1 بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
2 اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ اَبَداً دَاۤئِمًا

Gayet kıymetli, fedakâr Nur kahramanı ağabeyimiz Hüsrev Efendi; Şimdi beş defadır Diyanet Reisi Nurdan bir takımı musırrâne istedi. Üstad da şiddetli hastalığı içinde tashih edip -şimdilik bitmek üzeredir- Diyanet Reisinden onun mânevî fiyatı olarak üç madde istemiş:

Birisi: Sizin harika yazdığınız mu’cizeli Kur’ân’ı fotoğrafla tab etmek. Bu maddeyi kabul etmiş; yalnız “Başındaki Türkçe târifatı müstakil kalsa, ayrı tab edilse münasiptir” demiş. İşte, Üstadımız ona yazdığı mektubu, berâ-yı malûmat, leffen size gönderiyoruz. Üstadımız diyor ki:

“Hem bir takım Risale-i Nur’u, hem makine ile çıkan mecmuaları ona göndermek ve Hüsrev gibi bu işte en ziyade alâkadar bir kardeşimizin eliyle teslim etmek cihetini meşveretinize havale ediyor.”

Siz de tam bir meşveretle sizin bu meselede oraya gitmenizin vücutça sıhhatiniz müsaitse ve fikrinize de muvafık ise, muayyen bir vakitte acele oraya gidersiniz ve adresinizi bildirirsiniz. Biz de takımı ve mecmuaları size, Ankara’ya, elinize yetiştireceğiz. Hattâ siz isterseniz kendi hesabınıza, onları müftüler neşretmek niyetiyle Diyanet Reisine verirsiniz.
Hizmetinde bulunan
Halil, Sâdık, İbrahim

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.
2 : Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi ebediyen, dâima üzerinize olsun.
Önceki Risale: ( 6 ) / Sonraki Risale: ( 8 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

Arabî : Arapça
berâ-yı malûmat : bilgi ve malumat için, bilgi vermek için
cereyan : akım, hareket
Diyanet Reisi : Diyanet İşleri Başkanı
Diyanet Riyaseti : Diyanet İşleri Başkanlığı
ecza : bölümler
ekseriyet-i mutlaka : büyük çoğunluk
hakikî : asıl, gerçek
hâmi : koruyucu
haricî : dışa ait
has : özel; kıymetli ve ileri gelen mühim yakınlardan olan
huruf : harfler
leffen : ekli, bitişik
lem’a-i i’câziye : mu’cizelik parıltısı
muhafız : koruyan, bekçi
mukabil : karşılık
musırrâne : ısrarlı bir şekilde
münasip : uygun
müstakil : bağımsız, başlı başına
neşr : yayma, yayınlama
neşretmek : yaymak
risale : kitap; Risale-i Nur’dan her bir bölüm
şakirt : talebe, öğrenci
tab etmek : basmak
târifat : tanıtmalar
tashih : düzeltme
teksir edilmek : çoğaltılmak
tevafuk : denk gelme, uygunluk
alâkadar : alâkalı, ilgili
âlem-i berzah : dünya ile âhiret arasındaki kabir âlemi
âlem-i nur : nur âlemi, aydınlık olan âlem, âhiret
âmin : “Allah’ım kabul eyle”
aziz : çok değerli, izzetli
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
defter-i hasenat : sevap ve iyiliklerin yazıldığı mânevî defter
Diyanet Reisi : Diyanet İşleri Başkanı
hakikaten : gerçekten
has : özel; kıymetli ve ileri gelen mühim yakınlar topluluğu
havale etmek : bir işi başka birine bırakmak
hiddet : öfke
hurufat : harfler
hususan : özellikle
ihtar edilmek : hatırlatılmak, ikaz edilmek
mecmua : belirli bir konuda Risale-i Nur’dan derlenmiş kitap
meşveret : işlerin istişare (danışıp görüşme) yoluyla halledilmesi
muayyen : belirlenmiş, kararlaştırılmış
muvafık : uygun
mübarekler heyeti :
müsait : uygun
neşir : yayma, yayılma
ruh u can : ruh ve can; bütün içtenlik
sıddık : çok doğru ve bağlı
sıhhat : sağlık
şakirt : öğrenci, talebe
tâziye : baş sağlığı dileme
tekdir etmek : azarlamak, uyarmak
Yükleniyor...