2 وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ1 بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ 3

(Mahkeme-i Kübrâ’ya Şekvâ ve Müdafaatın bir hâşiyesidir.)

Aziz, sıddık kardeşlerim; Bu mealde adaletperver Demokratlara istida yazabilirsiniz. Hastayım, siz nasıl münasipse öyle yapınız. Avukatımızdan, bir gün evvel aldığımız mektupta “Kitaplarımızın suç mevzuu olan ve olmayanlarını tefrik etmeye çalışıyorlar” diye haber verdi. Şimdiye kadar yaptıkları gibi, yine hiçbir kanuna uymayan bir tarzda, binler kelime içinde bir risalede birtek kelimeyi bahane edip suç mevzuu yapmak, o risaleyi vermemek suretiyle Nurların intişarına garazkârâne mâni olmak fikriyle, hem kararnamelerini Mahkeme-i Temyizce bütün bütün bozan o kararnamede suç mevzuu gösterdikleri, bizim aleyhimizde olmadığı halde müddeiumumînin iddianamesine karşı hatâ-savap cetvelinde seksen bir hatâsını ve garazkârlığını kat’î ispat ettiğimiz halde, şimdi aynı garazkârlıkla dört yüz sahife Zülfikar risalesini, birkaç satır tesettür ve irsiyet hakkındaki, yüz bin tefsirin aynı mânâyı söylediklerine binaen otuz kırk sene evvel yazılan cümlelerini suç mevzuu yapıp o mecmua-yı azîmeyi müsadere edip bize vermemek, dünyada hangi kanun buna müsaade eder?

Hem Afyon Mahkemesindeki eserler-tekrarat-ı Kur’âniye ve melekler hakkındaki iki parçacık müstesna olarak-bütün eserler iki sene ellerinde kalarak hem Denizli, hem Ankara Ağır Ceza Mahkemesi beraatine karar vererek içinde suç mevzuu bulamadıkları ve bize iade etmeye karar verdikleri ve aynı eserler Isparta hükûmetinin bir vakit müsadere ile tamamen eline geçtiği halde, tamamıyla sahiplerine iade ettikleri ve sonra da Zülfikar’la Asâ-yı Mûsâ’yı ruhsatsız eski yazıyla neşir bahanesiyle dört seneden beri müsadere edip aynen hiçbiri zayi olmadan yüz yetmiş adet mecmuada bir suç mevzuu bulamadıkları için bizlere tamamen iade ettikleri ve bizim en mühim suçumuz olarak gösterdikleri eski partinin bir kısım şeflerine hakikat namına itirazımızın yüz misli ziyade şimdiki dinî mecmualar, resmî cerideler aynı itirazı şiddetle vurdukları halde, Risale-i Nur’un bir mahrem parçası, şimdiki zaman tamamıyla tayin ettiği bir hadisin hakikatini tefsir bahsinde şeflerin başı Lozan Muahedesinde hiçbir zaman hiçbir Müslüman hakikî Türkü, hiçbir Nasraniyete ve Yahudiliğe ve başka dine girmeyen ve İslâm kahramanları olan Türkleri Protestan yapmaya malûm Hahambaşı ile ittifak ederek rey veren o adam, bütün ulemâ-yı İslâmın “Cevazı yok” diye ittifakan hükmettikleri halde, on cihetle kanunlarla onu bütün bu vatandaki mâsum Müslümanlara cebren giydirdiği ve tarih-i beşerde bu çeşit mânâsız acip bir cebr-i umumî yapmak ve hiçbir kanuna uymayan keyfî kanun namına kanunla onu bu millet-i İslâmiyeye cebren giydirmek; elbette o adama, o Lozan Muahedesinde verdiği dehşetli fikrini ispat etmiş ki, din-i İslâma gayet muzır olarak hadisin haber verdiği adam bu zamanda o şeftir.

İşte hakikat böyleyken Afyon Mahkemesi, adalet namına değil, belki o ölmüş adamın muhabbeti taassubu namına, eski harfle de neşredilen kararnamenin âhirinde bizi mahkûm etmek için en mühim sebep, savcının garazkârlığı sebebiyle, mahkeme heyeti demişler ki: “Said ve arkadaşları, Mustafa Kemal’e ‘din yıkıcı, süfyan’ demişler ve kalblerdeki sevgisini bozmaya çalışmışlar. Onun için mahkûm ediyoruz.”

Acaba, ölmüş gitmiş bir adamın şahsına karşı bin defa böyle itiraz da olsa şahsî bir dâvâ oluyor. Mahkeme-i adalet buna dair böyle bir hükmü vermek, elbette pek acip bir mânâ, iş içinde vardır. Şimdi böyle adamların elinde Nur eserleri dört defa beraat kazandıkları ve şimdi Adliye Bakanı, üç defa Nur eserlerinin beraatine ve eserde suç mevzuu olmadığına, bizi mahkûm eden Afyon kararını bozmasıyla hüküm verdiği halde, şimdi bütün millet, adalet ve şefkat ve diyanete hizmet bekledikleri Demokrat hükûmeti zamanında, eski müstebitlerin dehşetli plânlarıyla Risale-i Nur’a karşı garazkârların keyfine bırakmamak; bırakılsa, Demokrat Hükûmeti aleyhinde büyük bir hıyanettir. Ve milletin teselli ümidini kırmaktır.

