2 وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ1 بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ 3

Aziz, sıddık kardeşlerim; Bu defa beni çok mesrur eden ve şükre sevk eden ve bu sıralarda hâsıl olan endişemi izale eden ve Isparta vilâyeti manevî Medresetü’z-Zehrâ olduğunu ve Isparta şakirtleri sebatında ve sadâkatte her yere fâik olduklarını gösteren Risale-i Nur erkânlarından üç dört mektup ve o mektupta isimleri bulunan has kardeşlerimin, Risale-i Nur’a hizmet ve kalemleriyle yardım cihetinde bize gösterdikleri fedakârâne ulüvv-ü cenab, böyle bir zamanda ve böyle bir mevsimde gayet parlak bir inayet-i Rabbaniye olduğuna kanaatimiz var.

Nur fabrikasındaki Ali’ler ve Tâhirî’nin istedikleri mu’cizeli Kur’ân’ımızla i’câz-ı Kur’ân zeyilleriyle beraber İstanbul’da Hâfız Emin’in yanındadır, okutturuyorlar ve yazdırıyorlar. İsterseniz benim nüshamı Hâfız Emin’den alınız, onun yerine güzelce zeyilli nüshanızdan birisini veriniz, yanında kalsın.

Kur’ân’ın son yazılan nüshasını da lüzum olduğu ve bilfiil tab etmek için geldiğiniz zaman İstanbul’a göndereceğim. Hüsrev’in uzun ve tesirli ve kıymettâr mektubu ve haşiyesinde kahraman Rüştü’nün küçücük mektubu ve pek çok alâkadar olduğu ehemmiyetli kardeşlerimizin kalemleriyle bize yardımları ve Risale-i Nur’la iştigali herşeye tercih etmeleri ve Hüsrev’in de mütemadiyen geleliden beri çalışması ispat ediyor ki, Isparta tamamıyla Risale-i Nur’a sahip olmuş ve bir Said yerinde bin Said’i bulmuş. Cenâb-ı Hakka nihayetsiz şükür, senâ ve hamd olsun. Mu’cizeli Kur’ân’ımızın matbaa ve teclid masrafı otuz bin liraya çıkması cihetiyle, bu azîm mesele şimdilik tehir etmesine mecburiyet var. Re’fet Beyin bizi hayrete düşüren hayretli ve garip mektubunun baştaki kısmı, Lâhikaya, medâr-ı ibret olarak yazıyoruz. Ve bilhassa “Ene ve Zerre namındaki Otuzuncu Sözü her mü’minin ezber etmesi zarurîdir” demesi; ve o eserin kıraatinden sonra Barla’da Abdurrahim namını kazanan ve “yâ Rahîm, yâ Rahîmzikrini bize işittiren mübarek kedinin bir kardeşi olarak diğer bir kedi, ezan-ı Muhammedîyi (a.s.m.) müştâkane, insan gibi dinlemesi, bize de sizin kadar hayret ve sürur verdi. Ve ezan-ı Muhammedîyi (a.s.m.) tam zuhuruna işaret müjdesi telâkki ettik. Ve Kâtip Osman ve Mehmed Zühtü gibi hizmet-i Kur’âniyede eski ve ehemmiyetli ve kıymettar Tenekeci Mehmed’in de rüyası ehemmiyetlidir. Allah hayretsin. Isparta için çok hayırdır; onun içinde ehemmiyetli bir müjde var.

Re’fet kardeşimizin mektubu dört cihetle beni memnun etmiş. Zaten eskiden beri Hüsrev, Re’fet, Rüştü, hayalimde, tasavvurumda birleşmişler. Cenâb-ı Hakka şükür ki, onlardan ümit ettiğim kemâl-i sadakat ve sebat devam ediyor.

Hem Hüsrev’in ve Hâfız Ali’nin mektuplarında isimleri bulunan sebatkâr kardeşlerime ve Kâtip Osman ve Mehmed Zühtü ve Isparta Hâfız Ali’si ve Sava kahramanlarına birer birer selâm ve dua ediyoruz. Şimdi bu mektubu yazarken, Risale-i Nur santralı Sabri’nin mektubunu Emin getirdi. Açtık, yağmursuzluk bahsine dair Risale-i Münâcâtın kesretle yazılması bereketiyle yağmurun gelmesi ve rahmet-i İlâhiyenin fakir fukaraya imdat edilmesini yazdığını gördük. Benim için ehemmiyetli bir meseleyi halletti.

Burada da yağmura şedit ihtiyaç vardı. Yağmur gelecek hiçbir alâmet hissetmiyorduk. Bu kaht zamanında yağmursuzluk, fakir fukaraya çok ağır gelmişti. Ben, üç defa, namazdan sonra, mâsum fukaraları ve aç kalan hayvanları Risale-i Nur’u şefaatçi yapıp dua ettik. Birden, aynı gece, memulümüzün fevkinde, duanın tam kabulünü gördük. Ben hayretle, bu cüz’î duamız, bu küllî meseleye ne derece dahli olduğunu bilemedim. Dedim: “Herhalde çok mühim dualara, duamız da, binden bir hissesi olmuş.” Şimdi tahakkuk etti ki; Isparta nûranileri, nurlu mânevî duaları, bizi de o rahmetten hissedar eyledi. Hattâ o duama arkamdan âmin diyenlerden Feyzi’ye, bu mânâyı, bu hayretimi de ona şimdi söyledim. Evvelce söyleseydim, onun hüsn-ü zannını tadil edemeyecektim. Çünkü o, Üstadına en büyük hisse veriyor.

