Cenâb-ı Hakka hadsiz şükür ediyoruz ki, Medresetü’z-Zehranın erkânları, hakikî bir tesanüd ve sarsılmaz bir ittihad kerametiyle, bütün müşkilâta ve mânialara galebe edip Nurun elmas Zülfikar’larını ve harika mu’cizathüccetlerini muhtaçlara yetiştirmeye muvaffak oluyorlar. Bu neticeye mukabil çektiğimiz zahmet bin derece ziyade olsa da ucuzdur, ehemmiyeti yoktur.

Kardeşimiz Re’fet’in mektubunda Münevvere, Nazmiye, Saim namında üç mâsumun üç ayda elif’ten başlayıp Kur’ân-ı Hakîmi hatmetmeye muvaffak olmalarından ve Kur’ân dersiyle beraber Nur hakikatlerini ve hakaik-i imaniyeyi mâsumâne, müştakane dinlemeleri için onları ve üstadlarını ve peder ve validelerini tebrik ediyoruz. Münevvere ve Nazmiye, Abdülbaki ve Mehmed Celâl’in Nur hizmetinde noksan kalan vazifelerini inşaallah tekmil edecekler.

Bizi ve Risale-i Nur’u çok minnettar eden kahraman Burhan’ın mektubunda yazılan hastaya Cenâb-ı Hak şifa versin ve kardeşimiz Zekâi’nin vefat eden validesine çok rahmet eylesin. Âmin.

Nur’un erkânından ve hocalar kısmının yüzünü ak eden Nurun santralı Sabri’nin mektubunda, merhum Hâfız Ali, Hasan Feyzi ve onların halefi ve vazifelerini gören Ahmed Fuad’ın, ihtiyar ve vazifesi bitmek üzere olan bu biçare Üstadlarına bedel ömrünü feda etmek, onun yerinde çabuk berzaha gitmek gibi, Sabri kardeşimiz de dördüncü olmak üzere ve ömrünü kabilse bana vermek, nefis ve kalbini ikna edip bana yazıyor. Ben, bu pek eski ve sarsılmaz ve Nurlar için hayatı çok fâideli kardeşime binler bârekâllah deyip, bana verdiği ömrünü kabul edip, ona aynen Ahmed Fuad gibi, o bâki kalan iki ömrümü, o iki kardeşime ve o iki yeni Said’e emanet verip benim bedelime hizmet-i imaniyede ve Nuriyede hizmet etsinler.

Ve onun mektubunda, Barla medrese-i Nuriyenin baş kâtibi Şamlı Hâfız Tevfik’in halka-i tedrisinde, Sıddık Süleyman’ın mahdumu Yusuf ve merhum Mustafa Çavuş’un ve Ahmed’in oğulları gibi Kur’ân dersiyle Kur’ân yazısını ve Nurları öğrenmesi; ve Hulûsi ve Hâfız Hakkı’nın Nurları şevk ile yazmaları, Barla’ya karşı benim ümidimi kuvvetlendirdiler ve derince bir ferah ve sürur verdiler. Cenâb-ı Hak muvaffak eylesin. Âmin. Ve Tevfik’e tevfik refik eylesin. Âmin.

Sabri’nin mektubu içinde, ben Barla’da iken bana çok hizmet eden ve çok defa hatırıma gelen Sıddık Süleyman’ın hemşirezadesi Hüseyin’in mektubu beni çok sevindirdi. Hem onun hakkındaki merakımı izale eyledi. Mâşaallah, tam Sıddık Süleyman’ın mahiyetinde eski alâkadarlığını muhafaza ediyor.

Hem, Sabri’nin mektubuyla beraber Eğirdir Cire Köyü Risale-i Nur talebelerinden Şükrü, Süleyman, Osman Çavuş’un samimî ve ciddî alâkalarını Nurlara karşı gösteren mektuplarına karşı, “Bârekâllah, Cenâb-ı Hak sizleri muvaffak etsin” deriz.

Kastamonu’nun Hüsrev’i ve Rüştü’sü olan Mehmed Feyzi ve Emin’in gönderdikleri benim Kastamonu’da kalan bir kısım risaleler emanetlerini aldım. Size gönderdiğim Asâ-yı Mûsâ’nın lûgatnamesini hasta olduğu halde çok güzel ve âlimâne yazan, lûgatnamenin başında güzel bir fıkra derceden ve bana da ayrı mektup yazan Risale-i Nur’un serkâtibi Mehmed Feyzi’nin, oraca çok müşkilât ve mânialara rağmen harika sadakatini ve Nur’lara fâik alâkasını, sarsılmadan imana hizmetini bir kaç cihette yapması gösteriyor ki, o küçük bir Hüsrev olduğu gibi, tam bir Hasan Feyzi’dir. Fakat, ben orada iken, çok ehemmiyetli ve enaniyetli bir sofi-meşrep eski memurlardan bir zât ve gayet mühim malûmatlı, dünya ile çok alâkadar ve siyasî tüccar bir hoca, bana karşı ilişmedikleri için, ben de onları daire-i Nura celbetmeye çalışmadım, onlara da ilişmedim. Şimdi Mehmed Feyzi ise, Kastamonu’yu onların nüfuzundan kurtarıp Denizli gibi muvaffak olamıyor. Hilmi, Sadık ve Ahmed Kureyşî gibi Nurun kahramanları da köylerde bulunduğundan, Feyzi’nin hizmeti bir derece hususî kalıyor. İnşaallah, bir vakit tam muvaffak olurlar.

