Aziz, sıddık kardeşlerim; Evvelâ: Bir iki gün evvel hasbihalin bir parçası size gönderilmiş. Tâ, siz onu esas tutup, lüzum olduğu zaman ya istida veya o Vekile ve mahkemeye vermek veya başka makamata o parça ile müracaat etmek ve kardeşlerimiz dahi o esas üzerine kendilerini münafıklara karşı müdafaa etmek için size gönderilmiş. Demek, şimdiye kadar bana garazla işkenceli sıkıntıları verdiren, en başta o imiş. Her ne ise. Siz, meşveretle ne lâzımsa yaparsınız. Fakat ihtiyatla, telâşsız, velveleye vermemek lâzım.

Saniyen: Bu defa görüşmediğim buranın korkak müftüsü vasıtasıyla, Hulûsi’nin Kars’tan bir mektubunu biraderzâdem Nihad’ın mektubuyla aldım. Elhak, o kardeşimiz, daima fevkalâde sadakatini ve Nurlara kuvvetli alâkasını muhafaza ediyor. Mânidar bir tevafuktur ki, bilmediği halde, Nihad’ın orada bulunması ihtimaliyle, Sabri’ye ait fıkrada demiştim ki: Nihad Kars’ta ise Hulûsi ile görüşür, meâlinde burada söylediğim ve sonra size yazdığım aynı zamanda, o ikisi şimdiye kadar sükût ettikleri halde, beraber bana mektup yazıyorlar.

Salisen: Re’fet kardeşimizin kemal-i sadakat ve alâkasını ve Hulûsi gibi Nurların bir kumandanı olduğunu gösteren mektubu, Hulûsi’nin mektubunu aldığım zamanına tevafuku, lâtif ve sürurlu oldu. O ikisi Lâhikaya girsin. Ve Re’fet’in mâsumlara Kur’ân okutması ve kendisi Lem’alar ile, yazmak ve okumakla meşgul olması ve benim hastalığımın şifâsına o mâsumlarla dua etmeleri, bir merhem gibi hastalığıma ferah ve hiffet verdi.

Ve Rabian: Yazıda, merhum Âsım’a benzeyen Yâkup Cemal’in hayatta olduğunu; ve hayatta ise Nurlarla, o güzel kalemi ile hizmet ediyor mu, bilemediğim için, çok defa hazînane ve müteessifane düşünüyordum. Hadsiz şükür olsun ki, hem hayatta, hem Nurlara hizmette, hem sadakatte olduğunu gösteren bir mektubunu aldım, elhamdü lillâh dedim.
• • •
Önceki Risale: ( 89 ) / Sonraki Risale: ( 91 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aziz : çok değerli, izzetli
sıddık : çok doğru ve bağlı
hâlisane : samimî, içten bir şekilde
mükâfat-ı âcile : âcil, peşin mükâfat ve sonuç
sair : başka
teveccüh : ilgi, yönelme
umum : bütün
neşretme : yayma, duyurma
ehl-i hakikat : doğru ve hak yolda olan kimseler
cihetiyle : yönüyle
şakirt : talebe, öğrenci
himaye : koruma
ehl-i siyaset : siyasetle uğraşanlar, politikacılar, idareciler
desise : hile, aldatma
sadakat : bağlılık, sebat
mükellef : yükümlü
mâsum : günahsız, suçsuz
vecih : şekil, tarz
tâzip : azap verme, işkence etme
vesile : aracı
hasbihal : konuşmak, görüşmek
istida : resmî makamlara bir işin yapılmasını istemek maksadıyla yazılan yazı, dilekçe
Vekil : Milletvekili, Bakan
makamat : makamlar, resmi daireler
münafık : iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
garaz : gaye, hedef, istek
meşveret : işlerin istişâre (danışıp görüşme) yoluyla halledilmesi; meclis
ihtiyat : önlem alma, tedbirli hareket etme
velveleye vermek : gereksiz yere telâşâ ve heyecana düşürmek
saniyen : ikinci olarak
biraderzâde : kardeş oğlu
elhak : doğrusu
mânidar : mânâlı, anlamlı
tevafuk : denk gelme, uygunluk
fıkra : bölüm, ifade
meâl : açıklama, anlam
sükût : sessiz kalma, susma
salisen : üçüncü olarak
kemâl-i sadakat : tam ve mükemmel bağlılık
tevafuk : denk gelme, uygunluk
lâtif : hoş, güzel
sürur : mutluluk, sevinç
Lâhika : Üstad Bediüzzaman’ın talebeleriyle yazıştığı mektuplarından oluşan Yirmi Yedinci Mektup; Barla, Kastamonu ve Emirdağ Lâhikaları
mâsum : günahsız, suçsuz; çocuk
ferah : sevinç, rahat, huzur
hiffet : hafiflik
rabian : dördüncü olarak
merhum : rahmete kavuşmuş, vefat etmiş
hazînane : hüzünlü bir şekilde, üzücü
müteessifane : eseflenerek, kederlenerek
hadsiz : sayısız
sadakat : bağlılık, sebat
elhamdü lillâh : “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü Allah’a mahsustur”
aziz : çok değerli, izzetli
sıddık : çok doğru ve bağlı
ziyade : çok, fazla
hakikat-i imaniye : iman hakikati
telif : yazma, kaleme alma
hikmet : sır, sebep, gaye
hakikat : asıl, gerçek, doğru
vâzıhan : açıkça, âşikâr bir şekilde
ihsas etmek : hissettirmek
muvaffak : başarılı olma
hadis : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
cevâmiü'l-kelim : özlü sözler, vecizeler
müteşabih (hadis) : mânâsı açık olmayan, hadis ilmi usulü ve kuralları çerçevesinde yoruma ihtiyacı olan hadis
küllî : fertleri içine alan, büyük ve kapsamlı
nükte : ince anlamlı söz
Hülâsatü'l-Hülâsa : Kur’ân’daki tefekkür âyetlerinden oluşan Üstad Bediüzzaman’ın Arapça olarak derlediği bir eseri
zahir olmak : ortaya çıkmak
nev’ : çeşit, tür
Yükleniyor...