Aziz, sıddık kardeşlerim; Risale-i Nur’un intişarına ve fütuhatına karşı gelen biri semavî, biri arzî iki musibete mukabele edecek ayrı bir inayet-i İlâhiye cilvesi görülmeye başladı.

Arzî ve insanî olan musibet: Isparta’da ve İstanbul’da olduğu gibi, Kastamonu’nun havalisinde de, ehl-i dalâlet, Risale-i Nur’un intişarına set çekmek için, has talebelerin ve ciddî çalışanların şevklerini kırmak ve onlara fütur vermek için, ayrı ayrı tarzlarda, umumî bir plân dahilinde taarruz ediliyor. Hâlislere fütur veremediklerinden, başka meşgaleler bulmakla çalışmalarına zarar veriyorlar.

Semavî musibet ise: İhtikâr neticesinde, hayat ve yaşamak hissi, hissiyat-ı diniyeye galebe çalıp, ekser nâs midesini, maişetini daima düşünüyor. Hattâ ekser fukara kısmından olan Risale-i Nur talebeleri, bu musibete karşı çabalamak mecburiyetiyle hakiki ve en mühim vazifesi olan neşir hizmetini bırakmaya mecbur oluyor.

Hem insanların zihinleri, fikirleri kasten ve bizzat hakaik-i imaniyeye karşı bu yüzden bir derece lâkaytlık bir vaziyeti almasından, bir tevakkuf devri gelmesine mukabil, Cenâb-ı Hakkın inayet ve rahmetiyle başka bir tarzda Risale-i Nur’un intişar ve fütuhatına meydan açmış. Ezcümle, İstanbul âfâkından yüksek ulemanın eski fetva Emini Ali Rıza, Ahmed Şirvanî ve parlak vaizlerden Şemsi gibi zâtlar, Risale-i Nur’la ciddî ve takdirkârâne münasebettar olmaya başlamalarıdır.

Hem, hatırımızda olmadığı halde yeni hurufla tab etmek üzere başta Âyetü’l-Kübrâ’nın en mühim parçası yedi parça, bir mecmuada tab’ etmek ve gençleri uyandıran üç dört parça ayrı bir risalede, Hâfız Mustafa ile beraber tab’ etmek için matbaaya gönderdik.

Hem, mühim bir zât teşebbüs ediyor ki, mühim parçalardan bir kısmını Ankara’da, büyük rütbeli birisinin muavenetiyle tab’ etmek niyeti var. Ben şimdilik muvafakat etmedim.

Velhasıl, bir kapı kapansa, inâyet-i İlâhiye daha parlak kapıları Risale-i Nur yüzünden açıyor, yol veriyor. Risale-i Nur’un mektup ve melfuz hurufatı adedince Cenab-ı Erhamürrâhimîne hamd ü senâ ve şükür olsun. 1 هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّى

Buna binaen, bu tevakkuf ve muvakkaten fütura merak etmeyiniz. Zaten şimdiye kadar çalışmalar, tohumlar nev’inde istikbalde kâfi sümbüller verebilir. Farz-ı muhal olarak, hiç çalışılmasa da yine kifayet eder. Kat’iyen takarrur etmiş ki, Risale-i Nur hakikatlerine gıdaya ihtiyaç gibi bu zamanda ihtiyaç var. Bu ihtiyaç ise onu tevakkufta bırakmaz, işlettirecek inşaallah.

Hâfız Mustafa ile umumunuza bedel görüştük, fakat pek az bir zamanda. Cenâb-ı Hak, onu ve Tâhirî’yi tab’ meselesinde muvaffak eylesin. Âmin.

Hâfız Ali’nin mektubunda, medrese-i Nuriyenin üstadı olan Hacı Hâfız ile gayet samimâne ve uhuvvetkârâne görüşmeleri ve meşveretleri bizleri çok mesrur eyledi.
Said Nursî

• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Bu Rabbimin bir ihsânıdır.
Önceki Risale: ( 120 ) / Sonraki Risale: ( 122 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âfâk : çevre, civar
arzî : dünyaya ait
Âyetü’l-Kübrâ : en büyük delil anlamına gelen Risale-i Nur’da bir bölüm; Yedinci Şua
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
bizzat : doğrudan
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cilve : görüntü, yansıma
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapanlar, inançsız kimseler
ekser : çoğunluk
ezcümle : bu cümleden, meselâ
fukara : fakirler, yoksullar
fütuhat : fetihler, zaferler
fütur : usanç, gevşeklik
galebe çalma : üstün gelme
hakaik-i imaniye : iman hakikatleri, esasları
hakiki : gerçek
hâlis : içten, samimi
has : özel; kıymetli ve ileri gelen mühim yakınlar topluluğu
havali : çevre, taraf
hissiyat-ı diniye : dinî hisler
huruf : harfler
ihtikâr : vurgunculuk; fazladan kazanç sağlamak amacıyla, hayat için zaruri olan ihtiyaç maddelerini satın alıp fiyatı artsın diye bir süre saklama
inayet : lütuf, iyilik, yardım
inayet-i ilâhiye : Allah’ın inâyeti, yardım
intişar : yayılma
kasten : bilerek ve isteyerek
lâkaytlık : ilgisizlik, duyarsızlık
maişet : geçim, yaşayış
mecburiyet : zorunluluk
mecmua : kitap
meşgale : meşguliyet, iş
mukabele : karşılık verme
mukabil : karşılık
musibet : belâ, felaket
münasebettar : alâkalı, ilgili
nâs : insanlar
neşir hizmeti : Risale-i Nur’u yayma, insanlara ulaştırma hizmeti
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet ve ihsan
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
semâvî : gökten gelen
sıddık : çok doğru ve sadık
taarruz etme : saldırıda bulunma
tab : basma
takdirkârâne : takdir ederek, beğenerek
tevakkuf : durma, duraklama
ulema : âlimler
umumî : genel
âmin : “Allah’ım kabul eyle”
binaen : -dayanarak
Cenâb-ı Erhamürrâhimîn : merhametlilerin en merhametlisi olan şeref ve azamet sahibi yüce Allah
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
farz-ı muhal : olmayacak birşeyi olacakmış gibi düşünme, varsayım
fütur : usanç, gevşeklik
hakikat : gerçek, esas
hamd ü senâ : şükür ve övgü
hurufat : harfler
inâyet-i İlâhiye : Allah’ın inâyeti, yardımı
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
istikbal : gelecek
kâfi : yeterli
kat’iyen : kesin olarak
kifâyet : yeterli olma
medrese-i Nûriye : nur medresesi; Risale-i Nur’un okunduğu yerler
melfuz : telâffuz olunmuş, söylenmiş
mesrur : sevinçli, mutlu
meşveret : işlerin danışıp görüşme yoluyla halledilmesi
muavenet : yardımlaşma
muvafakat etme : uygun bulma
muvaffak : başarılı olma, erişme
muvakkaten : geçici olarak
nev’ : tür, çeşit
samimâne : samimi bir şekilde
şükür : nimetlere karşı memnunluk gösterme, Allah’a teşekkür etme
tab’ : baskı, basma
takarrur : karar bulma, yerleşme
tevakkuf : durma, duraklama
uhuvvetkârâne : kardeşçe
umum : genel, bütün
velhasıl : kısacası
Yükleniyor...