Kastamonu’nun Zehra’ları, Hâcer’leri, Lütfiye’leri, Ulviye’leri, Necmiye’leri başka bir sahada, hanımlar âleminde Nur hizmetinde Feyzi’ye arkadaşlık ediyorlar.

Feyzi’nin mektubunda Risale-i Nur şakirtlerinin teşebbüsüyle resmî Kur’ân mektebi açılıp, en evvel Nurun mâsumları ve hususan Emin’in mahdumları en evvel mektebe girip, en evvel onlar Kur’ân’ı hatmederek kısmen hıfza başlamaları cihetinde, onları ve pederlerini ve oradaki şakirtleri tebrik ediyoruz ve o mâsumlara binler bârekâllah deriz.

İki defa Nurun hizmeti için buraya kadar gelen kıymetli hemşiremiz Zehra’nın Medresetü’z-Zehranın kâğıt masrafına iki yüz lira vermesi, hanımlar kısmında da Hüsrev’ler, Feyzi’ler, Ahmed’ler bulunduğunu gösteriyor.

Kastamonu’da, Hâfız İhsan’ın imzasıyla ve Nur kahramanlarından Hilmi Bey ve Emin’in müşterek mektubunu aldım. Ben, bu iki eski ve kıymetli ve sarsılmaz ve metin o kardeşlerime ve İhsan’lara ve oradaki Nur şakirtlerine çok hasretler ve iştiyaklarla selâm ediyorum. Ve hapiste, bizimle beraber ve bize hapiste çok hizmet eden İhsan nerededir, merak ediyorum.

Safranbolu havalisi, hakikaten Mustafa’lar ve Ahmed Fuad ve Hıfzı (r.h.) ve Rahmi gibi harika sadakat ve alâkadarlıkla, Kastamonu’daki sekiz sene bizim Nur hizmetimizin akîm kalmadığını ve Safranbolu’da parlak bir medrese-i Nuriye olacağını maddeten ispat ediyorlar. Bu defa Mustafa Osman’ın mektubunda, iki saat yakınındaki Karabük fabrikalar şehrinde bulunan yüzer genç ve işçilerde Nurlar fütuhat yapacağını bildirmekle ehemmiyetli bir müjde telâkki ediyoruz.

Nurun küçük kahramanlarından Mustafa Sungur ve Rahmi’nin güzel mektuplarında, onların köylerinde Ahmed Fuad’ın ciddî gayretiyle ders vermesi; ve Eflâni nahiyesinin, Barla nahiyesi gibi bir medrese-i Nuriye hükmüne girdiğini ve ora ahalisi iştiyakla Nurları dinlemesi; ve yeniden iki genç muallim daha eski yazı ile Nurlara girmesi; ve çocukların, huruf-u Kur’âniyeyi öğrenmeye başlaması ile Risale-i Nur’ları da yazmaya girmeleri, büyük bir fa’l-i hayırdır. Cenâb-ı Hak o mâsumları muvaffak etsin ve onların üstadları ve peder ve validelerinden razı olsun. Onlar, duada mâsumlar dairesine girdiler. Başta Ahmed Fuad, Mustafa ve Rahmi olarak, Eflâni nahiyesini tebrik ediyoruz.

