Aziz, sıddık kardeşlerim; Nur fabrikasının sahibi, Birinci Şuanın dördüncü âyeti bahsinde, hakikat-i İslâmiyetin yedi esasını parlak bir surette ispat edildiği cümlesine dair soruyor ki: “Erkân-ı İslâmiyeyi beş biliyoruz. Hem vücub-u zekât rüknü, risalelerde ne suretle izah edildiğini” soruyor.

Elcevap: İslâmın rükünleri başkadır; hakikat-i İslâmiyetin HAŞİYE esasları yine başkadır. Hakikat-i İslâmiyetin esasları, altı erkân-ı imaniyeyle ve esas-ı ubudiyet ki, İslâmın beş rüknü olan savm, salât, hac, zekât, kelime-i şehadet, mecmuunun hülâsasıdır. Risale-i Nur, altı rükn-ü imaniyeyle bu esas-ı ubudiyeti ispat edip 1 سَبْعُ الْثَانِى cilvesine mazhariyeti muraddır.

Vücub-u zekâtın izahından murad ise, zekâtın teferruat tafsilâtı değil, belki zekâtın hayat-ı içtimaiyede derece-i lüzumu ve ehemmiyetli kıymeti ispat edilmiş demektir. Evet, Risale-i Nur’dan evvel yazdığımız risalelerde, hem de Risale-i Nur’un müteaddit yerlerinde, vücub-u zekâtın hayat-ı içtiamiyede ne derece ehemmiyetli olduğu kat’iyen ve vâzıhan ispat edilmiş demektir.

Isparta’da, Risale-i Nur’un ders ve neşrine iki köşkünü bir zaman tahsis eden kardeşimiz Şükrü Efendinin iki genç evlâdının vefatı beni müteessir etti. Çünkü, beş altı yaşında iken, mâsume kerimesi yanıma geldikçe, her defa “Adın nedir?” soruyordum. Mâsumâne, kemal-i fahirle, “Hayrünnisa” derdi; beni şefkatle güldürüyordu. Cenâb-ı Hak, o mübarek mâsumeyi birden Cennetine aldı, şu dünya cehenneminden kurtardı. Ve merhum mahdumu Hayati ise, hastalık, inşaallah onu da Hayrünnisa gibi günahsız, mâsum yaptı. Beraber Cennet tarafına gittiler. Bu nokta-i nazardan, ben o iki çocuğu tebrik ediyorum. Ve peder ve validelerini de hem taziye, hem mânen tebrik ediyorum ki, o iki evlâtları 2 وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَ sırrına mazhar oldular. Ben, o ikisini, Risale-i Nur’un vefat eden şakirtleri içinde dualarımıza dahil ettik.

Rüştü Efendi benim tarafımdan, Şükrü Efendiye, çocuk taziyenamesi olan On Yedinci Mektubu benim yerimde okusun.

Risale-i Nur’un kaptanı Sabri, Nis Adasındaki bir kardeşimiz ve Onuncu Sözün tab’ından sonra tehlikeden muhafaza için kaç ay hanesinde saklayan ve peder ve validesiyle, bizimle ciddî alâkadar bulunan Veli Efendinin peder ve validesinin vefat haberlerini yazıyor. Cenâb-ı Hak onlara rahmet eylesin. Ben, inşaallah çok zaman onları mânevî kazançlarıma şerik edeceğim.
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

HAŞİYE : “Beraber” kelimesi Şuada noksan olduğu için şüphe edilmiş.
1 : Fatihâ Sûresi
2 : “Ebediyen yaşlanmayacak çocuklar.” Vâkıa Sûresi, 56:17; İnsan Sûresi, 76:19.
Önceki Risale: ( 121 ) / Sonraki Risale: ( 123 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aziz : çok değerli, izzetli, saygın
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah
cilve : görüntü, yansıma
derece-i lüzum : lüzum derecesi
ehemmiyetli : önemli
elcevap : cevap, cevaben
erkân-ı imaniye : iman rükünleri, imanın altı şartı
erkân-ı İslâmiye : İslâmın beş şartı
esas-ı ubûdiyet : kulluğun esası, özü
evlâd : çocuklar
hakikat-i İslâmiyet : İslâm hakikatleri, esasları
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
hayat-ı içtimaiye : toplumsal hayat
hülâsa : özet
izah : açıklama
kat’iyen : kesin olarak
kelime-i şehadet : “Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ederim” sözü
kemal-i fahir : tam bir övünme
kerime : kız evlat
mâsumâne : masum bir şekilde
mâsume : suçsuz, gühahsız kız çocuk
mazhariyet : nail olma, erişme
mecmu : toplam, bütün
murad : irade edilen, istenen
mübarek : bereketli, hayırlı
müteaddit : çeşitli
müteessir etme : üzme
neşir : yayma
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
rükn : esas, şart
rükn-ü imaniye : imanın şartı; imanın altı şartı
salât : namaz
savm : oruç
sıddık : çok doğru ve sadık
suret : biçim, şekil
tafsilât : ayrıntılar
tahsis : bir tarafa ait kılma, ayırma
teferruat : ayrıntılar
vâzıhan : açıkça, âşikâr bir şekilde
vücub-u zekât : zekâtın farz oluşu
alâkadar : alâkalı, ilgili
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
faalâne : faal, hareketli bir şekilde
fevkalâde : olağanüstü, çok güzel
fütuhat : fetihler, zaferler
hane : ev
havali : çevre, civar
hususan : bilhassa, özellikle
hüsn-ü misal : güzel örnek
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak, Onun sevgili kullarında görülen olağanüstü hâl ve hareket
Lillâhilhamd : Allah’a hamd olsun ki
mahdum : efendi, kendisine hizmet edilen
mânen : mânevî olarak
mâsum : günahsız
mazhar : erişme, nail olma
merhum : rahmete kavuşmuş, vefat etmiş
mesrur : sevinçli, mutlu
metanet : sağlamlık, kararlılık
mu’cizât-ı Ahmediye : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mu’cizeleri; On Dokuzuncu Mektup
nokta-i nazar : bakış noktası, görüş açısı
nüsha : kopya
peder : baba
rahmet : İlâhî şefkat, merhamet ve ihsan
safa : neşe, keyif
sıddık : çok doğru ve sadık
şakirt : talebe, öğrenci
şerik : ortak
tab’ : baskı
taziye : yakını ölen kimseye baş sağlığı dileme
taziyename : taziye mektubu
tesanüd : dayanışma
tesirli : etkili
valide : anne
vilâyât-ı şarkiye : doğu illeri
yadigâr : hediye, armağan
Yükleniyor...