Sûre-i Ve’l-Asr’in dağ meyvesi namındaki nüktesine bir haşiyedir.

1 اَلصَّالِحَاتِ daki ت, âhirdeki tâ’lar, ekseriyetçe vakfa rastgelmesiyle, cifirce sayılabilir. Bu noktada اِلاَّ beraberdir (1358); bu zamanımızı gösterir Ve telâffuzca okunmadığından ت kalabilir.

Bu noktadan şeddeler sayılmazsa ve اِلاَّ beraber değil iki yüz küsur sene zamana kadar iman ve amel-i salihle beraber bir tâife-i azîme, hasârât-ı azimeye karşı mücahedeye devam edeceğine işaret edip, Fatiha’nın âhirinde 2 صِرَاطَ الَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ bin beş yüz kırk yedi veya bin beş yüz yetmiş yedi gösterdiği zamana; hem

لاَ تَزَالُ طَاۤئِفَةٌ مِنْ اُمَّتِى ظَاهِرِينَ عَلَى الْحَقِّ حَتّٰى يَاْتِىَ اللّٰهُ بِاَمْرِهِ 3

birinci cümle, bin beş yüz makamıyla âhirzamanda bir taife-i mücahidînin son zamanlarına; ve ikinci cümle, bin beş yüz altı makamıyla, galibane mücahedenin tarihine; ve üçüncü cümle, bin beş yüz kırk beş makamıyla, pek az bir farkla hem Fatiha’nın, hem Ve’l-Asri Sûresinin iki cümlesinin gaybî işaretlerine işaret edip, tevafuk eder. Demek, bu hadis-i şerifin üç cümlesinden herbirisi, bin beş yüz tarihine ve mücahedenin ne kadar devam edeceğine dair işaretlerine, aynen bu
4 اَلَّذِينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ -şedde sayılmazsa- bin beş yüz altmış bir makamıyla, hem 5 وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ -şedde sayılır fakat بِالصَّبْرِ da lâmdır- bin beş yüz altmış makamıyla iştirak edip, o taife-i azimenin mücahedatları ne kadar devam edeceğini mânâ-yı işârî ve cifriyle gösterirler. Ve Fatiha ve hadisin irae ettikleri tarihe, makam-ı ebcedleriyle takarrüp edip, farklı bir derece tevafuk ederler ve mânâlarıyla da, tam tetabuk ederek, parlak bir lem’a-i i’câziye-i gaybiyeyi gösteriyorlar.
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Sâlih ameller, hayırlı işler.” Asr Sûresi, 103:3.
2 : “Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun peygamberlerinin ve onlara tâbi olan sâlih kullarının yolu.” Fâtiha Sûresi, 1:7.
3 : “Ümmetimden bir taife Allah’ın emri gelinceye kadar [yani kıyâmetin kopmasına kadar] galibâne hak üzerinde devam edecektir.” Bu hadis-i şerif hadis kaynaklarında bu lafızlarla rivayet edildiği gibi, aynı mânâyı ifade eden farklı lafızlarla da rivayet edilmiştir. Buhari, İ’tisam: 10; Müslim, İman: 247, İmâre: 170, 173, 174; Ebû Dâvud, Fiten: 1; Tirmizî, Fiten: 27, 51; İbn-i Mâce, Mukaddime: 1, Fiten: 9; Müsned, 5:34,269, 278, 279; el-Hâkim, el-Müstedrek, 4:449-450, 550.
4 : “Ancak îmân eden ve güzel işler yapanlar müstesnâ.” Asr Sûresi, 103:3.
5 : “Birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler. Asr Sûresi, 103:3.
Önceki Risale: ( 126 ) / Sonraki Risale: ( 128 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

ahbap : dostlar, sevgililer
alâkadar : alâkalı, ilgili
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
caiz : sakıncasız, doğru
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
dahilinde : içinde
Fatiha : Kur’ân’ın ilk sûresi
fütuhat : fetihler, zaferler
gaye-i hayal : hayal edilen gaye, hedef
hadis : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hâmil-i mektup : mektup taşıyan, postacı
has : özel, ait
ihsan : ikram, bağış iyilik
intişar etmek : yayılmak
irâe etmek : göstermek
iştirak etmek : katılmak
kemal-i merhamet : tam bir merhamet
lem’a-i i’câziye-i gaybiye : gaybı haber veren mu’cizelik parıltısı
mahdut : sınırlı
makam-ı ebced : ebced hesabı
mânâ-yı işârî : işaret edilen mânâ
Medresetü'z-Zehra : Bediüzzaman’ın, 1914’te Van Edremit’te temelini attığı, din ilimleri ile fen ilimlerinin birlikte okutulmasını istediği üniversite; Risale-i Nur hizmeti
mübarek : bereketli, değerli
mücahedat : mücadeleler
müstesna : dışında
nahiye : bucak
neş’e : sevinç
nisbeten : kıyasla, oranla
sıddık : çok doğru ve sadık
şakirt : talebe, öğrenci
şedde : Arapça’da iki sessiz harfin yanyana olması
şevk : şiddetli istek ve arzu
taarruz : saldırı
tâife-i azîme : büyük topluluk
takarrüp etmek : yaklaşmak
tecavüz : haddi aşma, ileri gitme
tetabuk : uygunluk
tevafuk : denk gelme, uygunluk
umumî : genel
vatan-i asli : asıl vatan, memleket
vilâyet : il
zâbitan : zabitler, subay, asker
ziyade : çok, fazla
âhir : son
âhirzaman : dünya hayatının kıyamete yakın son devresi
amel-i salih : dince makbul olan iyi, güzel ve faydalı iş
ekseriyetçe : çoğunlukla
Fatiha : Kur’ân’ın ilk sûresi
galibane : galip gelerek
gaybî : bilinmeyen, gayb âlemine ait
hadis-i şerif : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hasârât-ı azime : büyük zararlar
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
mücahede : cihad etme, mücadele
nam : ad
nükte : ince ve derin mânâ
Sûre-i Ve’l-Asri : Kur’ân’ın 103. sûresi
şedde : Arapça’da iki sessiz harfin yanyana olması
tâife-i azîme : büyük topluluk
taife-i mücahidîn : cihad edenler, Allah yolunda savaşanlar
telâffuz : söyleyiş, ifade etme
tevafuk : denk gelme, uygunluk
vakf : Arapça bir kelimenin sonunu harekesiz okuyarak durma
Ve’l-Asri Sûresi : Kur’ân’ın 103. sûresi
Yükleniyor...