بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ 1

Umum dostlarıma ve Nur kardeşlerime bu vasiyeti ilân ediyorum: Ben şahsım itibarıyla vazife-i Nuriyeyi yapmaya tâkatim kalmamış. Belki ihtiyaç da kalmamış. Hem müteaddit tesemmümlerle ve çok ihtiyarlık vaziyetiyle ve hastalıkla, şimdiki hayatta kalmak, tahammülüm kalmamış gibidir. Şayet müştak olduğum ölüm elime geçmese de, zahirî hayatımda ölmüşüm gibi diye bu vasiyetimi yazıyorum.

Hâlık-ı Rahmân-ı Rahîme hadsiz şükür olsun ki, bundan altmış yetmiş sene evvel hilâf-ı âdet olarak tahsil-i ilim, hususan ilm-i imanî yolunda başkaların muavenetine yalvarmamak ve tam fakr-ı haliyle beraber Eski Said çocukluk, gençlik zamanında talebelerine tayınlarını kendi vermeye çalıştığı ve ancak kısa bir zaman beş tayın kabul edip mütebâki talebelerine, bazan yirmi otuz talebesine tayın verdiğinden, ilmi, vasıta-i cer etmeye o talebeler mecbur olmadılar. İktisat ve kanaatle o zaman muvaffak oldukları gibi, Cenab-ı Erhamürrahimîne hadsiz şükür olsun ki, Eski Said gibi şimdi Risale-i Nur kendi hakikî talebelerinin tayınlarını neşriyatıyla mükemmel vermeye başlamış. Âzamî ihlâsı kırmamak için, Risale-i Nur has talebelerine, hususan nafakasını tedarik edemeyenleri tam tamına idare edecek derecede Risale-i Nur’un satılan nüshalarının beşten birisi Risale-i Nur’un hakkı olduğu cihetle, şimdi elli altmış talebesine kâfi sermayesi çıkıyor. Benim (biçare Said’in) içinde hiçbir hakkı yoktur. Yalnız Risale-i Nur’un kıymettar hâsiyeti ve şakirtlerinin şahs-ı mânevisinin kemâl-i sadakati bu mânevî Nur bayramına vesile oldu.

Şimdi bütün talebelerin fevkinde diyerek değil, benim en yakınımda, hizmetimde olup bir derece tam tarz-ı hareketimi bilenler ve yakından görenler içinde, dört beş adamı mutlak vekil yapıyorum. Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı hizmetimin tarzını bilerek tam yapabilsinler. Şimdilik Tâhirî, Sungur, Ceylân, Hüsnü ve bir iki adam daha mutlak vekilim olarak vasiyet ediyorum. Şimdi Risale-i Nur’un satılan nüshalarının sermayesi, Risale-i Nur’un malıdır. Said de bir hizmetkârdır. Hayatta tayınını alabilir. Hattâ bugünlerde ölüm bana çok yakın göründü. Ben de altı vilâyette bulunan elli altmış talebeyi iki üç sene Nur sermayesinden tayınını vermek kat’î niyet ederken, belki bazılarını bazı mâniler onları talebelik hizmetinden vazgeçirecek diye vazgeçtim. Şimdi vasiyetimi yazdım.
Said Nursî

Hâşiye: Gavs-ı Âzam Şeyh-i Geylânî (r.a.) Risale-i Nur’a ve Müellifine işaret ettiği keramet-i gaybiyesinde bir fıkrada تَعِيشُ سَعِيدًا diye maişet hususunda saadetle yaşayacağını ve en mesut olacağını haber vermiş. Halbuki biz Üstadımızın fakr u istiğnasını şimdiye kadar zahiren buna muhalif görüyorduk. Gavs-ı Âzamın bu ihbar-ı gaybiyesi Üstadımızın hayatında şimdi bilfiil görülmüş ki, küçüklüğünde, daha on yaşında iken amcasının çorbasını içmezdi, minnet altına girmezdi. Ve ders verdiği eski talebelerinin maişetini de kendisi deruhte ederdi. Aynen şimdi de elli altmış talebesinin tayınlarını vermesi, o gaybî ihbarın tam tahakkuk ve tezahür ettiğini göstermiştir.
Tahirî, Sungur, Ceylân

