Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i imaniyede kuvvetli, metin, ciddî, sarsılmaz, fedakâr arkadaşlarım ve seyahat-i berzahiye ve uhreviyede nuranî yoldaşlarım; Sizin, herbir dirhemi yüz dirhem şüheda kanı kadar kıymettar siyah nuru akıtan mübarek kalemlerinizin bu defaki kudsî hediyelerin herbir harfine mukabil, Cenab-ı Erhamürrâhimîn sizlere bin rahmet eylesin. Âmin.

Bu gaflet ve sıkıntılı ve usançlı mevsimde ve dünya meşgaleleri içinde bu fedakârâne gayretiniz ve sa’yiniz, hakikaten bir inâyet-i hassadır ve bir keramet-i Nuriyedir. Cenâb-ı Hak sizlerden ebeden râzı olsun. Âmin.

Elmas kalemlerini, bize yardım için, yirmi bir Abdurrahman ve Abdülmecid’lerin bu kadar çabuk nüshaları yetiştirmeleri ve kabri pürnur olan Mehmed Zühtü’nün, berzahta dahi kalemini bizim hesabımıza istimal etmesi hükmünde, onun metrukâtından nüshaların gönderilmesi, bizi derinden derine sürurla şükre sevk etti.

Eski talebeliğim zamanında mevsuk zâtlardan, onlar da mühim imamlardan naklederek işittim ki: “Ciddî, müştak, hâlis talebe-i ulûm, tahsilde iken vefat ettikleri zaman, berzahta aynı tahsil misâli ve bir medrese-i mâneviyede bulunuyor gibi, o âleme muvafık bir vaziyet ihsan ediliyor” diye, o zaman talebe-i ulûm içinde çok defa medâr-ı bahs oluyordu. Şimdi bu vakitte, talebe-i ulûmun en hâlisleri Risale-i Nur talebeleri olduğundan, elbette merhum Mehmed Zühtü, Âsım ve Lütfü gibi zâtların vazifeleri devam ediyor. Defter-i a’mallerine hasenat yazmak için, manevî kalemleri inşaallah işliyorlar. Cenâb-ı Hakka hadsiz şükür ediyoruz ki, sizdeki fevkalâde gayret ve çalışmak matbaaya ihtiyaç bırakmıyor. Bu defa gönderdiğiniz risaleler çok güzel, çok mükemmel, çok da lüzumlu. Fakat ben sehvetmiştim. On Birinci Lem’a ile Telvihat-ı Tis’ayı yazmadığımız halde, yazmışım zannediyordum.

Minhâcü’s-Sünne bizde var. On bir nükteden ibaret olan On Birinci Lem’a, Mirkatü’s-Sünne ve Telvihat-ı Tis’a ile ve ona zeyl olarak dört hatveden ibaret, Risale-i Kaderin zeyli iken, On Yedinci Sözün zeyline giren parça dahi, telvihata zeyil olarak yazılsa münasip olur.

1 اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ âyetinin tecellîsine bakan bir seyahat-i kalbiye-i hayaliyeye dair iki üç sahifelik Yirmi Dokuzuncu Mektubun âhir kısımlarındaki parça dahi içlerinde bulunsa güzel olur. Şimdi size, musibet yüzünden bir inâyet-i hâssayı fazla dua etmenize vesile olmak için yazıyorum.

Bugün, dört saat evvel ben, yalnız, Karadağ’ın hâli ormanları içinde idim. Gayet titiz bir ata binmiştim. Ben binerken, birden dizgin kayışı koptu. O da fena ürktü, ma’reke takıldı. Beni öyle fena bir tarzda çiftelerle yere düşürdü. Ben o halde sağ elim, sol ayağım kırılmış gibi ihtimal verdiğim gibi, vaziyet de öyle gösteriyordu. At da başkasının malı. O hâli orman içine daldı. Etrafta hiç kimse yok ki, imdada yetişsin. Cenâb-ı Hakka hadsiz şükrediyordum; el, ayağım kırılmamış, çok ziyade incinmiş iken, yine şemsiyeyle yürüyebildim. O titiz at da ormana dalıp, yolsuz bir istikamete, benim yürüyüşümle yürüyerek, on beş dakikalık bir mesafeye bir saatte yetiştik. At su içmekte iken, Nuriye isminde bir kadın geldi. Elinde ekmek, bir parça ekmeği ata verip, tutuldu. Ben de Cenâb-ı Hakka şükür, o vakit binebildim, odaya geldim. Birden öyle bir tufanlı yağmur oldu; hücremin önünde bir sel olarak gördük. Eğer o su, o Nuriye’ye rast gelmeseydi, o hâli yerde, o yağmur altında, at da başkasının malı, kaybolmak gibi çok musibetlerden Cenâb-ı Hak muhafaza eyledi.

