Heyet-i Sıhhiyeye; On beş sene evvel Rehberin başında yazıldığı gibi, bazı gençler kendilerinin hayat-ı dünyeviye ve uhreviyesini muhafaza için yanıma geldiler. Ben de onlara lillâh için o Rehber dersini verdim.

O risale, bir iki haşiye müstesna, hem Isparta hükûmeti, hem Denizli Mahkemesinde, hem Ankara’nın ağır ceza ve Temyiz Mahkemesinin iki sene ellerinde kalması neticesinde beraat kazanması ve tamamen Risale-i Nur Külliyatı, Rehber de içinde olduğu halde iade edilmesi ve bir nüshası Ankara Emniyet Müdürünün eline geçmesi ile, Rehberin başında yazıldığı gibi, birtek kelimesine ilişmesiyle âhirinde gelen cümleyi okuyunca hakikati anlaması ve intişarına mâni olmaması, hem binlerce nüsha intişar ettiği halde hiçbir yerde bir zarar, bir itiraz görülmemesi, hattâ Mersin’in Tarsus kazasında birkaç Nur kitaplarını müsadere ederek Gençlik Rehberi de içinde olduğu halde Ankara’ya gönderilip tetkik ettirildikten sonra, vilâyetin emriyle tamamen serbesttir diye resmî vesika vermeleri ve İstanbul’da tab edildiği zamanda kanunen beş altı makama gönderildiği ve ellerinde beş altı ay kaldığı halde ilişmemeleri, Rehberin ehemmiyetini ve kanunen dahi serbest olduğunu ispat ediyor.

Sonra binden fazla gençler Ankara ve sair vilâyetlerin mekteplerinde ondan vatan, millet, ahlâk cihetinde istifade ettikleri ve hiç kimse zarar görmediği halde, birden, hiçbir medâr-ı mes’uliyet olmayan bir iki kelimeye yanlış mânâ vermek, meselâ “Gençlik Rehberi” namını vermekle bir suç mevzuu yapmışlar.

Biri de müellifi tab etmemiş, kendi biçare hasta yatağında iken, gençler tab ettikleri halde, şahsî nüfuz temini için yazılmış diye suç mevzuu yapıp, tab edene değil de, müellifini ağır cezaya vermek, hem zorla oraya celb etmek, halbuki on beş sene evvel yazılmış ve af kanunu ve mürur-u zamanı, hem beraati görmüş, öyleyse bütün bütün kanunsuz olarak bir garaza binaen müellifine bu kadar musırrane ilişiyorlar.

Ben de diyorum ki: On vecihle kanunsuz, bu kadar musırrane hastalığım zamanda iktidarım harici beni mahkemeye vermenin sebebi, Rehberin vatana, millete, âsâyişe pek büyük fâidesi olduğu için, anarşilik ve dinsizlik hesabına ilişiyorlar diye ihtimal veriyorum.

Şimdi bu kanun namına garazkârane kanunsuzluk hesabına beni cebren, zorla İstanbul’a Mahkemeye sevk etmekte, benim çok ihtiyarlık, zafiyetim ve zehirli şiddetli hastalığım kat’iyen tıbben, fennen mazeret-i kat’î olduğu gibi, dört defa o noktadan rapor alıp onlara gönderdiğimiz halde, yine ısrarla beni zorlamakta olduklarından, pek şiddetli ruhuma dokunmuş. Daha benim mahkeme ve idare huzurunda konuşmak iktidarım haricindedir. Konuşsam da vatan, millet ve âsâyişe zarar vermek fikriyle çalışan ve beni hilâf-ı kanun muhakeme edenlerin yüzüne vurmaya mecbur olacağım. Daha bu kadar zulme tahammül edemeyeceğim. Bu ise ehemmiyetli başka bir nevi hastalıktır. Hem vatana bu mânevî hastalık zarar vermek ihtimali var.

Şimdi heyet-i sıhhiyeden ricam, beni tanıyanlar ve benimle yakından alâkadar olanlar ve hizmet edenler biliyorlar ki, gizli düşmanlarım müteaddit defadır beni zehirliyorlar. Tegaddî edemiyorum. Hattâ hizmetçimle beş dakikadan fazla konuşamıyorum.

Hem başımda şiddetli ve devamlı nezle ve bir gözüm o nezleden ağrıyor ve akıyor. Müzmin kulunç ve şiddetli sancı ile hastayım.

Hem yirmi sekiz sene gurbette kaldığımdan ve başkalarının muavenetini kabul etmediğimden, pek zarurette yaşadığım için zafiyet fazladır. Hattâ zorla merdivenden çıkıyorum. Zaruret-i kat’î olmazsa beş dakika konuşamıyorum, yoruluyorum.

Ben sabık mahkemelerde hem Risale-i Nur, hem Risale-i Nur talebeleri için tahammül ediyordum. Ve tam hakikati izhar etmiyordum. Bir derece zulümlerine tahammül edip haksızlıklarını yüzlerine vurmuyordum. Tâ mâsumlara, âsâyişe zarar gelmesin diye sabır ve her nevi zulüm ve işkencelere tahammül ediyordum.