Benim Ankara’da bir vekilim Mustafa Sungur 17.11.950 tarihli çektiği telgrafta “Umum risalenin bize iadesine karar verilmiş” diye müjde verdi ve âdil Adliye Vekili üç defa beraat verdiği ve şimdi de Sungur’un mektubuna göre, hem iadesine emir verildiğini ve şimdi telefonla yine haber vereceğim söyledikleri halde, bu on altı seneden beri aleyhimizde olan iftiralar ve jurnaller, hem Eskişehir, hem Denizli Mahkemesinden bütün dosyaları Afyon Mahkemesi mânâsız toplamak ve af kanununun çıkmasıyla ve mahkemelerin beraat vermesiyle o mübarek eserleri o dosyalar içerisine karıştırarak çürütmek için mahzene atmak ve üç seneden beri bizi aldatan bazı eşhasa Nurların işlerini bırakmamak lâzım geliyor.

Başbakan ve Adliye Bakanına, bu gayet mühim meseleyi nazar-ı dikkatlerine arz ediyoruz. HAŞİYE
Said Nursî

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.
2 : “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
3 : Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
HAŞİYE : Acip bir hâdise, adalet ve dinden hariç zâlimâne nümunelerden birisi de, üç seneden beri müsadere ettikleri Kur’ân’ımızı çok defa istediğimiz halde vermedikleri ve 2800 Lâfza-i Celâl altınla yazılı, gözle görünen mu’cize-i Kur’âniyeyi gösteren o mübarek Kur’ân’ımızı bize vermediler. Şimdi avukat diyor ki: “Bir istida Diyanet Reisine yazınız ki, iade edilsin.” Bunun gibi yüzler nümuneler var ki, sırf bir garazla ve ecnebî parmağıyla aleyhimize işler dönüyor. Bizi ve âlem-i İslâmı pek sevindiren Demokratlar dikkat etsinler. Nurları ve Nurcuları bu işkencelerden kurtarsınlar. Nur Talebeleri namına Said Nursî
Önceki Risale: ( 36 ) / Sonraki Risale: ( 38 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

adaletperver : adâleti seven
aziz : çok değerli, izzetli
Demokratlar : Demokrat Parti mensupları
desise : hile, aldatma
garazkârâne : garaz edercesine, kin güderek
hâşiye : dipnot
iddianame : savcının bir dava konusunda hazırladığı iddia ve delilleri içine alan yazısı
İhlâs Lem’aları : Yirmi ve Yirmi Birinci Lem’alar
intişar : yayılma
istida : dilekçe
kararname : suçlama veya aklamaya dair resmi yazı
Mahkeme-i Kübrâ’ya Şekvâ : Üstad Bediüzzaman’ın 1922 yılında milletvekillerine sunduğu ve daha sonra basılıp çoğaltılan namaz dair küçük bir risale
Mahkeme-i Temyiz : Temyiz Mahkemesi, Yargıtay
malûm : bilinen
meal : açıklama, anlam
medâr-ı hayret : hayret veren
meşrep : mânevi haz ve feyiz alınan yol
mevzu : bahis, konu
müdafaat : müdafaalar, savunmalar
müddeiumumî : savcı
münakaşa etme : tartışma
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
sıddık : çok doğru ve bağlı
sofî : tasavvuf ehli, tarikat mensubu
tefrik etmek : ayırmak
yâd etme : anma
acip : acayip, şaşırtıcı
bahis : konu
beraat : temize çıkma, suçsuz olduğu anlaşılıp serbest bırakılma
binaen : dayanarak, dolayı
cebren : zorla
cebr-i umumî : genel zorlama, bütün herkesi zorlama
ceride : gazete
cevaz : ruhsat, izin
din-i İslâm : İslâm dini
garazkârlık : kötü niyet sahibi olma, art niyetlilik
hadis : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hakikat : asıl, esas, gerçek
hakikî : gerçek
irsiyet : varis olma, mirasçılık
ittifak etmek : birleşmek
kat’î : kesin
keyfî : isteğe, arzuya göre
mahrem : gizli olan, herkese söylenmesi uygun olmayan
malûm : bilinen, belli
mâsum : günahsız, suçsuz
mecmua : derleme kitap
mecmua-yı azîme : büyük kitap
mevzu : bahis, konu
millet-i İslâmiye : İslâm milleti; Müslümanlar
misil : kat, miktar
muzır : zararlı
müsadere : el koyma
müstesna : dışında
neşir : basma, yayma
rey : görüş, oy
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
ruhsat : izin
tarih-i beşer : insanlık tarihi
tayin etmek : belirlemek
tefsir : açıklama, yorum; Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap
tekrarat-ı Kur’âniye : Kur’ân’daki tekrarlar
tesettür : kadınların örtünmesi
ulemâ-yı İslâm : İslâm âlimleri
zayi olma : kaybolma
Zülfikar : Risale-i Nur’dan, Kur’ân’ın mu’cizeliğine ve Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mu’cizelerine dair bahislerin toplandığı bir eser
acip : acayip, şaşırtıcı
âhir : son
arz etmek : söylemek, ifade etmek
beraat : temize çıkma, suçsuz olduğu anlaşılıp serbest bırakılma
eşhas : şahıslar
garazkâr : kötü niyet sahibi, art niyetli
hakikat : asıl, esas, gerçek
hariç : dış
haşiye : dipnot
heyet : kurul
jurnal : ihbar etme
kararname : suçlama veya aklamaya dair resmi yazı
Lâfza-i Celâl : Allah lâfzı
mahkeme-i adalet : Adalet mahkemesi
mahkûm etmek : hüküm altına almak, tutuklamak
mahzen : depo
mevzu : bahis, konu
müsadere etmek : el koymak
müstebit : baskıcı, diktatör
nazar-ı dikkat : dikkate alma, dikkatle bakma
neşredilen : yayımlanan
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
taassup : aşırı derecede bağlılık
umum : bütün, genel
vekil : sözcü
zâlimâne : zâlim olana yakışır şekilde
Yükleniyor...