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.
Önceki Risale: ( 143 ) / Sonraki Risale: ( 145 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

alâmet : belirti, işaret
âlem-i İslâm : İslâm âlemi
Cenab-ı Erhamürrahimîn : merhametlilerin en merhametlisi olan Allah
fakr-ı hal : muhtaçlık hâli, fakirlik
hadsiz : sınırsız
Hâlık-ı Rahmân-ı Rahîm : dünya ve âhirette yarattığı varlıklara sonsuz rahmet, şefkat ve merhametiyle davranan her şeyin yaratıcısı Allah
haşiye : dipnot
hayır : iyilik, faydalı ve sevaplı amel
hilâf-ı âdet : kural dışı olarak, beklemedik bir şekilde
hususan : özellikle
iktisat : tutumluluk
ilm-i imanî : imanla ilgili ilimler
kanaat : Allah’ın nasip ettiği rızka razı olma, yetinme
leyle-i Berat : Berat Gecesi; hicrî ayların sekizincisi olan Şaban ayının on beşinci gecesi
muavenet : yardım
mukaddeme : başlangıç
muvaffak olmak : başarılı olmak
müştak : arzulu, çok istekli
müteaddit : bir çok, çeşitli
mütebâki : geri kalan kısım
şükür : Allah’ın (c.c.) nimetlerine karşı memnunluk gösterme; Allah’a teşekkür etme
tahsil-i ilim : ilim tahsil etme, öğrenme
tâkat : güç
tayın : erzak, yiyecek
tesemmüm : zehirlenme
tevafuk etme : uygunluk, denk gelme
umum : bütün
vasıta-i cer etme : bir şeyi herhangi bir şeyin yararına kullanma, alet etme
vazife-i Nuriye : Risale-i Nur’un vazifesi
zahirî : görünürde
âzamî : çok büyük
biçare : çaresiz
bilfiil : fiilen, gerçekte
deruhte etmek : yerine getirmek
fakr u istiğna : fakirlik ve tok gözlülük; muhtaç olunmasına rağmen kimseden bir şey istememe
fevkinde : üstünde
fıkra : bölüm, kısım; kısa yazı
gaybî : bilinmeyen, gayb âlemine ait
has talebeler : özel talebeler; Nur talebelerinin önde gelenleri
hâsiyet : özellik
hâşiye : dipnot
hizmetkâr : hizmetçi
hususan : özellikle
ihbar : haber verme
ihbar-ı gaybiye : gaybla ilgili haberler, gelecekle ilgili haberler
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
kat’î : kesin
kemâl-i sadakat : tam ve mükemmel bağlılık
keramet-i gaybiye : gaypla ilgili keramet, gelecekle ilgili keramet
kıymettar : kıymetli, değerli
maişet : geçim, yaşayış
minnet : iyilik karşısında kendini borçlu hissetmek
muhalif : aykırı, zıt
mutlak : kayıtsız, sınırsız
müellif : telif eden, yazan
nafaka : geçim için gerekli olan şey
neşriyat : yayın, yayınlama
nüsha : kopya
saadet : mutluluk
şahs-ı mânevi : mânevî şahıs; belli bir ideal ve gaye etrafında bir araya gelen topluluğun oluşturduğu mânevî şahsiyet ve ortak kimlik; tüzel kişilik
şakirt : talebe, öğrenci
tahakkuk : gerçekleşme
tarz-ı hareket : hareket tarzı
tayın : erzak, yiyecek
tezahür etmek : görünmek
vekil : bir kimse tarafından onun işlerini yapmak üzere tayin edilen kişi
zahiren : görünürde
Yükleniyor...