Aziz, sıddık kardeşlerim; Evvelâ: Medresetü’z-Zehranın üç şakirdinin hafifçe bir ay hapis cezası ve pek haksız ve çok mânâsız ve soğuk hâkimin hiddetine mâruz kalmalarına mukabil, kat’î bir kanaatle ve çok emarelerin kuvvetiyle müjde veriyoruz ki, o şakirtler ve yardımcıları, o adamın küçücük verdiği ceza ve mânâsız hiddetine bedel; ruhanîler, melâikeler ve istikbaldeki nesl-i âti milyonlar alkışlamalarla öyle şakirtleri tebrik ediyorlar. Ve haps-i ebedînin milyonlar sene cezalardan kurtulmaya vesile oldukları için, böyle sinek kanadı kadar ehemmiyeti olmayan bu gibi tâciz ve tâzipleri hiçe indirir, belki iftiharla sevindirir.

Evet, bir asır evvel dünyanın en akıllı ve en müdakkiki ve feylesofu ve saltanatlı hâkimi telâkki edilen ve kendi Hıristiyan iken bütün eski dinleri ve kitapları hiçe indiren, belki inkâr etmek cür’etini gösteren, gayet enaniyetli ve şöhretli olan Prens Bismarck’ın Kur’ân-ı Hakîmin önünde kendi imzasıyla ve bütün kuvvetiyle tasdikkârane secde etmesini yazan ve inat ve enaniyetini ve dinsizliğini bırakıp Kur’ân’a teslim olduğunu âleme ilân ettiğini ceridelerde neşredildiği bir hengâmda ve bütün edyân-ı semâviyeyi inkâr eden ve şark-ı şimalîdeki şimdiki dehşetli hükûmetin teşvikiyle kesretle içindeki Müslümanları hacca gönderip, âlem-i İslâm nazarında dinsizliğini ve inat ve adâvetini bırakmak tarzında, güya Kur’ân’ı inkâr edemiyor ve azametine karşı bir nevi teslimiyet ve dehalet tarzında, “Buradakilerden daha ziyade Kur’ân’ı ehemmiyetli biliyorum” diye, “Bu noktada onlar benden daha geri düşüyorlar ki, benim kadar hacı gönderemiyor” demesine mukabil, buradakiler dahi, mâşaallah, tam müsaade ettikleri halde ve böyle siyasî propaganda edildiği bir zamanda, Medresetü’z-Zehranın Nur şakirtleri, o mahiyet ve azametteki Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın hakikatlerini Zülfikar ve Asâ-yı Mûsâ gibi harika risalelerle mu’cizelerini kalemleriyle neşredip en muannid dinsizleri tasdike mecbur etmelerine mukabil, ehl-i dalâletin hücumu, elbette değil yalnız ehl-i hakikat insanları, belki ruhanîleri, belki melekleri de ağlatır ve arzı ve semahiddete getirebilir.

Madem iki sene tetkikten sonra Âyetü’l-Kübrâ eski harflerle tab edilen bin nüsha ve Nurun bütün risaleleri ittifakan beraatle beraber umumu iade edilmiş. Aynen iade edilen bazı risalelerin eski hurufla teksirini bir suç sayıp ceza vermek, adliyeleri cidden alâkadar edip adalet şerefini kırıyor.

Saniyen: Benim hususî kâtibim şimdi yok, başka kâtipler de benim dilimi iyi anlamıyorlar; ben de hem rahatsız ve hem de geç ve güç yazabiliyorum. Halbuki, dünden beri yirmiye yakın mektuplar geldi. İçinde de pek çok kardeşlerimiz ve hemşirelerimizin isimleri var. Biz, onların umumunun hem bayramlarını tebrik ediyoruz, hem yeni şakirt olmak isteyenleri ruh u canımızla kabul ediyoruz. Ve onları öyle sevk eden zatlara da Allah razı olsun ve kalblerindeki muradları ne ise Cenâb-ı Hak onları muvaffak eylesin deriz.

