Aziz kardeşim Hüsrev; Cenâb-ı Hak, merhumeyi mağfiret eylesin. Ve sana ve onun evlâtlarına sabr-ı cemil ihsan eylesin. Ben de mateminize cidden hissedarım. Senin ağlamana ve ağlayan mektubuna iştirak ettim.

Evet, sen de benim gibi, dünyayla iki cihetle alâkan kesiliyor. Hem öyle lâzım. Senin gibi Risale-i Nur’un bir fedaisi alâkası olmamalı ve alâka peyda etmemeli. Alâkalı olsa, fevkalâde bir sebat, bir ihlâsın lüzum ile beraber, bazı ârızalar içinde sarsılır, tam fedakârlık edemez.

O havalinin kahramanları elhak müstesnadırlar. Alâkalar onları sarsmıyor. Fakat bazıları, Hüsrev gibi, Said gibi ve Âtıf ve emsali gibi bütün bütün alâkasız da bulunmak lâzım. O merhume şimdiye kadar, Risale-i Nur’un has talebeleri içinde daima, hergün yüz defaya yakın ve hususî ismiyle de bir defa fecirde, mânevî kazançlarımıza on senedir hissedardır. Şimdi vefatından sonra ismiyle hergün çok defa hususî dualarda hissedar olduğu zaman gibi, yine yüz defa hissedar oluyor.

Aziz kardeşim Hüsrev, seninle çok konuşmak istiyorum. Fakat bu dakikada o kadar vaktim dardır ki, ziyarete gelen dost dört beş adama karşı “Beni meşgul etmeyiniz” diye lüzumsuz hiddet ettim. Her neyse... Oradaki kardeşlerimize hasret ve iştiyakla pek çok selâm ve selâmetlerine dua ediyorum. Buradaki kardeşleriniz de sizi tâziye ve oradaki kardeşlerine arz-ı hürmetle selâm ediyorlar.
• • •
Önceki Risale: ( 145 ) / Sonraki Risale: ( 147 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âhir : son
âlem : dünya
arz-ı hürmet : hürmet etme, saygı sunma
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
beyan : açıklama, izah
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapanlar
ehl-i gaflet : âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı duyarsız olan kimseler
emare : belirti, işaret
envâ : çeşitler, türler
envâr-ı tevhid : Allah’ın birliğini gösteren nurlar
fecir : tan yerinin ağarması, sabah
gaflet : âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli, umursamazlık
hallaç etme : pamuğu bir yay veya tokmak gibi araçla kabartma
has talebeler : özel, kıymetli ve ileri gelen mühim talebeler
hissedar : pay sahibi
hususî : özel
ism-i İlâhi : Allah’ın ismi
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
küllî : büyük, kapsamlı, geniş
müşahede : görme, gözlemleme
selâmet : güven, esenlik
seyahat-ı kalbiye : kalben yapılan seyahat
sıddık : çok doğru ve bağlı
tâziye : başsağlığı dileme
ubudiyet : kulluk
zulümat : karanlıklar, dinsizlik, küfür
alâkasız : ilgisiz
âmin : “Allah’ım kabul eyle”
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cihet : yön, taraf
elhak : gerçekten
emsal : benzerler, örnekler
fevkalâde : olağanüstü, çok güzel
havali : civar, çevre
heyet : topluluk
hissedar : pay sahibi
hüccet : güçlü ve sarsılmaz delil
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyet
ihsan : iyilik etme, bağışta bulunma
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
iştirak etme : ortak olma
Karye-i İrfan : Afyon iline bağlı Sandıklı’da gerçekleştirilen Nur hizmetlerinden dolayı “İrfan Köyü” anlamında Üstad Bediüzzaman’ın bir nitelemesi
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak görülen olağanüstü hâl ve fiil
mağfiret : bağışlama
matem : yas
medrese-i nuranî : nur saçan medrese, okul
medrese-i Nuriye : Nur medresesi; Risale-i Nur’un okunduğu yerler
melâike : melekler
merhume : vefat eden kadın
misl : eş değer, benzer
muvaffakiyet : başarı
mübarek : bereketli, değerli
müstesna : dışında
nam : ad, ünvan
peyda etme : oluşma, meydana gelme
Rahmetullah : Allah’ın rahmeti
sabr-ı cemil : güzel sabır, Allah’tan gelen bir acıya sabretme
sebat : kararlılık, sabit olma
selâmet : esenlik, güven
sürur : mutluluk, sevinç
şakirt : talebe, öğrenci
Yükleniyor...