Eğer kolaysa, İstanbul’a gönderilen kitaplar buraya da uğrasa münasip olur. Benim için de yirmi otuz nüsha İstanbul’da ciltlense, bana gönderilse iyi olur. Şimdilik fiyatı elimde yoktur ki göndereyim. Hem çoklara da hediye vermeye mecbur oluyorum.

Nurların erkânlarından bir iki doktor, benim hastalığımın şiddetiyle beraber o hâlis, sadık zatlara hastalık noktasından müracaat etmeyip ve ilâçlarını da yemeyip çok ağır hastalıklar içinde onlarla meşveret etmeyerek ve şiddet-i ihtiyacım ve elemlerim içinde yanıma geldikleri vakit, hastalığa dair bahis açmadığımdan endişeli bir merak onlara geldiğinden, sırlı bir hakikati izhara mecbur oldum. Belki size de fâidesi var diye yazıyorum. Onlara dedim ki:

Hem gizli düşmanlarım, hem nefsim, şeytanın telkiniyle zaif bir damarımı arıyorlar ki, beni onunla yakalayıp Nurlara tam ihlâs ile hizmetime zarar gelsin.

En zaif damar ve dehşetli mâni, hastalık damarıdır. Hastalığa ehemmiyet verdikçe, hiss-i nefs-i cisim galebe eder; “Zarurettir, mecburiyet var” der, ruh ve kalbi susturur, doktoru müstebit bir hâkim gibi yapar ve tavsiyelerine ve gösterdiği ilâçlara itaate mecbur ediyor. Bu ise, fedakârane, ihlâsla hizmete zarar verir.

Hem gizli düşmanlarım da bu zaif damarımdan istifadeye çalışmışlar ve çalışıyorlar. Nasıl ki korku ve tamah ve şan ü şeref cihetinde çalışıyorlar. Çünkü insanın en zaif damarı olan “korku” cihetinde bir halt edemediler, idamlarına beş para vermediğimizi anladılar.

Sonra insanın bir zaif damarı “derd-i maişet ve tamah” cihetinde çok soruşturdular. Nihayetinde, o zaif damardan birşey çıkaramadılar. Sonra onlarca tahakkuk etti ki, onlar mukaddesatını feda ettikleri dünya malı, nazarımızda hiç ehemmiyeti yok ve çok vukuatlarla onlarca da tahakkuk etmiş. Hattâ bu on sene zarfında yüz defadan ziyade resmen “Neyle yaşıyor?” diye mahallî hükûmetlerden sormuşlar.

Sonra en zaif bir damar-ı insânî olan “şan ve şeref ve rütbe” noktasında bana çok elîm bir tarzda o zaif damarımı tutmak için emredilmiş. İhanetler, tahkirlerle, damara dokunduracak işkencelerle dahi hiçbir şeye muvaffak olamadılar. Ve kat’iyen anladılar ki, onların perestiş ettiği dünya şan ve şerefini bir riyakârlık ve zararlı bir hodfuruşluk biliyoruz, onların fevkalâde ehemmiyet verdikleri hubb-u cah ve şan ve şeref-i dünyeviyeye beş para ehemmiyet vermiyoruz, belki onları bu cihette divane biliyoruz.

Sonra bizim hizmetimiz itibarıyla bizde zaif damar sayılan, fakat hakikat noktasında herkesin makbulü ve her şahıs onu kazanmaya müştak olan “mânevî makam sahibi olmak ve velâyet mertebelerinde terakki etmek” ve o nimet-i İlâhiyeyi kendinde bilmektir ki, insanlara menfaatten başka hiçbir zararı yok. Fakat böyle benlik ve enaniyet ve menfaatperestlik ve nefsini kurtarmak hissi galebe çaldığı bir zamanda, elbette sırr-ı ihlâsa ve hiçbir şeye âlet olmamaya bina edilen hizmet-i imaniye ile şahsî makam-ı mâneviyeyi aramamak iktiza ediyor. Harekâtında onları istememek ve düşünmemek lâzımdır ki, hakikî ihlâsın sırrı bozulmasın. İşte bunun içindir ki, herkesin aradığı keşf ü kerâmâtı ve kemâlât-ı ruhiyeyi Nur hizmetinin haricinde aramadığımı zaif damarlarımı tutmaya çalışanlar anladılar. Bu noktada dahi mağlûp oldular.

Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve gelecek Leyle-i Kadri herbir Nurcu hakkında seksen üç sene ibadetle geçmiş bir ömür hükmüne geçmesini hakikat-i Leyle-i Kadri şefaatçi ederek rahmet-i İlâhiyeden niyaz ediyoruz.
1 اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Kardeşiniz
Said Nursî

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Bâkî olan sadece Odur.
Önceki Risale: ( 187 ) / Sonraki Risale: ( 189 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

havali : çevre, yöre
şakirt : talebe, öğrenci
şevk : çok istek ve arzu, coşku
haşiye : dipnot
tashih etme : düzeltme
vird : devamlı yapılan zikir
müteessir olma : üzülme, etkilenme
ihtar edilme : hatırlatılma, ikaz edilme
mebhas : bahis, konu
ayn-ı mârifetullah ve zikrullah : Allah’ı bilmenin ve zikretmenin tâ kendisi
huzur-u kalbî : kalp huzuru
muhabbet-i îmaniye : iman sevgisi
elhamdü lillâh : “Allah’a hamd olsun”
nüsha : yazılı bir şeyden çıkarılan kopya
erkân : ileri gelenler
hâlis : içten, katıksız, samimî
sadık : bağlı, doğru
meşveret : işlerin istişâre (danışıp görüşme) yoluyla halledilmesi
şiddet-i ihtiyac : ihtiyacın şiddeti, şiddetli ihtiyaç
elem : acı, keder, sıkıntı
bahis açma : söz etme
hakikat : doğru, gerçek
izhar : gösterme, açığa çıkarma
nefis : insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere sevk eden duygu
telkin : fikir aşılama, öğüt verme
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
hiss-i nefs-i cisim : bedene ait duygu
galebe etme : üstün gelme
zaruret : zorunluluk, gereklilik
itaat : emre uyma
mecburiyet : zorunlu olma
müstebit : diktatör, baskıcı
fedakârane : fedakar şekilde
tamah : açgözlülük, hırs
şan ü şeref : şan ve şeref
halt etme : karıştırma, uygunsuz iş yapma
derd-i maişet : geçim derdi
tamah : açgözlülük, hırs
tahakkuk etme : gerçekleşme, anlaşılma
mukaddesat : mukaddes olan şeyler, kutsal değerler
nazar : bakış, görüş
vukuat : meydana gelen olaylar
mahallî : yöresel, bölgesel
damar-ı insânî : insana ait duygular
elîm : acı ve sıkıntı veren
ihanet : aşağılama, hakaret etme
tahkir : aşağılama, hakaret etme
muvaffak : başarılı
kat'iyen : kesinlikle
perestiş etme : aşırı bağlılık, taparcasına sevme
riyakârlık : gösteriş
hodfuruşluk : kendini beğendirmeye çalışmak, övünmek
hubb-u cah : makam, mevki sevgisi
şan ve şeref-i dünyeviye : dünyaya ait şan ve şeref
divane : akılsız, deli
hakikat : doğru, gerçek; bir şeyin asıl mahiyeti
makbul : kabul gören, geçerli
müştak olan : arzulu, istekli, düşkün
velâyet : velilik; mânevî mertebeler aşarak Allah’ın yakınlığını ve dostluğunu elde etme
terakki etmek : yükselmek, ilerlemek
nimet-i İlâhiye : Allah’ın nimeti
enaniyet : ben, benlik
menfaatperestlik : çıkarını düşünme
nefis : bir kimsenin kendisi
galebe çalma : üstün gelme
sırr-ı ihlâs : ihlâs sırrı
âlet olma : araç, vasıta olma
hizmet-i imaniye : iman hizmeti
makam-ı mâneviye : mânevî makam
iktiza etme : gerektirme
harekât : hareketler, davranışlar
hakikî ihlâs : gerçek ihlâs, ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
keşf ü kerâmât : Allah’ın bir ikramı olarak mânevî âlemlerde bazı hakikatleri görme ve olağanüstü hâllere mazhar olma
kemâlât-ı ruhiye : ruha üstünlük sağlayan özellikler, ruhen olgunluğa erme
Nur hizmeti : Risale-i Nur hizmeti
mağlûp olma : yenilgiye uğrama
Yükleniyor...