Salisen: Nur santralı Sabri’nin (r.h.) Lâhikaya girecek güzel mektubu ve Ali Osman ve Çilingir Ali’nin Nurların neşrindeki kudsî hizmetleri ve İbrahim Edhem’in Balıkesir ve sair taraflarda tesirli faaliyeti ve onun irşadıyla çokların Nur dairesine girmesi ve Ahmed Fuad’ın da Eflâni havalisinde Hasan Feyzi gibi faaliyeti ve şiddetli alâkası; ve Konyalı Sabri’nin genç mekteplilerin çoklukla Nur dairesine girmelerine çalışması ve başta müfessir, hacı ve hoca Vehbi Efendi ve Konya ulemasının Nurlara karşı hüsn-ü teveccühleri ve tasdikkârane münasebetleri; ve muallim Abdurrahman İhsan’ın hasbihal mektubundaki samimî ve ciddî Nura alâkadarlığı; ve Tavşanlı Vâizi Osman’ın mektubunda pek samimî ve ciddî iki üç zatın Nur şakirtliğine kemâl-i ciddiyetle girmeleri; ve Eğirdir köylerinde Ali Osman’ın ve Halil İbrahim’in tasdikiyle çok hâlis Nurcuların yetişmesi; ve Ankara dârülfünununda Nura ehemmiyetli hizmet eden ve Kastamonu’da mektep gençlerinden en evvel Nurlara giren ve Ankara’daki Abdurrahman’ın oğlu Vahdet’i himaye ve muhafazaya çalışan Araçlı Abdullah’ın mektubunda tam imanlı ve dindarane ve müjdekârâne yazması ve orada okuyucuların çok olmasıyla ellerindeki risalenin kâfi olmadığına ve Konyalı arkadaşı Mehmed ile beraber gençler içerisinde Nur neşretmeleri; ve Aydın tarafında inşaallah bir Ahmed Feyzi hükmünde, Nurlarla gayet alâkadar Ali Akdağ’ın güzel ve samimî mektubundaki duaları ve tavsifleri ve Nurun tesirlerini hissetmesi gibi fıkraların mealleri, bizi ve Nur dairesini tamamıyla mesrur ettiği gibi, bu bayramda da büyük bir mânevî hediye olarak kabul ediyoruz. Cenâb-ı Hak, onların umumundan razı olsun. Hususî ve ayrı ayrı mektup yazamadığımdan gücenmesinler.

Hüsrev’in lâyiha-i temyize ait mektubunu hiç ilişmeden kabul ettiğim için, sizdeki aynı suretini Mahkeme-i Temyize gönderebilirsiniz. Madem sizde bir sureti vardır, bu mektubu göndermeden Lâhikaya da geçsin. Şimdi gelen mektupta Gençlik Rehberi’nin fiyatını siz benden daha iyi bilirsiniz. Bir veya bir buçuk banknottan aşağı olmasın. Hüsrev’in kalemi Dördüncü Söze başlamasına bin bârekâllah deriz. Allah muvaffak eylesin, âmin.

