Aziz, sıddık, mübarek, fedakâr kardeşlerim; Dün, altı ehemmiyetli mektuplarınızı aldım. Her mektubunuza uzun bir mektup yazmak cidden arzu ederdim. Hem de hakkınızdır; fakat bu hurufatı yazan Feyzi şahittir ki, altı gecedir altı saat yatamadım. Yalnız bu altıncı gece, bir buçuk saat kadar yatabildim. Onun için, bu ehemmiyetli mektuplara kısacık birer cümleyle iktifa ediyorum.

Evvelâ: Risale-i Nur santralı ve Hulûsi, Hakkı, Süleyman’ı temsil eden Sabri kardeşim; Öşür, şer’î zekâttır. Zekât ise, müstehaklaradır.

Saniyen: Gül fabrikası gülistanlarını ve merhum bedevî bülbüllerini konuşturan Hüsrev kardeş; Risale-i Nur, Isparta’yı, âfât-ı semaviye ve arziyeden muhafazasına sebep olduğunu, çok hâdisatla beraber, bu yeni zelzele hadisesi ve muarız hocanın dolularla başının tokatlanması, yeni bir hücceti oluyor. Ve Mu’cizât-ı Kur’âniye lâhikasını, sizin isabetli fikrinize havale ediyoruz. Hem siz, yazdığınız miktarı gönderiniz. Biz burada tekmil eder, size de sonra haber veririz.

Salisen: Nur fabrikasının sahibi Hâfız Ali kardeş; Senin Risale-i Nur’a karşı harika ihlâs ve irtibat ve itikadın, inşaallah o Nurları o havalide daima parlattıracak. Senin, o büyük zelzelenin gürültüsünü işitmemen ve zelzeleyi hissetmemen, tokadını yiyen hoca gibi, Risale-i Nur’un bir nevi kerametidir. Demek, değil şakirtlere zarar vermek, belki inâyetkârâne, vücudunu da bazı haslara bildirmiyor, korkutmuyor.

Rabian: Bizi ve Kastamonu şakirtlerini kıyamete kadar minnettar eden ve müstesna kalemiyle Risale-i Nur’un hemen umumunu bu havaliye yetiştiren ve evlât ve peder ve vâlideleri ve refikasıyla Risale-i Nur’a hizmet eden kahraman Tâhirî kardeşim; Cenâb-ı Hak, hanenizdeki hemşireme, hem bana şifa ihsan eylesin. Hastalığıma ait bir parça size geliyor. Peder ve validenize de benim tarafımdan deyiniz ki: “Tâhirî gibi kahraman bir şakirdi Risale-i Nur’a yetiştiren ve o vasıtayla defter-i â’mâllerine daima hasenat yazdıran bir şakirdi bize kardeş veren o mübarek zâtlar, inşaallah bu saadeti daima idame ettirecekler. Dünyanın cam parçalarını, o elmaslara tercih etmeyecekler. Onlar, hususî duamızda dahildirler.”

Hâmisen: Mücahidlerin üstadı ve efelerin hakikî bir nâsihi ve Risale-i Nur’un hâlis muhlis bir şakirdi olan Hasan Âtıf kardeşim; Senin uzun ve tesirli ve ehemmiyetli mektubun içindeki edîbâne, gayet ince hissiyatın ve sana mahsus lâtif tâbiratın hoşuma gitti. Kardeşim, mübtedi’lerin ve hodfuruşların ve mülhidlerin ilişmelerinden teessüratın beni, senin hesabına müteessir etti. Evvelce size yazdığım mektup, inşaallah o teessüratı izale eder. Risale-i Nur’un mesleği ise, vazifesini yapar, Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmaz. Vazifesi tebliğdir; kabul ettirmek, Cenâb-ı Hakkın vazifesidir.

