Ankara ehl-i vukufunun ittifakla verdikleri raporun sûretidir.

Dolu bulunan cem’an beş sandık kitap, tarafımızdan açılarak okundu. HAŞİYE Said Nursî tarafınden telif edilen basılmış, basılmamış Risale-i Nur eczaları ve Risale-i Nur’a ekli Said Nursî ile bazı şakirtleri tarafından yazılmış ilmî ve dinî mektuplarla, şakirtlerin birbiriyle ve Said Nursî ile âdi muhabere mektupları ve klişeler inceleme mevzuu salâhiyetimiz dahilinde görülerek incelendi. Bunların mahiyetini belirtmek için bu risale ve mektupları iki nev’e ayırmak gerektir.

Risaleler: Bir âyetin tefsiri ve bir hadisin şerhi maksadıyla yazılmış olanlarıyla; din, iman, Allah, Peygamber, Kur’ân ve âhiret akidelerini ve ibarelerini açıkça anlatmak için temsillerle yazılmış ilmî görüşleri; ve ihtiyarlarla gençlere hitap eden ahlâkî öğütler; ve kısmen hayat tecrübesinden alınmış ibretli vak’alar; ve esnafa ait fâideli menkıbeleri ihtiva eden, mevcudun yüzde doksanını teşkil eden risalelerdir ki,—bunlar da—bütün bu risalelerde müellif hem samimî, hem hasbî ve hem de ilim yolundan ve dinî esaslardan hiç ayrılmamıştır. Bunlarda dini âlet etmek ve cemiyet teşkil etmekle emniyeti ihlâl hareketinin bulunmadığı sarihtir. Şakirtlerin birbiriyle ve Said Nursî ile âdi muhabere mektupları da bu nevidendirler.

1. Said Nursî, İstanbul’da iken kazandığı ehemmiyetli şan u şerefin, kalın bir uykudan ibaret sakîl bir rüya-yı muvakkat, bir sersemlik olduğunu söyler. Ve İstanbul’da bir iki sene gafletle siyasete karıştığından, bunu “dünyanın ölümü” diye tasvir eder. Bu münasebetle, “Eski Said, Yeni Said” diye iki şahsiyet bulunduğunu ve bu şahsiyetlerin birbirinden ayrı olduklarını söyler. Sonra, dokuz adet birincide yirmi kadar risale bulunan mecmuasının sonunda, Isparta’da Risale-i Nur şakirtlerine yazılan mektubun içinde, siyasete tenezzülün hatâ olduğunu söyler.

2. Said Nursî’nin en mühim kitabı olan Hüccetü’l-Bâliğa adlı kitabın bir münâcât kısmında, “Bu dünya fânidir. En büyük dâvâ, bâki olan âlemi kazanmaktır. İnsanın itikadı sağlam olmazsa, dâvâyı kaybeder. Hakiki dâvâ budur. Bunun haricindeki dâvâlara karışmak zararlıdır. Siyasetle meşgul olan, ehemmiyetli hizmetlerinden geri kalır. Hem de siyaset boğuşmalarına kapılanlar, selâmet-i kalbini kaybeder” der.

3. Yirmi Altıncı Lem’ada “İhtiyar dünyada benim hakikî vazifem, neşr-i esrar-ı Kur’âniyedir” (Sayfa: 384). Bu memleketle, hamiyet-i İslâmiye noktasından alâkadarım. Yoksa benim ne hanem var, ne evlâdım” (Sayfa: 396).

4. Yirmi Birinci Lem’ada kardeşlerine verdiği öğütlerden birinci düstur: “Amelinizde rıza-i İlâhî olacak, maddî menfaat fikri olmayacak” (Sayfa: 268). Bu yazılarda, “Ben, sofî değilim,” “Mesleğimiz tarikat değildir” “Hubb-u câh ve nazarı kendine celb etmek, ruhî bir marazdır. Buna gizli bir şirk denir. Eğer mesleğimiz şeyhlik olsaydı, makam bir olurdu; o makama çok namzetler olurdu. Mesleğimiz uhuvvettir. Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz...”
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : Ehl-i vukuf raporundaki tenkit kısmı mahkemede kat’î cevapları verildiğinden ve müdafaatımın âhirinde yazıldığından, burada yazılmadı. Zaten o tenkitler, üç-dört risalede yalnız on cüz’î meseledir. Hem siyasî değil, ilmîdirler. Hem o itirazlar, sehiv ve hatâ olduğu, senetlerle mahkemede ispat edilmiştir.
Önceki Risale: ( 3 ) / Sonraki Risale: ( 5 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