Safranbolu kahramanı berber Hıfzı, Hüsnü, Yılmaz iki mâsum Nurcu mahdumlarıyla ve İnebolu kahramanlarından Ali Osman ve iki Nurcu mahdumlarının bayram tebriklerine mukabil selâm, hem muvaffakiyetlerine dua ederiz.
• • •
Önceki Risale: ( 207 ) / Sonraki Risale: ( 209 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
âmin : “Allah’ım kabul eyle”
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
bedel : karşılık
ceride : gazete
cür’et : cesaret
edyân-ı semâviye : semâvî dinler, vahiyle gelen dinler
emare : belirti, işaret
enaniyet : ben, benlik
enaniyetli : bencil, gururlu
feylesof : filozof; felsefe ile uğraşan, felsefeci
haps-i ebedî : sonsuz bir hapis, Cehennem
hengâm : ân, zaman
hiddet : öfke
iftihar : övünme
istikbal : gelecek
kanaat verme : inanma, razı olma
kat’î : kesin
kesret : çokluk
Kur’ân-ı Hakîm : her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
mahdum : evlat, oğul
mâruz kalmak : hedef olmak, yüz yüze gelmek
mâsum : günahsız, suçsuz; çocuk
melâike : melekler
mesrur : sevinçli, mutlu
mukabil : karşılık
müdakkik : dikkatli bir şekilde araştıran, inceleyen
nesl-i âti : gelecek nesil
neşredilmek : yayımlanmak
ruhanî : maddî yapısı olmayan ruh âlemine ait varlık
sıddık : çok doğru ve bağlı
şakirt : talebe, öğrenci
şark-ı şimalî : kuzeydoğu
tâciz : rahatsız etme, sıkıntı verme
tasdikkârane : onaylayarak
tâzip : azap verme, cezalandırma
telâkki edilen : kabul edilen
adâvet : düşmanlık
alâkadar : alâkalı, ilgili
âlem-i İslâm : İslam dünyası
Ali Osman :
arz : yeryüzü, dünya
Âyetü’l-Kübrâ : en büyük delil anlamına gelen Risale-i Nur’da bir bölüm; Yedinci Şua
azamet : büyüklük
beraat : temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
dehalet : sığınma
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapan kimseler
ehl-i hakikat : doğru ve hak yolda olan kimseler
eski harf : Arap harfleri
hakikat : asıl, gerçek, esas
hemşire : kız kardeş
hiddet : öfke
irşad : doğru yol gösterme
ittifakan : birlik hâlinde, birleşerek
kâtib : yazan, yazıcı
kudsî : kutsal
Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyan : açıklamalarıyla akılları benzerini yapmaktan âciz bırakan Kur’ân-ı Kerim
lâhika : Üstad Bediüzzaman’ın talebeleriyle yazıştığı mektuplardan meydana gelen Yirmi Yedinci Mektup; Barla, Kastamonu, Emirdağ Lâhikaları
mahiyet : esas, nitelik, özellik
mâşaallah : Allah dilemiş ve ne güzel yapmış mânâsına gelen ve beğeniyi ifade etmek için kullanılan bir söz
mecbur etmek : zorlamak
muannid : inatçı, inanmamakta direnen
mukabil : karşılık
murad : istenen, dilenen
muvaffak : başarılı
nazar : dikkat, düşünce
neşretmek : yayımlamak, dağıtmak
nevi : çeşit, tür
nüsha : yazılı bir şeyden çıkarılan kopya
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un bölümleri
ruh u can : ruh ve can; bütün içtenlik
ruhanî : maddî yapısı olmayan ruh âlemine ait varlık
sair : diğer, başka
salisen : üçüncü olarak
saniyen : ikinci olarak
sema : gökyüzü
sevk eden : yönlendiren, gönderen
şakirt : talebe, öğrenci
tab edilen : basılan
tasdik : onaylama
teksir : çoğaltma
teslimiyet : teslim olma
tetkik : inceleme, araştırma
umum : genel, herkes
Zülfikar : Kur’ân ve Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mu’cizelerine dair bahislerin toplandığı bir eser
alâkadar : alâkalı, ilgili
âmin : “Allah’ım kabul eyle”
banknot : karşılığı altın olarak bankada bulunan kâğıt para
bârekâllah : Allah hayırlı ve mübarek kılsın anlamında, beğeniyi ifade etme için kullanılan bir söz
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
dârülfünun : üniversite
dindarane : dinine bağlı, dindarca
fıkra : belli bir düşünceyi anlatmak üzere kaleme alınan yazı; makale
Gençlik Rehberi : Risale-i Nur’un çeşitli yerlerinden derlenerek hazırlanan bir kitapçık
hâlis : içten, temiz, samimî
hasbihal : söyleşi, sohbet
havali : çevre, yöre
himaye : koruma
hüsn-ü teveccüh : insanların güzel ilgi ve alâka göstermesi
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
kâfi : yeterli
kemâl-i ciddiyet : tam bir ciddiyet
lâhika : Üstad Bediüzzaman’ın talebeleriyle yazıştığı mektuplardan meydana gelen Yirmi Yedinci Mektup; Barla, Kastamonu, Emirdağ Lâhikaları
lâyiha-i temyiz : Yargıtay’a yazılan itiraz dilekçesi
Mahkeme-i Temyiz : Temyiz Mahkemesi, Yargıtay
meal : anlam
mesrur : mutlu
muallim : öğretmen
muvaffak : başarılı
müfessir : Kur’ân-ı Kerimi tefsir eden, yorumlayan kimse
müjdekârâne : müjdeli şekilde
neşretmek : yayımlamak, dağıtmak
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un bölümleri
suret : kopya
şakirt : talebe, öğrenci
tasdik : doğrulama, onaylama
tasdikkârane : tasdik edici olarak
tavsif : vasıflandırma, anlatma
ulema : âlimler
umum : genel, herkes
vâiz : vaaz veren, dinî konular hakkında bilgi ve öğüt veren
Yükleniyor...