Hem, kemiyete ehemmiyet verilmez. Sen o havalide bir tek Âtıf’ı bulsan, yüzü bulmuş gibidir. Merak etme. Hem, mümkün olduğu kadar hariçten gelen küçük ilişmelere ehemmiyet verme. Fakat ihtiyatla, bu atâlet mevsimi ve gaflet zamanı ve derd-i maişet iptilâsı zamanında cüz’î bir iştigal de ehemmiyetlidir. Tevakkuf değil, muvaffakiyetsiz mağlûbiyet yok! Risale-i Nur’un her tarafta galibâne fütuhatı var.

Sâdisen: Eski dost ve kardeş ve Risale-i Nur’un o zamanda ciddî bir talebesi ve Isparta hayatımda bana hüsn-ü hizmetle samimî bir arkadaş ve himmeti uzun, eli kısa, aziz kardeşim Mehmed Celâl; Seni, o zamandan beri unutmadım. Çok zaman Risale-i Nur dairesinde kalemiyle çalışanlar içinde isminle hissedar oluyordun. Senin yüksek istidadını ve ulüvv-u himmetini Risale-i Nur’da istimal etmek arzuluyordum. Demek, derd-i maişet, sizi bir derece kayıt altına aldı. Başta mübarek baban, hanenizde bulunanlara bilmukabele selâm ediyorum. Ve bilhassa Mehmed Seyrani Hayyat’a çok selâmla beraber, eğer benim orada iken tanıdığım ve Hüsrev sisteminde telâkki ettiğim Mehmed Seyrani ise, onun bin selâmına selâmla mukabele edip, o Seyrani, o zamandan beri Risale-i Nur’un bir cüz’üne bahsi girdiği ve silinmediği gibi, hatırımda da silinmemiş. Çok defa bekliyordum ki, Seyrani, Hüsrev’in arkasında koşup çalışsın. Demek, onu da derd-i maişet bağlamış.

Sâbian: Risale-i Nur’un erkân-ı mühimmesinden Halil İbrahim’in on dört yaşındaki evlâd-ı mânevîsi, Risale-i Nur dairesindeki mâsum şakirtlerin dairesinde inşaallah ehemmiyetli mevkii alacak ve o küçük şahsiyette parlak, büyük bir şakirt ruhu görünüyor. Mektubunda çocukça konuşmamış; gayet müdakkikâne büyük bir âlim gibi konuşması bizi çok sevindirdi. Mâşâallah, bârekâllah dedirtti.

Sâminen: Evvelce haber aldığınız hastalığıma dair bir noksan parça, dualarınıza ve geçen Ramazan gibi mânen yardımlarınıza vesile olmak için, o hastalık münasebetiyle yanımıza gelen bazı zâtlara söylediğim ve noksan kalmış bir fıkrayı yazıyorum. Şöyle ki:

Halimi soranlara dedim ki: Hem nazar, hem ervah-ı gayr-ı tayyibe cihetinden başıma gelen bu musibet, rahmet-i İlâhiyeyle, on adetten bire indi, dokuzu nimet oldu. Bâki kalan birisi de, dokuz menfaati oldu.

Birinci menfaati: Hastalıkta her saat ibadeti, dokuz saat ibadet hükmüne getirdi.

İkinci fâidesi: On beş hasta risalesini, tam zevkle tashih etmek ve bu hastalık zamanında, hastalara ve muhtaç olanlara çabuk yetiştirmeye sebep oldu.

Üçüncü fâidesi: Eski Said’i, Yeni Said’e kalb eden eski bir hastalık gibi, şimdi de, Risale-i Nur’un parlak bir tarzda intişarı, Yeni Said’i de dünyayla bir derece alâkadar ettiği cihetle, o halin zararından kurtulmaya sebep oldu.

Dördüncüsü: Bu mübarek aylarda, pek çok iştiyak ve ihtiyaçla fazla a’mâl-i uhreviyede bulunmak arzusuyla beraber, mevsim ve bazı esbap cihetiyle muvaffak olamayarak fazla müteessir idim. Bu hastalık, tam bu aylara lâyık bir tarzda, hastalıktan gelen ihlâs ve kesret-i sevap cihetiyle azîm bir menfaati oldu. Beni gündüzde dağ ve bağları gezmekten men ettiği gibi, gece uyku ve gafletten kurtarıp, kemal-i tazarru ve niyazla geceleri ihyaya sebep oldu.

