بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ 1

Aziz, sıddık, fedakâr, hâlis, muhlis kardeşlerim ve hizmet-i Kur’âniyede hakikî, ciddî, metanetli arkadaşlarım; Size gayet ehemmiyetli bir halimi ve dehşetli bir zahmet, fakat inayet-i İlâhiye ile büyük bir rahmeti tazammun eden zahirî bir hastalığın mânevî bir istirahat ve bir tamam-ı vazifeye bir alâmet olarak bir hastalığımı beyan ediyorum. Şekvâ değil, teşekkür ediyorum. Fakat sizden tahammülüm için dua istiyorum. O hâlet de şudur:

Ben kelimatı konuşurken, birden mânevî bir men gibi şiddetli bir hararet başlıyor. Hattâ eskiden günde bir iki defa su içerken, şimdi yemeği pek az yediğim halde, yirmi otuz defa su içmeye mecbur oluyorum. Hattâ iki gün evvel pek şiddetlendi. Ben bir tesemmüm zannettim. Hattâ bir vehme binaen yanımdaki kardeşlerime ifşa ettim. Bu gayet şiddetli hastalığıma karşı sabır ve tahammül niyaz ettim. Rahmet-i İlâhiyeden rica ettim; birden kalbime geldi ki: Ekser hayatımdaki zahmetlerde bir inayet ve rahmet cilvesi bulunduğu gibi, inşaallah bunda da o cilve-i rahmet var ki, cinnî ve insî şeytanların ve dinsizlerin seni zehirlendirmek ve susturmaya çalışmaları vazifenin tamam olmasına ve istirahatine rahmet-i İlâhiye bir vesile oldu ki, geçen sene İşârâtü’l-İ’câz tefsiri ve Mesnevî i Arabî’yi bir sene müddetle ders vermeye başlamıştım. Gizli düşmanlarım cinnî ve insî şeytanlar, beni susturmaya desâisleriyle çalıştıkları halde, rahmet-i İlâhiye hem İşârâtü’l-İ’câz’ın, hem Mesnevî-i Arabî’nin Türkçesini ihsan ettiğinden ve Risale-i Nur da ekseriyet itibarıyla kendi kendine ders verip muallimlere ihtiyaç bırakmadığından, bu tedris vazifemde bana istirahat ve tebrik nev’inde bir ihsan-ı İlâhî olarak bu acip hastalık benim istirahatime medar oldu.

Hem benim ruhuma geldi ki: Senin binler, belki yüz binler Saidcikler, senin bedeline ders verecek ve konuşacaklar var. İhsan-ı İlâhî ile Risale-i Nur, başka ilimler gibi meşakkatli derslere muhtaç değil. فَاِنَّكَ مَحْرُوسٌ بِعَيْنِ الْعِنَايَةِ2 Gavs-ı Geylânî’nin (k.s.) kerametkârâne cümlesi, en dehşetli zaman gibi bunda da ayn-ı hakikat olduğu görüldü.

Hem âzamî ihlâsın zedelenmemek için, şimdi düşmanlar da, dostlara inkılâp ettiği bir zamanda sohbet etmek, konuşmak, bu dünyada da uhrevî hizmetlerin bir güzel ve fâni meyvelerine vesile olabilir. O vakit, âzamî ihlâs ki, hiçbirşeye âlet olmayacak; hem vazife-i İlâhiyeye karışmamak için kader-i İlâhî hakkımdaki bu şiddetli hâlete aleyhimde değil, lehimde olarak fetva verdi, müsaade etti. Ben yanımdaki vasiyetnamemdeki evlât kabul ettiğim küçük evlâtları tevkil ediyorum. Onlarla konuşanı benimle konuşmuş gibi kabul ediyorum...
3 اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Kardeşiniz
Said Nursî

Üstadımızın bu hastalığı gösteriyor ki, gizli dinsizler konuşturmamak için bir ilâç bulmuşlar, yedirmişler. Elhasıl, Üstadımızın musafahadan, sohbetten ve konuşmaktan men edildiğini biz de görüyoruz.

Üstadımızın hizmetinde bulunan
Tahirî, Zübeyir, Ceylân, Hüsnü, Bayram

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.
2 : Sen inayet altında korunmaktasın.
3 : Bâkî olan sadece Odur.
Önceki Risale: ( 139 ) / Sonraki Risale: ( 141 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

alâmet : belirti, işaret
azîm : büyük
aziz : çok değerli, izzetli
beyan etmek : açıklamak
binaen : dayanarak
dekaik : incelikler
ekser : çoğunluk
hakikî : gerçek, asıl
hâlet : durum, hâl
hâlis : içten, katıksız, samimî
hamiyetkâr : din, aile ve vatan gibi değerleri koruma duygusu ve gayreti içinde olan
hariç : dış
hizmet-i Kur’âniye : Kur’ân hizmeti
ifşa etmek : duyurmak, bildirmek
inayet-i İlâhiye : Allah’ın yardım ve şefkati
istişare : fikir sorma, danışma
kelimat : kelimeler
men : yasaklama
mesâil-i azîme-yi siyasiye : siyasete ait büyük meseleler
metanetli : dayanıklı, metîn
muhlis : samimî, ihlâslı; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözeten
nazara almak : dikkate almak
niyaz etmek : dua etmek, yalvarıp yakarmak
rahmet : İlâhî şefkat ve merhamet
rahmet-i İlâhiye : Allah’ın her şeyi kuşatan sonsuz rahmeti
rey : oy
sıddık : çok doğru ve bağlı
şekvâ : şikâyet
tahammül : dayanma, katlanma
tahribat : tahripler, yıkıp bozmalar
tamam-ı vazife : görevin son bulması
tazammun eden : içine alan
tesemmüm : zehirlenme
tetkik etmek : incelemek, derinliğine araştırmak
ulûm-u diniye : dinî ilimler
vehim : kuşku, kuruntu
zahirî : dış görünüşte olan
acip : acayip, şaşırtıcı
ayn-ı hakikat : hakikatin ta kendisi
âzamî : çok büyük
bedel : karşılık
cilve : görüntü, yansıma
cilve-i rahmet : rahmetin cilvesi, görüntüsü
cinnî ve insî : cinlerden ve insanlardan olan
desâis : hileler, aldatma
ekseriyet : çoğunluk
fâni : geçici
fetva : bir mesele hakkında ehil olan kimse tarafından verilen dinî hüküm
hâlet : durum, hâl
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
ihsan etmek : bağışlamak
ihsan-ı İlâhî : Allah’ın ihsanı, ikramı
inayet : Allah’ın yardım ve şefkati
inkılâp etmek : dönüşmek
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
İşârâtü’l-İ’câz : Kur’ân’ın mu’cizeliğine dair yazılan Risale-i Nur’dan bir eser
kader-i İlâhî : Allah’ın meydana gelecek hâdiseleri olmadan önce takdir etmesi, plânlaması
kerametkârâne : kerametli bir şekilde
medar : vesile, neden
Mesnevî-i Arabî : Arapça yazılan Mesnevî-i Nuriye; Risale-i Nur’dan bir eser
meşakkat : zor, emek isteyen
muallim : öğretmen
nev’ : tür, çeşit
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet
rahmet-i İlâhiye : Allah’ın her şeyi kuşatan sonsuz rahmeti
tedris : eğitim, öğretim
tefsir : açıklama, yorum; Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap
tevkil etmek : vekalet vermek, vekil tayin etmek
uhrevî : âhirete ait
vasiyetname : vasiyetin yazılı olduğu kağıt
vazife-i İlâhiye : Allah’ın vazifesi
Yükleniyor...