Nurun küçük kahramanlarından Mustafa Sungur ve Rahmi’nin az bir zamanda, eski harfle, Mustafa Sungur’un gayet mükemmel Meyve’nin On Birinci Meselesi Hâtimesi ile ve Rahmi’nin Gençlik Rehberi’ni eski harfle güzelce yazmaları ve Kastamonu’dan gelen kitaplarım içinde bize göndermeleri, hakikaten benim için yeni biraderzadelerim bir Abdurrahman ve Fuad dünyaya gelmiş gibi beni memnun ediyor.
• • •
Önceki Risale: ( 167 ) / Sonraki Risale: ( 169 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âmin : “Allah’ım kabul eyle”
bârekâllah : Allah hayırlı ve mübarek kılsın anlamında, beğeniyi ifade etmek için kullanılan bir söz
bedel : karşılık
berzah : öldükten sonra ruhların kıyamete kadar kalacakları mânevî âlem, kabir âlemi
biçare : çaresiz, zavallı
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
elif : Arap alfabesinin ilk harfi
erkân : Nur talebelerinin önde gelenleri
galebe etmek : üstün gelmek
hadsiz : sonsuz
hakaik-i imaniye : iman hakikatleri, esasları
hakikî : gerçek
halef : birinin yerine sonradan geçen kimse
hatmetmek : bitirmek
hüccet : kanıt, delil
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
ittihad : birleşme, birlik
kabil : mümkün, olabilir
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak görünen olağanüstü hâl ve fiiller
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
mânia : engel
mâsum : günahsız, temiz, saf; çocuk
mâsumâne : günahsız, suçsuz bir şekilde
merhum : rahmete kavuşmuş, vefat etmiş
minnettar etme : minnet duyma, yapılan bir iyiliğe karşı kendini borçlu hissettiren
mu’cizat : insanların benzerini yapmakta âciz kaldıkları olağanüstü işler, hâller
mukabil : karşılık
muvaffak olmak : başarmak
müşkilât : zorluklar, güçlükler
müştakane : çok arzulu ve istekli bir şekilde
nefis : bir kimsenin kendisi; insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu
Nur hakikatleri : Risale-i Nur dersleri
Nur hizmeti : Risale-i Nur hizmeti
peder : baba
şükür : Allah’a karşı minnet duyma, teşekkür etme
tekmil etmek : tamamlamak
tesanüd : dayanışma
valide : anne
Zülfikar : Üstad Bediüzzaman’ın Kur’ân’a ve Peygamberimize (a.s.m.) dair bir eseri
alâkadar : alâkalı, ilgili
âlimâne : âlimlere yakışır bir şekilde
âmin : “Allah’ım kabul eyle”
bâki kalan : geride kalan
bârekâllah : Allah hayırlı ve mübarek kılsın anlamında, beğeniyi ifade etmek için kullanılan bir söz
bedel : karşılık
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
derceden : yerleştiren
fâik : üstün
fıkra : belli bir düşünceyi anlatmak üzere kaleme alınan yazı; makale
halka-i tedris : öğrenim, ders halkası
hemşirezade : kız kardeş çocuğu, yeğen
hizmet-i imaniye ve Nuriye : iman ve Risale-i Nur hizmeti
izale eylemek : gidermek, ortadan kaldırmak
kâtib : yazan, yazar
lûgatname : sözlük
mahdum : oğul, evlât
mahiyet : nitelik, özellik
mânia : engel
mâşaallah : Allah dilemiş ve ne güzel yapmış mânâsına gelen ve beğeniyi ifade etmek için kullanılan bir söz
medrese-i Nuriye : Risale-i Nur’un okunduğu yerler
merhum : rahmete kavuşmuş, vefat etmiş
muhafaza etmek : korumak
muvaffak : başarılı
müşkilât : zorluklar, güçlükler
refik : arkadaş, yoldaş
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un bölümleri
sadakat : bağlılık, sebat
serkâtib : baş kâtip, yazar
sürur : mutluluk, sevinç
tevfik : başarı, yardım
akîm : neticesiz, sonuçsuz
alâkadar : alâkalı, ilgili
bârekâllah : Allah hayırlı ve mübarek kılsın anlamında, beğeniyi ifade etmek için kullanılan bir söz
celbetmek : çekmek, çağırmak
daire-i Nur : Risale-i Nur ile tarif edilen yol
enaniyetli : bencil, gururlu
hakikaten : gerçekten
hatmetmek : bitirmek
havali : çevre, yöre
hemşire : kızkardeş
hıfz : ezberleme
hususan : özellikle
hususî : özel
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
iştiyak : arzu, istek
Lütfiye : İsmail Fakazlı’nın eşi
mahdum : oğul, evlât
malûmat : bilgiler
mâsum : günahsız, temiz; çocuk
medrese-i Nuriye : Risale-i Nur’un okunduğu yerler
muvaffak olmak : başarmak
müşterek : ortak
Nur hizmeti : Risale-i Nur hizmeti
nüfuz : etki
peder : baba
sadakat : bağlılık, sebat
Safranbolu :
sofi-meşrep : tasavvuf ve tarikat tarzını benimseyen
şakirt : talebe, öğrenci
teşebbüs : girişim
biraderzade : kardeş oğlu, yeğen
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
fa’l-i hayır : hayırlı iş, faaliyet
fıkra : belli bir düşünceyi anlatmak üzere kaleme alınan yazı; makâle
fütuhat : fetihler, zaferler, başarılar
hakikaten : gerçekten
havali : çevre, yöre
huruf-u Kur’âniye : Kur’ân’ın harfleri
iştiyak : arzu, istek
mâsum : günahsız, temiz; çocuk veya yaşlı kimse
mensup : bağlı
Meyve : Meyve Risalesi; On Birinci Şuâ
muallim : öğretmen, öğretici
muhacir : göçmen
muvaffak etmek : yardım ederek başarılı olmayı sağlamak
muvaffak : başarılı
peder : baba
şakirt : talebe, öğrenci
telâkki etmek : kabul etmek, anlamak
valide : anne
Yükleniyor...