Beşincisi: Geçenki Ramazan’daki hastalık gibi, bu hastalık dahi, fedakâr kardeşlerimin şefkatlerini heyecana getirip, benim hesabıma a’mâl-i uhreviyelerinin bir nevi zekâtını vermek; nâkıs, kusurlu sermayemi, birden ona, belki yüze ve bine çıkarmaya sebep olmasıdır.

Altıncı fâidesi: Hastalara, yirmi beş devâ-i imanî veren risalenin ilâçlarını nefsimde tatbik ederek ayn-ı hakikat olduğunu tasdik edip, asap ve sinirden gelen ziyade hassasiyetimden kıymetsiz, fâni işleri lüzumsuz ve endişeli meraktan ve fâidesiz ve zararlı alâkadan bir derece kurtulmaya sebep olmasıdır. Umum kardeşler ve hemşirelerimize birer birer selâm ve selâmetlerine dua ve dualarını rica eden kardeşiniz;
Said Nursî

• • •
Önceki Risale: ( 164 ) / Sonraki Risale: ( 166 )
Ekranı Genişlet
Lügat Listesi

Lügatler :

âfât-ı semaviye ve arziye : gökten ve yerden gelen belâlar, musibetler
âhir : son
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
bedevî : köylü
ehemmiyetli : önemli
evvelâ : ilk olarak
gülistan : gül bahçesi
hâdisat : hadiseler, olaylar
haşiye : dipnot, açıklayıcı not
havali : çevre, civar
hurufat : harfler
hüccet : güçlü ve sarsılmaz delil, kanıt
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme; samimiyet
iktifa : yetinme
İktisat : İktisat Risalesi; On Dokuzuncu Lem’a
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
irtibat : bağlılık
itikat : inanma
lâhika : mektup
marifet : bilgi
merhum : rahmete kavuşmuş, vefat etmiş
Mu’cizât-ı Kur’âniye : Kur’ân’ın mu’cizeleri; Yirmi Beşinci Söz
muarız : karşı gelen
muhafaza : koruma
mübarek : bereketli, hayırlı
müstehak : hak etmiş, lâyık
nüsha : kopya
öşür : onda bir oranında alınan vergi
sahih : doğru
salisen : üçüncü olarak
saniyen : ikinci olarak
sıddık : çok doğru ve bağlı
şer’î : şeriatla ilgili, şeriata ait
tekmil : tamamlama, mükemmelleştirme
ulema : âlimler
zelzele : deprem, sarsıntı
atâlet : hareketsizlik, tembellik
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
cüz’î : az, küçük, ferdî
defter-i a’mâl : amellerin kaydedildiği defter
derd-i maişet : geçim derdi, sıkıntısı
edîbâne : edibe yakışır şekilde, edebiyatçı gibi
efe : yiğit
ehemmiyet : önem
gaflet : âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli, umursamazlık
hakikî : asıl, gerçek
hâlis : içten, katıksız, samimî
hâmisen : beşincisi
hane : ev
hasenat : iyilikler, sevaplar
haslar : kıymetli ve ileri gelen mühim talebeler
havali : çevre, civar
hemşire : kız kardeş
hissiyat : duygular, hisler
hodfuruş : kendi kendini beğenen
idame : devam ettirme
ihsan : bağışlama
ihtiyat : önlem alma, tedbirli hareket etme
inâyetkârâne : lütfederek, ihsan ve ikram ederek
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
iptilâ : insanın kemâl derecesini ortaya çıkaran imtihan, tecrübe
iştigal : meşgul olma, uğraşma
izale etme : giderme, ortadan kaldırma
kemiyet : çokluk
keramet : Allah’ın bir ikramı olarak görünen olağanüstü hal ve fiil
