Aziz, sıddık, bahtiyar kardeşim Süleyman Rüştü; Seni ve kardeşin kahraman Burhan’ı ve senin iki mübarek, mâsum evlâdını ve senin hane halkını, Risale-i Nur namına ve umum şakirtler hesabına ruh u canımızla sizi tebrik ediyoruz. Böyle kudsî ve daimî sevap kazandıracak uhrevî bir hizmete muvaffakiyetinizi, Isparta ve bu memleket istikbalde alkışlayacaktır. Size çok hayırlı duaları kazandıracak. İnşaallah, Zülfikar gibi daha çok emsaline muvaffak olursunuz. Bu acip şerait içinde bu fevkalâde muvaffakiyet, hem Zülfikar’ın, hem sadakatinizin bir kerametidir. Çok mübarek olan senin rüyan -ki, emr-i İlâhi ile, Kur’ân’ı, Hazret-i Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâma vermek, Hazret-i Cebrail’in vazifesinin bir cilvesidir- işarettir ki, bu hizmetiniz hem rıza-yı İlâhiyeye, hem rıza-yı Peygamberîye (a.s.m.) muvafıktır. Mu’cizât-ı Kur’âniyeyi, Mu’cizât-ı Ahmediye vasıtasıyla ümmet-i Muhammediyeye (a.s.m.) tebliğ etmek mânâsıyla senin rüyan tâbir edilir.

Nasıl, bir küçücük cam parçasında güneşin bir timsali, ziyasıyla o elindeki camı tutanla münasebettar olur, bir nevi muhabere eder. Öyle de hususî bir tecellî ile, rü’yalarda -Selef-i Sâlihînde bu çeşit rüyalar görülmüş- makbuliyet ve rıza alâmetidir. Hazret-i Peygamberin (a.s.m.) yanında gördüğün adam da, Nur ve Risale-i Nur şakirtlerinin şahs-ı mânevîsidir.
• • •
Önceki Risale: ( 154 ) / Sonraki Risale: ( 156 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

acip : hayret verici, şaşırtıcı
alâmet : belirti, işaret
Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun
aziz : çok değerli, izzetli
bahtiyar : talihli, mutlu
cilve : görüntü, yansıma
daimî : devamlı, sürekli
emr-i İlâhi : Allah’ın emri
emsal : benzerler
fevkalâde : olağanüstü
hane : ev
hususî : özel
ihlâs : içtenlik, samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme
ihtiyat : önlem alma, tedbirli hareket etme
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
irşad-ı Alevî : Hz. Ali’nin irşadı
istikbal : gelecek zaman
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak görünen olağanüstü hâl
kudsî : kutsal, yüce
makbuliyet : kabul edilmişlik, geçerlilik
mâsum : günahsız, temiz; çocuk
Mu’cizât-ı Ahmediye : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) gösterdiği mu’cizeler; On Dokuzuncu Mektup
Mu’cizât-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın mu’cizeleri; Yirmi Beşinci Söz
muhabere etmek : haberleşmek, konuşmak
muvaffakiyet : başarı
muvafık : lâyık, uygun
münasebettar : alâkalı, ilgili
nevi : çeşit, tür
rıza : memnuniyet
rıza-yı İlâhiye : Allah rızası
rıza-yı Peygamberî : Hz. Muhammed’in (a.s.m) rızası
ruh u can : ruh ve can; bütün içtenlik
sadakat : bağlılık, doğruluk
sebat : kararlı olma
Selef-i Sâlihîn : Sabahe ve Tabiîn gibi ilk devir müslümanları, ilk devir İslâm büyükleri
sıddık : çok doğru ve bağlı
sırren tenevveret : gizli ve sır perdesi altında parlama ve hizmeti yaygınlaştırma
şahs-ı mânevî : tüzel kişilik; belli bir kişi olmayıp bir cemaatten meydana gelen manevî şahıs
şakirt : talebe, öğrenci
şerait : şartlar
tâbir edilme : yorumlanma
tasdik etmek : doğrulamak, onaylamak
tebliğ etme : bildirme, ulaştırma
tecellî : görünüm, yansıma
tesanüd : dayanışma
timsal : görüntü, yansıma
uhrevî : âhirete ait
umum : bütün
ümmet-i Muhammediye : Hz. Muhammed’e inanıp onun yolundan giden Müslümanlar
ziya : parlaklık, aydınlık
Zülfikar : Üstad Bediüzzaman’ın Kur’ân’a ve Peygamberimize (a.s.m.) dair bir eseri
Yükleniyor...