küçük bir dairede şahıslara gelecek tokatlar suretinde mânâ vermiştim ki, tam aynen iki dairede, hem küçük, hem büyük, on iki sene sonra en müthişi dünyayı terk ettiği gibi, büyük dairede de onun gibi dehşetli cemaatler on iki, on üç, on dört, on altı tarihlerinde aynı tokatları yediler ve yiyecekler diye ihtar edildi.

Ben, tevilimle bu büyük daireyi yalnız küçükte tatbik ettiğim gibi, evvelki “nur” meselesinde de bilâkis küçük daireyi ve sırf imanî hâdise-i Nuriyeyi pek geniş daire-i siyasiyede tevilimle mânâ vermiştim. Onun için, sırr-ı اِنَّاۤ اَعْطَيْنَا'yı herkes birden anlamaz. Hem şahsî isimleri böyle mesail-i ilmiyeye girmemek lâzım olduğundan, o risale hattâ on üç seneden beri elime geçmediğinde isabet var; kardeşlerim dahi onu merak etmesinler. Biri eğer çok merak etse, o sırr-ı اِنَّاۤ اَعْطَيْنَا'nın başında “Şimdiki saniyen” ile başlayan fıkrayı ve Lâhikada geçen aynı meseleye dair fıkrayı okumak lâzımdır; yoksa hiç bakmasın.

O ikinci Harb-i Umumî ve o dehşetli şahsın dünyadan gitmesiyle ve şimdi de onun mesleği geri çekilmesi ve bir kısmı o mesleğin aksine din lehinde resmen çalışması ve ehl-i imanın istibdad-ı mutlakadan bir derece kurtulması ve az bir tevil ile o risaleciğin verdikleri haber aynı tarihlerde vuku bulması, o sûrenin bir lem’a-i i’câzıdır. Fakat heyecanlı tevillerim perde çekmişti; hakikat gizlenmiş.
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Allah mübarek kılsın. Allah sizi başarılı kılsın. Allah sizi dünya ve âhirette mes’ut etsin.
Önceki Risale: ( 152 ) / Sonraki Risale: ( 154 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âlimâne : âlimlere yakışır şekilde
aziz : çok değerli, izzetli
bilfiil : fiilen, gerçekte
Cennetü’l-Firdevs : Firdevs Cenneti; Cennetin en yüksek yeri
cereyan : akım, hareket
cihan : dünya
defter-i hasenat/defter-i hasene : sevap ve iyiliklerin yazıldığı amel defteri
evvelâ : birincisi
hatîât : hatâlar
heyet-i fa’âle : aktif, iş gören topluluk
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
kemâl-i sürur : tam ve mükemmel mutluluk, sevinç
kıyamet : dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması
küfr-ü mutlak : sınırsız inançsızlık; Allah’ı ve Ondan gelen her şeyi inkâr etmek
mes’ut etmek : mutlu etmek
mukaddeme : başlangıç
muvaffak : başarılı
müdakkikane : dikkatlice araştırıp inceleyerek
neşrolmak : yayılmak
niyaz etmek : yalvarıp yakarmak, dua edip istemek
rahmet-i İlâhiye : Allah’ın herşeyi kuşatan sonsuz rahmeti
ruh u can : ruh ve can; bütün içtenlik istek
rücu etmek : dönmek
sahaif-i amel : amel sayfaları
sahife-i hasenat : sevap ve iyiliklerin yazıldığı mânevî sayfa
sıddık : çok doğru ve bağlı
şahs-ı mânevî : tüzel kişilik; belli bir kişi olmayıp bir topluluktan meydana gelen mânevî kişi, topluluk
şimal : kuzey
tecavüz : haddi aşma, ileri gitme
tezahür : ortaya çıkma
vatanperver : vatan sever
zuhur : ortaya çıkma, meydana gelme
zulmet : karanlık
Zülfikar : Üstad Bediüzzaman’ın Kur’ân’a ve Peygamberimize (a.s.m.) dair bir eseri
defter-i hasenat : sevap ve iyiliklerin yazıldığı mânevî defter, amel defteri