kesretli : pek çok
kuvve-i mâneviye : mânevî güç, moral
gaybî : bilinmeyen, gayb âlemine ait
imdat : yardım
teşcî : cesaretlendirme
sebat : kararlı olma
metanet : sağlamlık, kararlılık
mecburiyet-i kat'iye : kesin zorunluluk
hodfuruşluk : kendi kendini beğenme
sukut : değerden düşme, değerini yitirme
ehemmiyet : değer, önem
ehl-i iman : Allah’a ve Allah’tan gelen her şeye inanan kimseler, mü’minler
dalâlet-i mutlaka : mutlak dalâlet, tam bir sapkınlık
uhrevî : âhirete ait
saadet : mutluluk
Ankara ehl-i vukufu : Ankara mahkemesi bilirkişi heyeti
ittifak : birleşme, fikir birliği
suret : nüsha, kopya
cem’an : bir yere toplamak suretiyle, toplanmış olarak
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
ehl-i vukuf : bilirkişi heyeti
tenkit : eleştiri
kat'î : kesin bir şekilde
müdafaat : savunmalar
âhir : son
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
cüz'î : az, ferdî
sehiv : yanılma, şaşırma
telif edilen : yazılan
ecza : bütünü oluşturan parçalar, kısımlar
şakirt : talebe
âdi : basit, sıradan
muhabere : haberleşme
klişe : matbaada kullanılan, kabartma olarak resim veya yazılar çıkarılmış madenî levha
salâhiyet : yetki
mahiyet : esas nitelik, temel özellik
nev : çeşit, tür
tefsir : açıklama, yorum
hadis : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
şerh : açıklama
âhiret : öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
akide : inanç
ibare : metin, cümle
temsil : analoji, kıyaslama tarzında benzetme
vak’a : hâdise, olay
esnaf : sınıflar, halk tabakaları
menkıbe : meşhur kimselerin hallerine dair hayat hikâyesi
ihtiva etmek : içermek
mevcud : var
teşkil eden : oluşturan, meydana getiren
müellif : telif eden, yazan
hasbî : samimî, karşılıksız
cemiyet : topluluk
teşkil etmek : oluşturmak
ihlâl : bozma
sarih : açık
şakirt : öğrenci, talebe
âdi : basit, sıradan
muhabere : haberleşme
nevi : çeşit, tür
sakîl : ağır
rüya-yı muvakkat : geçici rüya
gaflet : dalgınlık, asıl görevlerine karşı dikkatsiz davranma
tasvir etme : anlatma, ifade etme
münasebet : alâka, ilgi
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
mecmua : derleme eser, kitap
tenezzül : inme, eğilme, alçalma
mühim : önemli
Hüccetü'l-Bâliğa : şüphesizlik derecesine ulaşmış delil mânâsında Asâ-yı Mûsâ’nın İkinci Kısmına verilen ad
münâcât : Allah’a yalvarış, dua
fâni : geçici
bâki : devamlı, kalıcı
itikad : inanç
dâvâ : iddia
hariç : dış
selâmet-i kalb : kalbin kurtuluşu, esenliği
hakikî : asıl, gerçek
neşr-i esrar-ı Kur’âniye : Kur’ân’daki sırları insanlara yayma
hamiyet-i İslâmiye : İslâmiyet’i koruma, Müslümanlara sahip çıkma gayreti
alâkadar : alâkalı, ilgili
hane : ev
düstur : kâide, kural
amel : davranış, iş
rıza-i İlâhî : Allah rızası
menfaat : çıkar
sofî : tasavvuf ehli, tarikat mensubu, mânevî olgunluk için çalışan
tarikat : İlâhî hakikatlere ulaşmak için şeyhin gözetiminde takip edilen yol
hubb-u câh : makam mevkî sevgisi
nazarı celb etmek : dikkat çekmek
maraz : hastalık, illet
şirk : Allah’a ortak koşma
şeyh : tarikat dersi veren mânevî lider, mürşid
namzet : aday
uhuvvet : kardeşlik
peder : baba
mürşid : irşad edici, doğru yolu gösteren
vaziyet : durum, hâl
Yükleniyor...