lâtif : ince, hoş, güzel
minnettar : iyilik yapan birisine karşı duyulan teşekkür hissi
muhlis : samimî, ihlâslı; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözeten
mübarek : hayırlı
mübtedi’ : ehl-i sünnet yolundan ayrılan
mücahid : cihad eden, din uğrunda çaba harcayan
mülhid : dinsiz, inkâr eden
müstesnâ : seçkin, benzeri olmayan
müteessir etme : üzme
nâsih : kitabın kopyasını çıkaran
nevi : çeşit, tür
peder : baba
rabian : dördüncü olarak
refika : eş
saadet : mutluluk
şakirt : talebe, öğrenci
tabirat : tabirler, ifadeler
tebliğ : bildirme, ulaştırma
teessürat : üzüntüler
umum : bütün
vâlide : anne
vücud : varlık
zelzele : deprem, sarsıntı
aziz : çok değerli, izzetli, saygın
bâki : geriye kalan
bârekâllah : Allah hayırlı ve bereketli kılsın
bilhassa : özellikle
bilmukabele : karşılıklı olarak
cihet : yön
cüz : bölüm, kısım
derd-i maişet : geçim derdi, sıkıntısı
ehemmiyet : önem
erkân-ı mühimme : bir topluluğun ileri gelenleri, önemli büyükleri; köşe taşları
ervah-ı gayr-ı tayyibe : iyi olmayan ruhlar
evlâd-ı mânevî : mânevî evlat
fıkra : bölüm, kısım
fütuhat : fetihler, zaferler
galibâne : üstün
hane : ev
himmet : yardım
hissedar : pay sahibi
hüsn-ü hizmet : güzel hizmet
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
istidat : kabiliyet, yetenek
istimal : kullanma
mağlûbiyet : yenilgi
mânen : mânevî yönden, psikolojik olarak
mâşâallah : Allah nazardan saklasın, Allah ne güzel yaratmış
menfaat : yarar
mukabele : karşılık verme
musibet : belâ, felaket, sıkıntı
muvaffakiyet : başarı
mübarek : hayırlı
müdakkikane : dikkatlice, araştırıp inceleyerek
münasebet : bağlantı, ilişki
nazar : bakış, görüş, düşünce
nimet : iyilik, lütuf, ihsan
rahmet-i İlâhiye : Allah’ın herşeyi kuşatan sonsuz rahmeti
sâbian : yedincisi
sâdisen : altıncısı
sâminen : sekizincisi
şakirt : talebe, öğrenci
telâkki etme : anlama, kabul etme
tevakkuf : durma, duraklama
ulüvv-u himmet : yüksek gayret
a’mâl-i uhreviye : âhiretle ilgili ameller, işler
alâkadar : alâkalı, ilgili
asap : sinirler
ayn-ı hakikat : gerçeğin tâ kendisi
azîm : büyük, yüce
cihet : yön, taraf
devâ-i imanî : iman devası, çaresi
esbap : sebepler
fâni : geçici, ölümlü
hasta risalesi : Hastalar Risalesi; Yirmi Beşinci Lem’a
hemşire : kız kardeş
ihlâs : ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme; samimiyet
ihya : hayat verme; geceleri ibadetle geçirme
intişar : yayılma
iştiyak : çok arzu ve istek
kalb etmek : dönüştürmek
kemâl-i tazarru ve niyaz : tam bir dua ve yakarış
kesret-i sevap : sevap çokluğu
menfaat : çıkar, yarar
muvaffak : başarılı olma, erişme
mübarek : bereketli, hayırlı
müteessir : üzülme
nâkıs : eksik, noksan
nefs : insanın kendisi
nevi : çeşit, tür
risale : küçük çaplı kitap; Risale-i Nur’un herbir bölümü
selâmet : esenlik, güven
sermaye : servet, varlık
şefkat : acıma, merhamet
tasdik : doğrulama, kabul etme
tatbik : uygulama
umum : bütün
ziyade : çok, fazla
Yükleniyor...