Sabri’nin mektubunda, Sıddık Süleyman ve Barla’daki kardeşlerimizin selâmları ve eski alâkalarını tam muhafaza eylemeleri, Barla’daki hayatımı tahassürle hatırlattırdı. Ben de onlara çok selâm ederim.

Mübarek Hüsrev, mektubunda, has kardeşlerimizden Re’fet, Rüştü, Kâtip Osman, Osman Nuri, Âtıf ve Feyzi’nin bir yâdigâr-ı tahattur olarak, birer nüsha yazılarını bizlere hediye edilmelerini yazıyor. Cenâb-ı Hak, onlara, yazdıkları herbir harfe mukabil bin hasene versin. Âmin.
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.
2 : “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.
3 : Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Önceki Risale: ( 153 ) / Sonraki Risale: ( 155 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

aziz : çok değerli, izzetli, saygın
bilfiil : fiilen, uygulamada
cihet : yön, taraf
erkân : bir topluluğun ileri gelenleri, büyükler
fâik : üstün
fedakârâne : fedakarlık göstererek
has kardeşler : özel; kıymetli ve ileri gelen mühim kardeşler
has talebeler : özel; kıymetli ve ileri gelen mühim talebeler
hâsıl olan : meydana gelen
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
i’câz-ı Kur’ân : Kur’ân’ın mu’cizeliği
inayet-i Rabbâniye : Allah’ın inayeti, yardımı
izale eden : gideren, ortadan kaldıran
kıymettar : kıymetli, değerli
merhume : vefat eden kadın
mesrur : sevinçli, mutlu
mu’cize : Allah tarafından gönderilen, bir benzerini yapma hususunda başkalarını âciz ve hayrette bırakan olağanüstü şey
mukabil : karşılık
nüsha : kopya
sadâkat : bağlılık, doğruluk
sebat : kararlılık, sabit olma
şakirt : talebe, öğrenci
şerik : ortak
şükür : nimetlere karşı memnunluk gösterme, Allah’a teşekkür etme
tab etmek : basmak
teşvik : şevklendirme, isteklendirme
ulüvv-ü cenâb : cömertlik, büyüklük
vilâyet : il
zeyil : ek
alâkadar : alâkalı, ilgili
azîm : büyük, yüce
bilhassa : özellikle
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cihet : yön, taraf
ehemmiyetli : önemli
Ene ve Zerre : Otuzuncu Söz
ezân-ı Muhammedî (a.s.m.) : Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği dinin ezanı; tevhidi ilan etmek amacıyla yüksek sesle yapılan kutsal davet
hamd : övgü, şükür ve minnet duyma
hizmet-i Kur’âniye : Kur’ân hizmeti
kemâl-i sadakat : tam ve mükemmel bağlılık
kesretle : çoklukla
kıraat : okuma
kıymettar : kıymetli, değerli
Lâhika : ilâve, mektup; Yirmi Yedinci Mektup olan Lâhikalar
mecburiyet : zorunluluk
medar-ı ibret : ibret vesilesi, sebebi
mu’cize : Allah tarafından gönderilen, bir benzerini yapma hususunda başkalarını âciz ve hayrette bırakan olağanüstü şey
mü’min : iman eden, Allah’a ve Onun gönderdiği şeylere inanan
mübarek : hayırlı, uğurlu
müştâkane : çok isteyerek, iştiyakla
mütemadiyen : sürekli olarak
nam : ad
nihayetsiz : sonsuz
Rahîm : dilediği varlıklara çok özel ihsanı ve hususi rahmet tecellîsi olan Allah
Risale-i Münâcât : Münâcât Risalesi; Üçüncü Şuâ
sebat : kararlılık, sabit olma
sebâtkâr : sabit, kararlı
senâ : övme, yüceltme
sürur : mutluluk, sevinç
şükür : nimetlere karşı memnunluk gösterme, Allah’a teşekkür etme
tasavvur : düşünme, hayal
teclid : ciltleme
tehir etme : erteleme, sonraya bırakma
telâkki etme : anlama, kabul etme
zikr : anmak, söylemek
zuhur : belirme, görünme
alâmet : belirti, işaret
âmin : “Allah’ım kabul eyle”
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cüz’î : az, küçük, ferdî
dahl : katkı
ehemmiyetli : önemli
fevkinde : üstünde
fukara : fakirler, yoksullar
halife : bir kimsenin yerine geçen; din ve dünya işlerinin tedbirini gören kimse, başkan
has kardeşler : özel; kıymetli ve ileri gelen mühim talebeler
hasene : iyilik, sevap
hissedar : pay sahibi
hüsn-ü zan : güzel zanda bulunma
ihtiyat : önlem alma, tedbirli hareket etme
imdat etme : yardım etme
kaht : kıtlık
kerametkârâne : kerametli bir şekilde, keramet gösterircesine
küllî : büyük, kapsamlı, geniş
memul : beklenilen, umulan
muhafaza : koruma
mukabil : karşılık
mübarek : hayırlı
mürid : Allah’ın rızâsına kavuşmayı isteyen, bir mürşidin talebesi
nûrani : nurlu
nüsha : kopya
Radıyallahu Anh : “Allah ondan razı olsun”
rahmet : şefkat, merhamet ve ihsan
rahmet-i İlâhiye : Allah’ın herşeyi kuşatan sonsuz rahmeti
sıddık : çok doğru ve bağlı
Şark : Doğu
şedit : şiddetli
şeyh : tarikat dersi veren mânevî lider, mürşid
tadil etme : düzeltme
tahakkuk : gerçekleşme
tahassur : özlem, hasret çekme
yâdigâr-ı tahattur : hâtıra, hatırlatacak bir hediye
Yükleniyor...