Aziz, sıddık kardeşlerim; Birden ruhuma gelmiş bir endişeyi beyan ediyorum.

Ehl-i dalâlet, Risale-i Nur’un elmas kılıçlarına mukabele edemedikleri için, şakirtleri içinde, derd-i maişet cihetinden ve bahar mevsimi gafletinden istifade ederek, meşrepler veya hissiyatları muhalefetinden zaif damarları bulup, şakirtler içindeki tesanüdü sarsmak istediklerini hissettim ve anladım. Sakın, çok dikkat ediniz, içinize bir mübayenet düşmesin. İnsan hatâdan hâli olamaz; fakat tevbe kapısı açıktır.

Nefis ve şeytan, sizi, kardeşinize karşı itiraza ve haklı olarak tenkide sevk ettiği vakit, deyiniz ki: “Biz, değil böyle cüz’î hukukumuzu, belki hayatımızı ve haysiyetimizi ve dünyevî saadetimizi Risale-i Nur’un en kuvvetli rabıtası olan tesanüde feda etmeye mükellefiz. O bize kazandırdığı netice itibarıyla dünyaya, enaniyete ait herşeyi feda etmek vazifemizdir” deyip nefsinizi susturunuz. Medâr-ı nizâ bir mesele varsa meşveret ediniz. Çok sıkı tutmayınız; herkes bir meşrepte olmaz. Müsamahayla birbirine bakmak şimdi elzemdir. Umum kardeşlerimize birer birer selâm ederiz.
• • •
Önceki Risale: ( 148 ) / Sonraki Risale: ( 150 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aziz : çok değerli, izzetli, saygın
beyan : açıklama, izah
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cüz’î : az, küçük, ferdî
derd-i maişet : geçim derdi, sıkıntısı
desise : hile, aldatma
elzem : çok gerekli
enaniyet : benlik
fütuhat : fetihler, zaferler
hadsiz : sonsuz, sınırsız
hâli : uzak
haysiyet : itibar, şeref, değer
heyet : grup, topluluk
hususan : bilhassa, özellikle
inkişaf : açığa çıkma, gelişme
istifade : faydalanma, yararlanma
istihsan : beğenme, güzel bulma
kemâl-i iştiyak : tam bir istek ve arzu
medâr-ı nizâ : kavga ve çekişme sebebi
meşrep : huy, karakter
meşveret : işlerin karşılıklı danışıp görüşme yoluyla halledilmesi
Mu’cizât-ı Ahmediye : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) gösterdiği mu’cizeleri anlatan risale; On Dokuzuncu Mektup
mübayenet : uyuşmazlık, zıtlık
mükellef : yükümlü
müsamaha : hoşgörü
müyesser : nasip olan
nefis : insanı daima kötülüğe, maddî zevk ve isteklere yönelten duygu
rabıta : bağ
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
saadet : mutluluk
sıddık : çok doğru ve bağlı
şakirt : talebe, öğrenci
şerait : şartlar
şükür : nimetlere karşı memnunluk gösterme, Allah’a teşekkür etme
takdirkârâne : beğeniyi dile getirerek
tarz-ı ifade : ifade tarzı
tenkit : eleştiri
tesanüd : dayanışma
tevbe : pişmanlık duyarak günahtan dönüş
tevessü : genişleme, yayılma
acib : hayret verici, şaşırtıcı
asır : yüzyıl
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
beyan : açıklama, izah
bilhassa : özellikle
Cenâb-ı Hak : Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cihet : yön, taraf
derd-i maişet : geçim derdi, sıkıntısı
desâis : desiseler, hileler
ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapanlar
enâniyet : kendini beğenme, benlik
erkân : bir topluluğun ileri gelenleri, büyükleri
gaflet : âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli, umursamazlık
hakikî : asıl, gerçek
hâlet : durum, hal
hasene : iyilik, sevap
hissiyat : duygular, hisler
hodgâmlık : bencillik
ıslah : düzelme
İhlâs Risaleleri : Yirminci ve Yirmi Birinci Lem’a’lar
istifade etme : faydalanma, yararlanma
istiğfar : af dileme, tevbe
ittifak : birleşme, birlik
izale : giderme, ortadan kaldırma
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
mecazî : gerçek olmayan, kendi mânâsı dışında başka bir mânâyı gösteren
meşrep : hareket tarzı, metot
meyl-i tefevvuk : üstünlük meyli, arzusu
muaccel : peşin, hemen verilen
muhalefet : farklılık
mukabele etme : karşılık verme
muvakkat : geçici
mücahede-i mânevî : mânevî mücadele
nefis/nefs-i emmâre : insanı daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere teşvik eden duygu
riya : gösteriş
seyyiat : günahlar, kötülükler
sıddık : çok doğru ve bağlı
şakirt : talebe, öğrenci
şuursuz : bilinçsiz, idraksiz
şükür : nimetlere karşı memnunluk gösterme, Allah’a teşekkür etme
umum : bütün
zarfında : içinde
zulümatlı : karanlıklı
Yükleniyor...