Aziz, sıddık kardeşlerim; Evvelâ: Seksen küsur sene bir ömr-ü mânevîyi sizlere kazandıracak olan şuhur-u selâse-i mübarekeyi ve bilhassa bu geceki leyle-i Regaibi tebrik ediyoruz. Sizin beraatiniz ve mânen galebeniz zâlimleri şaşırttı. Cepheyi burada değiştirdiler. Düşmanâne taarruzdan vazgeçip, dostâne hulûl edip, has talebeleri Risale-i Nur’un hizmetinden geri bırakmak için memuriyet gibi bir meşgale buluyorlar, veya terfian işi çok diğer bir memuriyete veya diğer bir meşgaleyi buluyorlar. Burada, o neviden çok vakıalar var. Bu taarruz, bir cihette daha zararlı görünüyor.

Saniyen: Burada, Lise mektebine tesirli bir nur girdi. O da Otuz İkinci Söz’ün Birinci Mevkıfı, Otuzuncu Lem’a’nın ism-i Adl ve Hakem Nükteleri, Tabiat Lem’ahâtimesine kadar, Âyetü’l-Kübrâ’nın, “Evet, bu dünya memleketine ve misafirhanesine giren herbir misafir...” diye başlayan Birinci Makamın başından ilham, vahiy mertebeleri hariç kalıp, tâ On Sekizinci Mertebe olan kâinatın hudus hakikatı, tâ imkâna kadar, yeni hurufla, bir ihtar-ı mânevîyle izin verdik. Daktilo (el makinası) ile kendilerine yazdılar. Siz de bu dört parçayı birden cilt yapıp yeni hurufla ehl-i inkâra on ikilik top güllesi gibi atabilirsiniz.

Ben, bu sene çok zaif ve ihtiyar ve âciz bir halde bulunduğumdan, genç kardeşlerimden mânevî muavenetlerini bu mübarek şuhur-u selâsede rica ediyorum. Herbirisine birer birer selâm ve dâreynde selâmetlerine dua ediyoruz.
Said Nursî

• • •
Önceki Risale: ( 101 ) / Sonraki Risale: ( 103 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âmin : “Allah’ım kabul eyle”
Âyetü’l-Kübrâ : en büyük delil anlamına gelen Risale-i Nur’da bir bölüm; Yedinci Şua
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
beraat : temize çıkma, kurtulma
bilhassa : özellikle
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cihet : yön, taraf
dostâne : dostça
düşmanâne : düşmanca
ebeden : sonsuza kadar
evvelâ : ilk önce, birinci olarak
fevkalâde : olağanüstü, çok güzel
fütuhat : fetihler, zaferler
galebe çalan : üstün gelen
galebe : üstün gelme
has : özel
hâtime : son
hulûl : girme, içeri sızma
hususan : özellikle
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
intişar : yayılma
ism-i Adl ve Hakem : Allah’ın haklıyı haksızdan ayırıp her hakkı yerine getirdiğini ve herbir şey hakkında adaletle küllî hüküm verdiğini bildiren isimleri
kat’iyet : kesinlik
kesb : kazanma
lem’a : parıltı
leyle-i Regaib : Regaip Kandili; Hicrî aylardan olan Recep ayının, ilk Cuma gecesi
mânen : mânevî olarak
memuriyet : memurluk
meşgale : meşguliyet, iş
metanet : sağlamlık, kararlılık
mevkıf : bölüm, kısım
musibetzede : belâya, sıkıntıya düşmüş olan kimse
nevi : tür
nükte : bir söz veya ibareden özel bir dikkatle çıkartılan ince mânânın yer aldığı bölüm
ömr-ü mânevî : mânevî ömür
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
sadakat : bağlılık, sebat
saniyen : ikinci olarak
sıddık : çok doğru ve sadık
şuhur-u selâse-i mübareke : mübarek üç aylar
taarruz : saldırı
Tabiat Lem’ası : Yirmi Üçüncü Lem’a
terfîan : yükselerek, terfi ederek
tesanüd : dayanışma
Tesettür Risalesi : örtünmeyle ilgili risale; Yirmi Dördüncü Lem’a
tesirli : etkili
tevakkuf : durma, duraklama
tevkif : tutuklama
vakıa : olay
zâlim : zulmeden, haksızlık eden
zemin hazırlamak : yer hazırlamak, ortam oluşturmak
âciz : güçsüz, elinden bir şey gelmeyen
amel-i salih : dince makbul olan iyi, güzel ve faydalı iş
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
câzibedar : çekici
celb-i nef’ : faydalı olanları yapma, yararlı olanı elde etmeye çalışma
cereyan : hareket, akım
dâreyn : dünya ve âhiret yurdu
def-i mefâsid : bozgunculuk yapacak fiil ve sözlerden çekinme; fesatlıklardan kaçınma
def-i şer : kötülüğü def etme, ortadan kaldırma
dehşetlenme : ürkütücü bir hâl alma
ehl-i inkâr : Allah’ın bildirdiği şeyleri inkâr edenler
hakikat : gerçek, doğru
hayrat : hayırlar, iyilikler
hevesat : hevesler, gelip geçici arzu ve istekler
hudûs : sonradan meydana gelme, yok iken sonradan varlık kazanma
içtinab : kaçınma, sakınma
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
ihtar-ı mânevî : mânevî ihtar, ikaz
ilham : Allah tarafından insanın kalbine indirilen mânâ
imkân : olabilirlik; varlığı ile yokluğunun eşit olması ve varlığının Allah’ın var etmesine bağlı olması
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
kebair-i azîm : büyük günahlar
kebire : büyük günahlar
kesb etme : kazanma
Kur’ân-ı Hakîm : hikmetli Kur’ân; her âyet ve sûresinde sayısız hikmetler bulunan Kur’ân
menfî : olumsuz
menhiyât : Allah’ın yasakladığı şeyler, haramlar
mertebe : derece
muavenet : yardımlaşma
mukabil : karşılık
muvaffakiyet : başarı
mübarek : bereketli, hayırlı
nazar : bakış, görüş
nevi : tür
râcih : üstün tutulan, tercih edilen
rüçhaniyet : üstünlük
sefahet : yasak zevk ve eğlencelere düşkünlük, beyinsizce davranış, budalalık
selâmet : esenlik, kurtuluş
sıddık : çok doğru ve sadık
sünnet : Peygamberimizin söz, emir ve hareketlerine dayanan yüce prensipler
şerait : şartlar
şuhur-u selâse : üç aylar; Recep, Şaban, Ramazan
tahribat : tahripler, yıkıp bozmalar
takvâ : Allah’tan korkup emir ve yasaklarına titizlikle uyma
terk-i kebâir : büyük günahları terk etme
üssü’l-esas : temel esas
vâcip : dinî bakımdan yapılması şart ve kesin olan emir
vahiy : bir emrin veya bir hakikatin Allah tarafından Peygambere bildirilmesi
yeni huruf : Lâtin harfleri
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...