Şimdi ise Risale-i Nur’a âlem-i İslâm sahip çıktı. Nur talebeleri de benim müsamahama ve düşmanlarıma ilişmemekliğime ve zulümlerine sükût etmeme ihtiyaçları kalmadı. Onun için benim damarıma pek şiddetli dokunulduğunda, irade ve ihtiyarım haricinde karşıma çıkan gizli düşmanlarımın bana zararlarına vesile olan, beni cezalandırmaya çalışanlara hakikati çıplak olarak böyle söyleyeceğim. (Sükût... Şimdi izhar edilmeyecek.)

Madem hakikat böyledir. Heyet-i sıhhiye benim hem maddî, hem mânevî, hem sinir, hem kalb, hem nezleli baş hastalıklarım, hem kulunç ve sancı ve mahkemelerde konuşma iktidarsızlığı ve hem madem resmen vekillerim oradadırlar, hem tab edenler de oradadırlar; istinabe suretiyle ifademin alınması için fennî ve tehlikeli hastalığı var şeklinde rapor verilmesini rica ederim.
Emirdağında
Said Nursî

• • •
Önceki Risale: ( 89 ) / Sonraki Risale: ( 91 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

alâkadar : alâkalı, ilgili
âsâyiş : bir yerin düzen ve güvenlik içinde bulunması durumu, düzenlilik, güvenlik
beraat : temize çıkma, suçsuz olduğu anlaşılıp serbest bırakılma
biçare : çaresiz
binaen : dayanarak
cebren : zorla
celb etmek : çağırmak, getirmek
cihet : taraf
fennen : bilimsel olarak
garaz : kötü kasıt
garazkârane : garaz ve düşmanlığa kapılarak, düşmancasına
haricinde : dışında
heyet-i sıhhiye : sağlık kurulu
hilâf-ı kanun : kanun dışı
iktidar : güç
istifade : faydalanma
kat’iyen : kesin olarak
kulunç : şiddetli omuz ve sırt ağrısı
mazeret-i kat’î : kesin mazeret, özür
medâr-ı mes’uliyet : sorumluluk sebebi
mevzu : konu
musırrane : ısrarlı bir şekilde
müellif : telif eden, yazan
mürur-u zaman : zamanın geçmesi, zaman aşımı
müteaddit : bir çok, çeşitli
müzmin : iyice yerleşmiş, kronik
nam : ad
nevi : tür, çeşit
nüfuz : etki, tesir
Rehber/Gençlik Rehberi : Risale-i Nur’dan derlenmiş olan ve gençlere ait meselelerden oluşan bir kitapçık
sair : diğer, başka
şahsî : kişisel
tab : baskı, basma
tahammül : dayanma, katlanma
tegaddî : gıdalanmak, beslenmek
temin : sağlama, elde etme
vecih : şekil, tarz
vilâyet : il
zafiyet : güçsüzlük, dermansızlık
âciz : çaresiz, güçsüz
alâkadar : alâkalı, ilgili
âlem-i İslâm : İslâm âlemi
arîza : arzu ve istek belirten yazı, dilekçe
âsâyiş : bir yerin düzen ve güvenlik içinde bulunması durumu, güvenlik
aziz : çok değerli, izzetli
fennî : ilmî, bilimsel
hakikat : esas, doğru, gerçek
haricinde : dışında
heyet-i sıhhiye : sağlık kurulu
ihtiyar : seçme, tercih etme; bir şeyin üstün olup olmadığına bakılarak yapılan tercih
iktidarsızlık : güç yetirememe
irade : dileme, tercih
istinabe : dâvânın görülmekte olduğu mahkemeye gönderilmek üzere başka bir yerde bulunan birinin oradaki mahkeme tarafından ifadesinin alınması, ya da vekilleri aracılığıyla ifadesinin alınması
istirham eylemek : rica etmek
izhar : açığa çıkarma, gösterme
izhar : gösterme
kemâl-i ihtiram : kusursuz ve mükemmel saygı, hürmet
kulunç : şiddetli omuz ve sırt ağrısı
mâsum : günahsız, suçsuz
muavenet : yardım, yardımlaşma
müsamaha : hoşgörü
müstecap : isteği kabul edilen, duası Allah tarafından kabul edilen
müşfik : şefkatli
nevi : tür, çeşit
pürtaksir : çok kusurlu
refik : arkadaş
sabık : geçen, önceki
suret : biçim, görünüş
sükût : sessiz kalma, susma
tab : baskı, basma
tahammül : dayanma, katlanma
takbil : öpme
vekil : avukat
zafiyet : güçsüzlük, dermansızlık
zaruret : zorunluluk, gereklilik
zaruret-i kat’î : kat’î zorunluluk, kesin ihtiyaç
Yükleniyor...