Bu küçük musibette dokuz cihette nimet olduğunu tasdik ettik. Ve bu nevi hıfz u himâyet, sizlerin samimî dualarınızın bir neticesi olduğu kanaatindeyiz. Ve bu dokuz cihetle medar-ı şükran hâdise dün aldığımız hediye-i Nuriye’nin çok fâideli olduğuna işarettir. Çünkü, darb-ı meselde meşhurdur ki: birşeyde zahmet, meşakkat, alâmet-i makbûliyettir. Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve dua ve dualarını istiyoruz.
• • •

Dipnotlar - Arapça İbareler - Haşiyeler:

1 : “Allah, göklerin ve yerin nurudur.” Nûr Sûresi, 24:35.
Önceki Risale: ( 162 ) / Sonraki Risale: ( 164 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âmin : “Allah’ım kabul eyle”
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
berzah : kabir âlemi
Cenâb-ı Erhamürrâhimîn : merhametlilerin en merhametlisi olan şeref ve azamet sahibi yüce Allah
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
defter-i a’mâl : amellerin kaydedildiği defter
dirhem : eskiden kullanılan ve 3 gramlık ağırlığa karşılık gelen bir ölçü birimi
ebeden : sonsuza kadar
fedakârâne : fedakârca
fevkalâde : olağanüstü, çok güzel
hadsiz : sonsuz
hakikaten : gerçekten
hâlis : içten, katıksız, samimî
hasenat : sevaplar, iyilikler
hizmet-i imaniye : iman hizmeti
ihsan : bağışlama, ikram etme
inâyet-i hassa : özel yardım
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
istimal : kullanma
keramet-i Nuriye : Risale-I Nur’un kerameti
kıymettar : kıymetli, değerli
kudsî : her türlü kusur ve noksandan uzak
medâr-ı bahis : bahis sebebi, söz konusu
medrese-i mâneviye : mânevî medrese, okul
merhum : rahmete kavuşmuş, vefat etmiş
meşgale : meşguliyet, iş
metrukât : miraslar
mevsuk : delilli, güvenilir
misâl : gibi
mukabil : karşılık
muvafık : uygun
mübarek : bereketli, hayırlı
müştak : arzulu, çok istekli
nuranî : nurlu
nüsha : kopya
pürnur : çok nurlu
rahmet : şefkat, merhamet ve ihsan
sa’y : çalışma
seyahat-i berzahiye ve uhreviye : ahiret ve berzah yolculuğu
sıddık : çok doğru ve bağlı
sürur : mutluluk, sevinç
şüheda : şehitler
şükür : nimetlere karşı memnunluk gösterme, Allah’a teşekkür etme
tahsil : ilim öğrenme, öğrenim
talebe-i ulûm : ilim talebeleri
âhir : son
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cihet : yön, taraf
fena : kötü
hadsiz : sonsuz, sınırsız
hâli : tenha, ıssız
hatve : basamak, mertebe
hıfz u himayet : muhafaza etme ve koruma
hücre : oda
imdat : yardım
inâyet-i hâssa : özel yardım
istikamet : doğru yolda olma
lem’a : parıltı; Risale-i Nur’da yer alan Lem’alar adlı eserin her bir bölümü
ma’rek : sık ormanlık, çalılık alan
Minhâcü’s-Sünne : sünnet yolu; Peygamberimizin sünnetine uyma metodu; Dördüncü Lem'a
Mirkatü’s-Sünne : Peygamberimizin (a.s.m.) sünnetine uymanın dereceleri; On Birinci Lem'a
muhafaza : koruma
musibet : belâ, felaket, sıkıntı
münasip : uygun
nevi : çeşit, tür
nükte : ince ve derin mana
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un her bir bölümü
Risale-i Kader : Kader Risalesi; Yirmi Altıncı Söz
sehvetmek : hatâ yapmak
seyahat-i kalbiye-i hayaliye : hayalî ve kalbî yolculuk; bir tür hayalî seyahat ve kalb yolculuğu olan Yirmi Dokuzuncu Mektubun Dokuzuncu Risalesi
şükür : nimetlere karşı memnunluk gösterme, Allah’a teşekkür etme
tecellî : yansıma
telvihat : telvihler, açıklamalar; Telvihat-ı Tis’a
Telvihat-ı Tis’a : dokuz telvih, açıklama; Yirmi Dokuzuncu Mektubun Dokuzuncu Kısmı, velâyet ve tarikatlar hakkındaki risale
tufan : çok şiddetli ve her tarafı kaplayan fırtınalı yağmur
vesile : sebep
zeyl : ek, ilâve
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...