desise : hile, aldatma
ehl-i siyaset : siyaset adamları, politikacılar
evham : kuruntular, şüpheler
fütuhat : fetihler, zaferler, başarılar
fütur vermek : usanç, gevşeklik vermek
galebe etmek : üstün gelmek
hadsiz : sonsuz, sınırsız
hak : doğru, gerçek
hakikat : gerçek, doğru
hasene : iyilik, sevap
hayat-ı içtimaiye-i İslâmiye : İslâmın sosyal hayatı
hayrat : hayırlar, iyilikler
hiss-i kablelvuku : birşeyi olmadan önce hissetme duygusu
Hürriyet : 1908 yılında, ikinci Meşrutiyetin ilânı ile birlikte gerçekleşen yeni sistemin halk arasındaki adı
ihtar : hatırlatma, uyarı
ihtiyat : önlem alma, tedbirli hareket etme
inşaallah : Allah dilerse
itikad etmek : inanmak
kaide : düstur, prensip
Lâhika : ek, ilâve; Bediüzzaman ve talebelerinin mektuplarından oluşan kitap; Yirmi Yedinci Mektup; Barla, Kastamonu ve Emirdağ Lâhikaları
maddiyun : maddeci, materyalist
mecmua : kitap; belli bir konuda yazılan yazıların bir araya toplanmasından oluşan kitapçık
muannid : çok inatçı, inanmamakta direnen
muhalif : aykırı, zıt
musırrane : ısrarlı bir şekilde
mücmelen : kısaca, özetle
mükerrer : tekrar tekrar, defalarca
mütemerrid : inatçı, dikkafalı
neşrolmak : yayılmak, yayınlanmak
rahmet : merhamet, bağış, ihsan
remizli : gizli işaret edilen
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un bölümleri
sair : diğer, başka
saniyen : ikinci olarak
sırren tenevveret : gizli ve sır perdesi altında parlama ve hizmeti yaygınlaştırma
suret : biçim, şekil
şahs-ı mânevî : tüzel kişilik; belli bir kişi olmayıp bir topluluktan meydana gelen mânevî kişi, topluluk
şe’n : bir şeyin şânına yakışan şey; bir şeyin gereği
tefsir : açıklama, bir sözü izah etme, Kur’ân’ın âyetlerini açıklama, yorumlama
temkinli : ağırbaşlı, ihtiyatlı hareket etme
tevil : yorum
uhrevî : âhirete dair, yönelik
zındık : dinsiz
zuhur : ortaya çıkma, görünme
Zülfikar : Üstad Bediüzzaman’ın Kur’ân’a ve Peygamberimize (a.s.m.) dair bir eseri
âlem-i İslâm : İslâm dünyası
aziz : çok değerli, izzetli
bilâkis : tersine
daire-i siyasiye : siyaset dairesi
ehl-i hakikat : doğru ve hak yolda olan kimseler
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen her şeye inanan kimseler, mü’minler
elem : acı, keder
elim : acıklı, üzücü
fevkinde : üstünde
fıkra : bölüm, kısım; kısa yazı
hâdisât : olaylar
hâdise-i Nuriye : Risale-i Nur hâdisesi, olayı
hakikat : gerçek
hakikî : asıl, gerçek
hizmet-i imaniye : iman hizmeti
hususan : özellikle
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
ihtar edilmek : hatırlatılmak, ikaz edilmek
isabet : uygunluk, yerini bulma
istibdad-ı mutlaka : tam ve sınırsız bir baskı, mutlak diktatörlük
lem’a-i i’câz : mu’cizelik parıltısı
mesail-i ilmiye : ilmî meseleler
meşreb : hareket tarzı, metod
muhterem : saygıdeğer
nevi : çeşit, tür
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un bölümleri
saniyen : ikinci olarak
siyaset-i İslâmiye : İslâm siyaseti, idaresi
suret : biçim, şekil
şeâir-i İslâmiye : İslâma sembol olmuş iş ve ibâdetler
tahammül : dayanma, katlanma
tevil : yorum
vuku bulmak : meydana gelmek
Yükleniyor...