Aziz, sıddık kardeşlerim; Nur-u Muhammedîye ve Sahabeye bakan dört sahife çok güzeldir. Âhirinde, Risale-i Nur’a ve dolayısıyla bize bakan kısımlar, Hasan Feyzi’nin hüsn-ü zannı pek fazla gitmiş. Gerçi o âhir kasidesinde Risale-i Nur’un hakikatini ve şahs-ı mânevisini murad etmiş. Yine tadile muhtaç gördüm. Bazı kelimeleri ilâve ve birkaçını tebdil ettiğim halde, yine ondan benim hisseme düşen, bin derece haddimden ziyadedir diye titredim. Fakat madem şakirtleri şevke ve gayrete getiriyor, size havale ediyorum. Siz, hem bu zamandaki vehhamlıları, hem mesleğimizin muktezası olan mahviyet ve ihlâs ve terk-i enaniyet noktalarını nazara alınız; münasip gördüğünüz kelimeleri tadil ediniz. Bu fütur zamanında ehemmiyetli bir kamçı-yı teşviktir, arkadaşlara gönderebilirsiniz.

Hem o kıymetli kardeşimiz, merhum Hafız Ali’nin (r.h.) vârisi ve halefi yerinde Risale-i Nur’a fevkalâde irtibat ve sadakatle bağlıdır. Benim tadilimden gücenmesin.

Gayet samimî bir kanaatle ve kuvvetli bir itimatla ve derin bir ilimle ve parlak bir imanla Risale-i Nur’un mahiyetini iki defadır tarif eden Risale-i Nur’un has şakirtlerinden ve ehemmiyetli eski muallimlerinden Hasan Feyzi’nin Sikke-i Tasdik-i Gaybî’den aldığı bir ilhamla Risale-i Nur hakkında ve o Nurun menbaı ve esası olan Nur-u Muhammedî (a.s.m.) ve hakikat-i Kur’ân ve sırr-ı iman târifinde bu kasideyi yazmıştır.
• • •
Önceki Risale: ( 70 ) / Sonraki Risale: ( 72 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

tebliğ : bildirme
habbeyi kubbe yapmak : küçük meseleleri abartarak olduğundan büyük göstermek
teveccüh-ü âmme : umûmun ilgisi, sevgi ve saygısı
ihanet etmek : aşağılamak, küçük düşürmek
güya : sanki
tahammül : dayanma, katlanma
selâmet : esenlik, güven
intişar : yayılma
halel : eksiklik, zarar
tâzip : azap verme, işkence etme
şükür : Allah’a (c.c.) karşı minnet duyma, teşekkür etme
inâyet-i İlâhiye : Allah’ın yardımı, lütfu
umum : bütün
aziz : çok değerli, izzetli
sıddık : çok doğru ve bağlı
Nur-u Muhammedîye : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) nuru
Sahabe : Hz. Peygamberi (a.s.m.) dünya gözüyle görüp onun yolundan giden Müslümanlar
âhir : son
hüsn-ü zan : güzel düşünce
kaside : övgü şiiri
hakikat : asıl, gerçek, doğru
şahs-ı mânevî : tüzel kişilik; belli bir kişi olmayıp bir cemaatten meydana gelen mânevî şahıs
murad : irade edilen, istenen
tadil : doğrulama, düzeltme
tebdil etmek : değiştirmek
hisse : pay
şakirt : öğrenci, talebe
havale etmek : göndermek
vehham : aşırı derecede vehimli, kuruntulu
mukteza : gerek, gereklilik
mahviyet : alçakgönüllülük
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
terk-i enaniyet : nefsinin arzu ve isteklerine uymamak; benlik davasından vazgeçmek
nazara alma : dikkate alma, dikkat etme
münasip : uygun
fütur : usanç, gevşeklik
kamçı-yı teşvik : teşvik unsuru, edici
vâris : mirasçı
halef : birinin yerine geçen kimse, sonra gelen
irtibat : bağ, ilişki
sadakat : bağlılık, sebat
Yükleniyor...